İDEALİST RUH ECE ÇİFTÇİ

Hillsider Magazine 95 - Ece Ciftci_1

Şimdi bir çocuk düşünün. 14 yaşında yaşam amacının farkına varıyor. Ve o andan itibaren bu amaç için yaşamaya başlıyor. Üniversite zamanı geldiğinde  Sosyoloji okumaya başlıyor ve bölümünü 3 senede bitiriyor. Oxford ve Harvard üniversitelerinden yüksek lisans için kabul edilmesine rağmen ülkesinde kalıp, çocuklara fayda sağlamak tüm gücüyle çalışmaya devam ediyor.

23 yaşında,  genç kadınların ülkelerindeki kadın sorunlarını aktarıp çözümler geliştirdiği  G20 ülkelerinin katılımıyla yapılan Genç Kadınlar Zirvesi’nde Türkiye’yi temsil ediyor. NYU, Sorbon gibi üniversitelere konuşmacı olarak çağrılıyor. Amerika Dışişleri Bakanlığı tarafından seçilen Sivil Toplum Kuruluşlarının en önemli 10 kişisi tarafından ödüle layık görülen ilk Türk oluyor. Avrupa Parlamentosu tarafından davet ediliyor ve sadece bir kaç hafta önce ise eğitimi ve eğitim girişimcilerini uluslararası zirve ile Dubai’de buluşturan GFEL tarafından ödül alan ‘en genç’ eğitim ve sosyal girişimçi oluyor.

Ama en önemlisi kurduğu SosyalBen Vakfı ve SosyalBen Akademi ile bugün 72 ilde, 10 topluluğu, yüzlerce gönüllüsü ile 11 ülkede 35.000 çocuğun hayatına konuk oluyor.

Bunca işi, hizmeti yapan, çocukken içinde büyüyen duyguya sımsıkı tutunarak toplumsal kalıpları, olması gerekenleri önemsemeden binlerce çocuğun gönlüne ulaşıp, onların da kendilerini var edebilmeleri için kocaman dev bir kanal yaratan Ece Çiftçi bugün sadece 26 yaşında! Ve hepimize temiz ve iyilik üreten bir kalbin, geniş bir vizyonun, idealist ve kendine inanan inatçı bir ruhun yaşı kaç olursa olsun dünyayı değiştirebileceğini hatırlatıyor!

Bence çocuk denecek yaşta, genç; genç denecek yaşta olgun bir yetişkin olmuşsunuz. Çocukluğunuzu doya doya yaşayabildiniz mi?

Evet, hem de inanılmaz bir çocukluk yaşadım. Belki de çocukluğumu bu kadar derin ve özgür yaşadığım için insanların “çocuk” baktığı yaşta fikirlerim ortaya çıktı. Eğer o dönemi yaşayamasaydım belki de fikir ileride çıksa bile onu dikkate almayacaktım. Çocukken de hep duyarlıydım, bu bence hem öğretilebilir hem de biraz içten gelen bir şey. Herkes içinden geçen ilgi alanını bulduktan sonra bu dünyada düzeltemeyeceği şey yok diye düşünüyorum. Ama bunun da en önemlisi her açıdan sağlıklı bir çocukluk geçirmek. Çocuklukta aslında birçok kimlik özelliklerimiz kodlanmaya başlıyor. Bu kod doğru işlenirse en basiti ama en önemlisi “mutlu” bireyler ve vatandaşların olduğu bir toplum inşa etmiş oluyoruz. Ben bu anlamda hep şanslıydım. Doya doya yaşadığım bir çocukluk dönemim oldu. Ama bunu yaşarken de her zaman etrafımdaki diğerlerinin farkındaydım. Bu da benim çocuk yaştaki farkındalığımı güçlendirdi.

Nasıl bir çocuktunuz? Sizi tanıyanlar ilerde böyle lider ve fayda üretecek bir projenin mimarı olabileceğinizi tahmin eder miydi?

Hatırladığım kadarıyla hareketliydim ve hep girişkendim. Ben başkasından beklemeden gider diğer çocuklarla konuşur ve oyunu kurardım. İleride lider olur derler miydi onu çevreme sormak lazım ama duyarlılığım ve sosyalliğimden yola çıkarak insanlarla birlikte, onlara dokunarak bir iş yapacağımı hep ön görmüşler. İlkokul ve ortaokulda tiyatroyla ilgileniyordum, o da benim insanlarla olan iletişimime çok şey kattı. Ama ben dahil kimsenin aklında SosyalBen yoktu. Doğru gözlem, doğru farkındalık ve doğru zamanda adım atmak bugün beni ve SosyalBen’i buluşturdu. İyi ki de buluştuk J

Size baktığımızda ilk çağrıştırdığınız duygu “idealizm”. Bu yapınızı besleyen ve büyüten rol modelleri kimlerdi?

