PINAR SABANCI

Karşımda genç kuşağın gurur duyulacak bireylerinden biri oturuyor. Erken yaşlarında 3 çocuk annesi olmasına rağmen hem halen öğrenciliğini sürdüren, hem bu gezegen için yoğun çaba harcayan pırıl pırıl bir kadın: Pınar Sabancı. Robert Kolej’de lise eğitiminin ardından Boston Babson College’da İşletme (Girişimcilik), Northeastern Üniversitesi’nde ise Psikoloji okuyarak çift diplomayla ve dereceyle mezun olan Pınar Sabancı, şimdilerde Oxford Üniversitesi’nde psikoloji alanında uzmanlık yüksek lisansını yapıyor. Harika bir anne, doğa ve hayvansever olmasının yanı sıra mütevazılığı ile de beni kendisine hayran bırakıyor. Dolu dolu sohbet ediyoruz hayat üzerine…   

İpek Kigan: Çocukken en çok neyin hayalini kurardınız, hatırlıyor musunuz? En sevdiğiniz oyuncaklarınız neydi mesela?

Pınar Sabancı: Çok hayal kuran bir çocuktum. Büyürken, farklı dönemlerde, veteriner, balerin, öğretmen, şarkıcı, tiyatrocu, yazar olmak gibi birçok hayalim oldu. Dünyayı keşfettikçe, farklı ülkelerde farklı hayatlar yaşama hayalleri kurardım. Çok fazla oyuncağım yoktu ama her çocuk gibi ben de hayal gücümü kullanarak elimde olanlarla çeşitli oyunlar yaratırdım. En çok da ‘öğretmencilik’ oynardım. Bebeklerimi dizer, karşılarına geçip beyaz tahtama yazılar yazarak ders anlatırdım. Hala yeni bilgiler öğrenmek ve bildiklerimi öğretmekten çok keyif alırım. Abimle bilgisayar oyunları oynamak ve kapı kapı gezip mahalledeki tüm köpekleri gezdirmek de günlük rutin aktivitelerimdendi.

Önceden psikolog olacağınızı tahmin eder miydiniz hiç? Bu tercihte sizi ne tetiklemişti?  

Psikoloji bilim dalıyla tanışmam lise yıllarımda oldu. O yıllar, psikolog olmak gibi bir düşüncem yoktu ama öğretmen olma düşüncesi aklımın bir köşesinde hep vardı. Çok okuyan, meraklı bir çocuktum. Kitap okumak, empati yeteneğini geliştiren, varsayım ve önyargıları yıkmaya yardımcı olan bir aktivite. Bir psikoloğun sahip olması gereken özellikleri pekiştiriyor.  

Şimdi geriye bakınca, annem ve babamın yaşadığı zorluklar, psikolog-psikiyatr ziyaretleri, terapiye duyulan ihtiyaç, belki o dönem benim de biraz yalnız ve yaralı hissetmem, bu bilime olan ilgimi artırdı.

Aldığınız eğitimler doğrultusunda insan zihni, işleyişi ve bilinç altı konularında geniş bilgiye sahipsiniz. Bu eğitimlerin yaşamınıza ne gibi artıları oldu?

Çoğu zaman bize ait sandığımız düşünceler, aslında bizim değil. Yaşadığımız toplum, büyürken etrafımızda konuşulanlar, gözlemlediklerimiz ve bize öğretilenler, davranış ve düşüncelerimizi büyük oranda belirliyor. Kendimizi analiz etmeyi öğrenip, kafamızdaki düşüncelerin mutlak gerçeklik olmadığını kavrayamazsak, bize dikte edilen doğrularla, sorgulamadan, özümüzde kim olduğumuzu kavrayamadan, diğerlerinin beklentilerine göre yaşayarak koca bir ömrü geçirebiliyoruz. Kişinin, kendini ve insanlığı tanıması, zihnin işleyişini anlaması çok mühim.

Bu anlamda psikoloji alanındaki eğitimlerim ve sorgulamalarım bana bir uyanış sağladı. Öze inme, analiz etme ve farkına varma yetisi kazandırdı. Çoğu zaman, otomatik pilotta, önceden kodlanmış düşüncelerimize göre yaşadığımızı fark ettirdi. Özellikle alandaki deneyimim, Lape Hastanesi’nde geçen aylar bana yargılarımdan sıyrılmayı öğretti ve “Sen kimseden üstün değilsin Pınar, bugün burada yatan sen de olabilirdin,” diyerek anlamaya çalışmamı ve daha üst boyutta empati kurmamı sağladı. 

Meditasyon ve farkındalık egzersizleri gibi bugün bilim dünyasının da önerdiği yöntemler günlük rutinleriniz arasında mıdır?