Ben bir kişiyi rol model almak yerine tanıştığım her kişinin beğendiğim bir özelliğini kendime rol model alıyorum. Böylece birden fazla konuda birden fazla rol modelim oluyor, bu çeşitlilik de beni besliyor. Benim her zaman yaptığım en temel hareket, tıkandığım veya hayata geçirmek istediğim bir konuda her adımı etrafımdakilere mutlaka sormak.  Herkesin farklı bakış açısı ve yorumu üzerinden konuyla ilgili ortak bir nokta çıkarıp, onun üzerinden işi tekrardan tasarlar veya tasarladığım yerden daha derin ilerlemeye başlarım. Yeni bir adım atarken mutlaka onlardan hem eleştiri hem de öngörü almayı tercih ediyorum. Böylece hem hata oranı azalıyor, hem de o işe, projeye başlamadan önce büyük resmi kuşbakışı görmek iyi bir yol haritası oluyor.

Mesela SosyalBen’in her sürecinde başta ailem, arkadaşlarım, heyet üyelerimiz, destekçilerimiz ve gönüllülerimiz olmak üzere bütün hedef kitlemizden akıl aldım. Çünkü bu süreci yürütenlerle bunu yaşayanların ortak dilde konuşması ancak işi büyütüp verimini arttırabilirdi. Ama tabi ki bazı kişilerin süreçteki etkisi apayrı benim için. Örneğin, sivil toplum yönetimi konusunda her zaman İbrahim Betil’in kapısını çaldım, çalmaya da devam ediyorum. Girişimcilik, kadın liderlik ve sürdürülebilirlik konusunda Emine Sabancı Kamışlı’nın bana tavsiyeleri her zaman kulağımdadır.

Sizi araştırırken 14 yaşında dinlediğiniz bir konferansın bakış açınızı değiştirdiğini okudum. O kadar küçük yaşta size bu kadar büyük ve geniş bakış açısı kazandıran konferansın konusunu ve sizi neden etkilediğini anlatır mısınız?

Hiçbir zaman çok çalışsam da, matematik ve geometriden yüksek not alamadım. Bir gün yılsonu gösterisi için keman çalarak sahneye çıktığımda şunu fark ettim ki; iyi matematik yapan arkadaşım da sahneye çıktı, ben de! O da alkışlandı, ben de! O zaman kendimce, başarının sadece matematik yapabiliyor olmaktan geçmediğini anladım.

Sonra okulumuza Nepal’den aktivist bir profesör geldi ve başkalarına yardım etmeyle ilgili çocuklara yönelik yaptığı projeleri anlattı. İlk defa başkaları için bir şey yapan ve uluslararası alana taşımış birini tanımıştım ve çok etkilendim. Bizi de projesi için davet ettiğinde, nasıl dâhil olabilirim diye düşünmeye başlamıştım. 9’uncu sınıftaydım, tabii ki aileme sorduğumda gitmeme izin vermedi. Ama o dönemler benim fikrimin kuluçka zamanıymış, sadece haberim yokmuş! Sonra okulumuzda var olan müzik, fotoğraf gibi atölyelerimizi imkânsızlıklar nedeniyle ulaşamayan çocuklara götürmek için bir proje yapmaya karar verdim ve tüm yolculuk bu farkındalıktan sonra başladı. SosyalBen’in temellerini atmaya başladım.

Hillsider Magazine 95 - Ece Ciftci_2

Genç yaşlarda işinize karar verip, harekete geçtiğinizde çevrenizden nasıl tepkiler aldınız?

Bir hayal için yola çıkarken aslında ilk adım, hayalinize önce kendinizin inanması.Kendiniz gerçekten güçlü bir şekilde buna inanıyorsanız bir süre sonra insanları ve çevrenizi buna dahil etmek bence daha hızlı ilerleyen bir süreç oluyor. Hızlı ama kolay olmayan. Ben biraz daha belki şanslıydım, bunu da her zaman söylerim, ailem en başından beri beni en çok destekleyen ve hayallerime ilk inanan kişiler oldu. O yüzden SosyalBen Vakfı bugün 72 ilde, 10 topluluğu, yüzlerce gönüllüsü ile 35.000 çocuğun hayatına 11 ülkede konuk olduysa bu sadece benim değil ailemin de bana olan desteğinin başarısı diye düşünüyorum. Çevremdekiler yaptıklarımızı hep değerlive önemli buluyordu ama ilk yurtdışı ödülü ve ülke temsiliyetlerim başladıktan sonra sivil toplumun ve sosyal girişimciliğin bir projeden daha çok profesyonel bir iş ve hatta uluslararası kamuoyunda yer edinebilecek bir değer olduğunu fark ettiler. Özellikle Harvard ve Oxford’a gitmemeye karar verdikten sonra ailemden daha çok çevrem tepki gösterdi, o dönemi yönetmek benim için de biraz sıkıntılı ve zor olmuştu.

SosyalBen ismini nasıl ve neden seçtiniz?

SosyalBen ismi yarışma formunu doldururken aklıma geldi. Daha öncesinde o yarışmaya başvururken, başvuru formunu ilk açtığımda ilk soruda elendiğimi düşünmüştüm, çünkü bir adı yoktu projenin. Sonrasında NYU’da aldığım bir eğitimde iyi fikrin herkesin bilinçaltında olduğunun ve bu doğru zamanda ortaya çıktığında başarılı fikirlerin başlangıcı olduğunu söylemişti bir hocamız. Benim de yarışmada formu doldururken yaptığım projeye “SosyalBen” adını vermekle iyi fikrim ortaya çıktı. SosyalBen çocukların bizim eğitimlerimizi aldıktan sonra kendini değerlendirme süreci. “Evet, ben yeteneklerimin farkındayım, sosyal kimliğimi keşfettim.” deme süreçlerine ben ‘SosyalBen’ ismini verdim.

Çalışmanızda hedefi olarak neden  7-13 yaş dezavantajlı çocukları seçtiniz? Burada ‘dezavantajlı’ olarak ifade etmek istediğiniz tam olarak nedir?

 7-13 yaş grubu alt yapı, konservatuvar, dans akademileri gibi yetenek bazlı yönlendirme adına en önemli yaş aralığı o yüzden bu grupla çalışıyoruz. Bizim öğrencilerimiz ekonomik ve sosyal anlamda bir dezavantaj yaşıyorlar. Taşımalı eğitimde öğrenim gördükleri için kendi yeteneklerini keşfetmeye yönelik herhangi bir sosyal aktiviteye ekonomik ve coğrafi şartlardan dolayı katılamıyorlar. Taşımalı eğitim köyleri il ve ilçelere 1.5, bazen 2 saat uzaklıkta oluyor. Bu da aile ekonomisi için ulaşım ücreti demek, bu ücretinde çoğu zaman aile ekonomisine olumsuz etkisi oluyor. Diğer bir dezavantajda çocukların köy okulları merkezden uzak olduğu için servis saati ile etkinlik saatlerinin örtüşmemesi yine çocuğun bu çalışmalara (ücretsiz de olsa) katılması önünde ket oluşturuyor. Biz de bu noktada devreye giriyoruz. Köy enstitülerinin modern hali olarak düşünebilirsiniz bizi. ‘Çocuk ulaşamıyorsa biz ona getirelim’ diyoruz. Bu ilk hedefimiz bu.7-13 yaş arasında ekonomik anlamda dezavantajlı olanaklara sahip çocukların yeteneklerini keşfetmek ve geliştirmek için atölye ve eğitim programları gerçekleştirmek

İkinci hedefiniz nedir?

İkincisi, ülkemizde ve dünyada gönüllülüğün yaygınlaştırılması. Store ve Akademi, Vakfı fonlamak için oluşan sosyal girişim modelidir. Store kısmında anlaşmalı olduğumuz e-ticaret ve perakende zincirlerinde karı vakfa aktarılan kırtasiye ürünlerinin satışını ve ürün tedariğini gerçekleştiriyoruz. SosyalBen Akademi ile gönüllüğü, eğitim kurumları, kurumsal firmalar ve bireysel öğrencilere öğretiyoruz.

Bu çalışmaların sağladığı faydayı somut olarak görebiliyor musunuz?

Bu çalışmalar doğrultusunda aldığımız çıktılar gerçekten çok mutlu edici. Mesela dans yeteneğini keşfettiğimiz bir SosyalBen Çocuğu şu an Tan Sağtürk Akademi’de eğitimine devam ediyor. Bir de Spor Atölyesi Destekçimiz Özge Kırdar ile birlikte hayata geçirdiğimiz SosyalBen Vakfı Voleybol Takımı var. Bu takımda bulunan 12 kızımız voleybol kulüplerinin alt yapısında. Gönüllü elçimiz Yalın ile birlikte sahneye çıkan müzik grubumuz var. Onlar bu sene yetenekleri doğrultusunda yönlenecek. Destekçi oyuncularla düzenlediğimiz oyun atölyelerimiz var, oradaki öğrenciler de Mart 2020’de Mardin’de birlikte yaşamaya yönelik büyük bir oyun sergileyecekler. Somut faydayı hem sahada, hem de sonrasın da yönlendirmelerimiz ile görmek bizi çok duygulandırıyor. 2020’de SosyalBen çalışmalarının çocuklar üzerindeki etkisini anlatan bir araştırma da yayınlayacağız. Destekçilerimiz ve gönüllülerimizle yaptığımız SosyalBen saha çalışmalarını daha görünür kılmak istiyoruz.

Çocuklar için çalışmak, onlarla iç içe olmak size neler kazandırdı?

Benim çocuklardan öğrendiğim en temel şey küçük şeylerden mutlu olmak. Hepimizin aradığı şey aslında mutluluğun kendisi. Başarı da o yüzden bizi mutlu ediyor.

Çocuklarla sahada olmak, onlarla zaman geçirmek, onlara konuk olmakta bana ufacık şeylerden mutlu olmayı ve bunu bir hayat felsefesi haline getirebilmeyi öğretti. Bu da bütün beklentileri aslında sıfıra indiriyor.

‘Toplumsal fayda’ gerçekten tam olarak nasıl sağlanır sizce? Bu sadece gönüllük ilkesi ile yürüyen bir fayda türü mü olmalıdır? 

Gönüllük aslında bir vatandaşlık görevi. Gönüllü olan ve olmayan diye ben iki ayrı grup kabul etmiyorum. Çünkü bu yapmamız gereken. Bu topraklardan aldığımızı, bu topraklara geri verme süreci. Paylaşım ekonomisi aslında. Bu sadece gönüllülükle olur mu, olmaz mı tartışılır. Aslında gönüllük bunun bir üst boyutu. En temelde bu bir vatandaşlık görevidir. Nedir mesela yere çöp atmamak, sokaktaki hayvana mümkünse yemek verebilmek, veremiyorsak zarar vermemek. Çok basit şeylerden  bahsediyoruz. Mesela giymediğimiz eşyaları çöpmüş gibi kampanyalara vermek değil de özenli ve temiz bir şekilde verebilmek. Sokağa tükürmemek gibi. Bunlar aslında bizim yapmamız gereken vatandaşlık görevlerimiz. Ahlaki görevlerimiz. Gönüllük bunun biraz daha kurumsal hali.  Orada spesifik bir dert belirleyip ona kafa yoruyoruz. Toplumsal fayda için illa bir dernekte, bir STK’da, bir kulüpte çalışmak gerekmiyor. Herkes bir şey yapmalı bu gezegen için. Benim altını çizmek istediğim diğer konu ise bu dertler sadece ülkenin, şehrin, mahallenin sorunu değil. Bunlar yaşadığımız gezegenin sorunu. Bunlara daha bütünsel baktığımız bir süreç aslında gerçek toplumsal fayda.

Nerelere gittiniz bu proje kapsamında?

Yurtiçinde hemen hemen  bütün illerine gittim. Vakıf ile birlikte 72 ile gittik. Uluslararası alanda da gelişmekte olan ülkelerde bunu yapıyoruz. Yani yine aslında sıkıntının nitelikli eğitime erişmek olan yerlere gidiyoruz. Mesela -27 derece de Moğolistan’da çalıştım. Afrika’da Gambia da, Hindistan’da, Makedonya’da, Nepal’de, Kamboçya’da çalıştım. Buradaki modelin aynısını götürüyoruz. O yüzden diyorum bunlara sınırlayıcı olmayan bir perspektiften bakmak gerekiyor. Bu dert Hindistan’da da aynı, Moğalistan’da da aynı, burada da aynı. Buna doğru çözüm önerileri ile gidildiğinde sürdürülebilir bir toplumsal faydadan bahsediyoruz.

Arzu edenler SosyalBen projesi için ne şekilde destek verebilir?

SosyalBen Vakfı’nın iki grup destekçisi var. Birincisi gönülleri. Onlar 18-25 yaş arası üniversiteli gençler. Oradaki derdimiz aslında öğrenci çalışma hayatına atılmadan, arka mahallede neler oluyor, ülkesinde neler oluyor bunu görmesi. Hayatında en az bir kere tam anlamıyla gönüllük çalışması yapması.

 Bir seferlik gelip katılabiliyorlar mı?

Üniversite birinci sınıfta gelen gönüllümüz, 4. Sınıfa kadar bizimle.  Sonra bir yol ayırımına geliyor. Ya vakfımızda çalışıyor, ya da destekçimiz oluyor. İkinci grup sahada bizimle olamayıp, 25 yaş üstü ama SosyalBen olmak isteyen kişiler. Bu kişiler bizimle çok şey yapabilir. Atölye koçumuz olabilirler, ilgi alanları doğrultusunda 8 atölyeden birini seçip bunu güçlendirmeye yönelik bizimle çalışabilirler. Sosyalben Store için ürün tasarlayıp, kapasite geliştirmemize destek olabilirler. Gönüllerimize uzmanlık alanları doğrultusunda eğitim verebilirler. Bu bir zincir. Maratonlarda bizimle birlikte koşabilirler.

 Bağış yardımı yapabilirler mi peki?

Tabi ki yapabilirler. Ama benim SosyalBen de en çok sevdiğim şey kişiye özgü destek modelinin çıkıyor olması. Böylece destekçinin özelliği ile yani ‘sosyal benliği’ ile faydası da aynı şekilde örtüşmüş oluyor.

Aldığınız sorumluluk büyük. Bunun altında yorulduğunuzu hissettiğiniz zamanlar oluyor mu?

Tabi ki yorulduğum zaman çok oluyor ama yorulmadan da bir şey olmuyor. Yorulmak bence hayalinize giden yoldaki, amacınız doğrultusundaki olmazsa olmaz takım arkadaşınız. Bazen insanlar hayattaki amaçlarını, tutkularını bulamadan, keşfedemeden bu hayattan gidiyorlar. Çok sevdiğim bir söz var; “Herkes varlıklı olabilir ama herkes var olamaz.” Ben bu yolculukta çok yorulsam da “var” olabildiğim için kendimi şanslı hissediyorum  ve yorulduğum anlarda bunu kendime hatırlatıyorum.

Hillsider Magazine 95 - Ece Ciftci_3

Bu yolda ulaşmak istediğiniz hedefleriniz ve gerçekliğe dönüştürmek istediğiniz hayalleriniz neler?

Bundan 10-15 yıl sonra SosyalBen Çocukları’nın yetenekleriyle ülkesine katma değer sağlayan vatandaşlar olarak görmeyi ve alkışlamayı hayal ediyorum. Benim hikayem ve SosyalBen modeli üzerinden gelecek nesillere rol model olmayı ve daha fazla Ece’lerin daha fazla SosyalBen gibi girişimlerin olmasını istiyorum. Bunun için sosyal girişimcilere mentorlük yaparak bireysel olarak ta destekliyorum.             SosyalBen’in büyümesi adına sahada çalışan 1000 gönüllü olmayı, SosyalBen’in uluslararası alanda da çok konuşulan bir STK olmasını hayal ediyorum. Yetenek temelli öğrenme merkezimizin olmasını hayal ediyorum. Bunlar bu arada bizim için çok uzak hayaller değil, şimdiden çalışmaya başladık.

Yolculuklar, yeni kültürler, dünya insanı olma hali size nasıl hissettirir?

Her konuda bir işin yolunda olmayı yani sürecinde olmayı çok seviyorum. Yani ödül almak, alkışlanmak, başarı veya başarısızlık bir sonuç ama oradaki süreç beni çok besliyor. O yüzden her türlü ben yolda olmayı seviyorum, varmayı değil. Yolculuklarımda da  aynı duygu hakim. Nereye gitmişsem, oradayerel halkın gittiği yerleri gezmeyi çok severim. Hindistan’a gittiğim zaman o bir haftayı Hintli gibi yaşamayı tercih ediyorum. Kültürlerine saygı gösteriyorum ve onlar gibi giyinip, onların yediklerini yemeyi istiyorum. Mesela Güney Afrika’ya gittiğimde bir kabilenin etkinliğine katılmıştım. Yani gittiğim yere bürünmeyi severim.

İşte bütün bunları deneyimleyerek yolda olmak bence çok öğretici.

Ben Sosyoloji okudum, üstüne Sivil Toplum Yönetimi, şimdi de Antropoloji doktorası yapıyorum. Aslında kültürleri çalışıyorum. Ama bu öyle okunarak anlaşılacak bir şey değil. Bunu yaşamak, hissetmek , dahil olmak apayrı bir şey. O yüzden ben her zaman süreç insanıyım, sonuç değil.

Sizi heyecanlandıran şeyler nedir?

Savunduğum bir şeyi aynı şekilde çürütmeye bayılıyorum. Mesela sivil toplum örgütlemesini  1 saat anlatır sevdiririm, sonra 1 saate bunun aslında yapılacak iş olmadığını anlatırım size. Bu özelliğim benim büyük resmi görmemi sağlıyor. Daha rahat oyunlaştırabiliyorum. Bir şeyi yapıyorsam da eksilerini de bilerek başlıyorum. O benim daha rahat adım atmamı sağlıyor. Bu hoşuma gidiyor. Ayrıca kitap okumayı çok seviyorum. İlgimi çeken her şeyi okuyabilirim. Mesela şu anda çocuk bakımı ile ilgili bir kitap okuyorum ama aslında anne olmak üzere olan birinin okuması gereken bir kitap bu. Mesela felsefe kitaplarını özellikle Nietzsche okumayı çok seviyorum.Mutlaka her seyahate gittiğimde bir kitap okurum. Sonra düşünülmüş her şey beni çok heyecanlandırıyor. Anısı olan, anlamı olan… Mesela bana bir telefon hediye edilmesinin hiç bir anlamı yok. Ama kabını siz yaptıysanız veya üzerinde size ait bir anı varsa bu benim için çok değerli. O beni heyecanlandırır. Bazen hediyeden daha çok üstündeki nota takılırım. Mesela çocuklardan aldığım mektupları evde klasörler içinde saklarım. Benim için en değerli hediye onlar. Yaşanmışlıklar ve samimiyet var içlerinde.

Keşfetmek istediğiniz neler var bu yaşamda?

Avustralya’ya gitmeyi çok istiyorum. Orada çok ciddi bir fon kapasitesi var. Onu araştırmak, o ülkede neler olduğunu anlamak istiyorum. İlk keşfetmek istediğim şey o. İkincisi uzmanlaşamaya çalıştığım alan sayesinde kültürleri daha eşitlikçi bir bakış açısıyla anlamak istiyorum. Bizim kültürümüzde doğru olan şeyin bütün dünya ülkelerinde güzel olması, doğru olmasını istiyoruz ama o öyle değil. Biraz daha eşitlikçi bir şekilde bu konuda derinleşmek istiyorum. Zaman bulabilirsem oturup bir şeyler yazmak ve kendi yolculuğumu insanlara anlatmak istiyorum.  Diğer yandan da  ‘Hadi, hemen olsun’ diyen biriyim. Belki biraz sakinleşmeyi keşfetmem iyi olurJ

Hem anne-babalara, hem  gençlere ve aslında hala kendini arayan herkese içindeki beni ortaya çıkarabilmeleri için neler yapmasını önerirsiniz?

Çocuklarını ‘varlıklı olmaları’ için yetiştirmesinler. ‘Var olmaları’ için yetiştirsinler. Var olmak kolay bir şey değil. Günün sonunda doktor, mühendis bir şey oluyorlar ama var olamıyorlar. Kimlik olarak var olamıyorlar. Evet bu iniş çıkışlı, zor bir yol. Ama bence her anlamda çok zenginiz. Kendini keşfeden herkes için geçerli bu. Çünkü niçin var olduğumuzu biliyoruz. Bu da deneyimle oluyor. Tutkuları keşfetmeye destek vermek gerekiyor. Bir de bence herkesin önce kendi kurduğu hayale inanması gerekiyor. Siz inanacaksınız ki, herkese inandırın. Bunun arkasında durmak için o tutkunun  bir o kadar da güçlü olması gerekiyor. Bir de başarısızlığı da normalleştirmek. Başarı ve başarısızlık birlikte güzel. İkisinin ele ele tutuşması lazım ki birbirlerini besleyerek ilerlesinler. Ben kendi hayatımda böyle yaptım ve yapmaya da devam edeceğim. Belki bunlar başkalarının hayatları içinde bir tüyo olabilir.