Her sabah güne meditasyonla başlarım. Teorik olarak ne kadar bilgi edinirseniz edinin, farkındalık kasını geliştirmek için aktif olarak farkındalık pratikleri yapmak şart. Anda kalabilmek için zihninizi bu yönde eğitmeniz gerek. Bu da ancak pratik ile mümkün oluyor. Meditasyon ve nefes egzersizleri farkındalıkla yaşamın kapısını aralayan en önemli iki anahtar. Özünde bize ait olmayan düşünceler ve onların yarattığı duyguların esiri olmamak için farkındalık sahibi olmak gerekiyor.

Çok yönlü, yaşama karşı ilgili biri olduğunuzu gözlemliyoruz. Daha yapacağım çok şey var, diyor musunuz? Gerçekleştirmeyi en çok istediğiniz bir düşünüz/idealiniz var mı?

Yaşamı, yaşamayı çok seviyorum. Bilgi ve farklı deneyimleri büyük bir iştahla kucaklıyorum. Hiçbir zaman “Ben oldum!” demeyeceğim. Gelişimin anahtarı yeni tecrübelere ve öğrenmeye açık olmak, şişirilmiş egodan kurtulup, kendi eksikliğini ve hatalarını kabullenmek. Daha yapacağım çok şeyler olduğunu umuyorum, evet. Hayaller ve hedefler biterse, yaşam motivasyonu azalır insanın. Ama plansız programsız, akışında yaşanan bir hayatın büyüsüne de inanıyorum. O sebeple geleceğimi kafamda tamamıyla kurguladığımı söyleyemem. Şimdilik, yakın gelecekte, eğitim verme ve grup terapileri uygulama gibi bir planım var. Daha uzun vadede, uzun yıllardır arzuladığım bir şeyi gerçekleştirerek bir kitap yazmak istiyorum. Bunun için, daha çok boş zamana ve sessizce kendimle kalmaya ihtiyacım var.

İdealler deyince, Yuvam Dünya platformunuzda insanları iklim krizi ve dünyanın yaşadığı sorunlar konusunda uyarıcı ve bilgilendirici yayınlar yapıyorsunuz.  Sizce dünyamızı hala kurtarabilir miyiz? Bunun için bireysel olarak neler yapabiliriz?

Dünyamızı kurtarma inancı, bu dünyayı paylaşmanın getirdiği, sorumluluk duygusuna da dayanan bir his. Biz Yuvam Dünya’da hep şunun altını çiziyoruz; bireysel dönüşüm kültürel dönüşüme, kültürel dönüşüm ise kitlesel dönüşüme öncü olma potansiyeli taşıyor.

Dünyamızı kurtarma şansımız tabii ki var. Bunun için hep beraber, en hızlı şekilde harekete geçmeliyiz. Küçük de olsa çözümün bir parçası olmak hepimizin sorumluluğu.

Bireysel dönüşüm hayatımıza dahil etmesi karmaşık ve zor bir yapılacaklar listesi gibi gelebilir. Aslında iklim dostu bir yaşam sürmenin ipuçları düşündüğümüzden daha sade ve genellikle bildiğimiz ama belki de henüz harekete geçmediğimiz şeyler oluyor. Öncelikle bilgi kazanmalıyız. Yuvam Dünya olarak düzenlediğimiz eğitimler, haftalık dijital dergimiz Dünyahali ve Yuvam Dünya Kitaplığı bu yönde beraber öğrenmemiz için süregelen projelerimiz arasında. Sonrasında hayatlarımıza dönüp bir bakmamız gerekiyor. İklim krizi bir kültür krizi. Yıllardır devam eden tüketim kültürü bu kriz ile mücadelede anlaşılması gereken öncelikli noktalardan birisi.

Sade ve doğayla iç içe bir yaşam sürmek, tek kullanımlık plastikleri hayatımızdan çıkarmak, israf etmemek; araba yerine bisiklet ve yürüyüş, uçak yerine mümkünse tren veya karayolu tercih etmek, sebze ağırlıklı beslenmek bireysel karbon ayak izimizi düşürecek başlangıçlar olabilir. Yuvam Dünya olarak hazırladığımız İklim Dostu Yaşam Rehberi’ne göz atın derim; ulaşımdan mutfağa ofisten bahçeye birçok öneri bulabilirsiniz.

Ve tabii hepimizin takdirini kazanan İyilik Hareketim organizasyonu var. Nasıl gelişti bu fikir? Haberdar olmayanlar için, neler yaptınız bugüne kadar? Önümüzdeki süreçte planladığınız yeni faaliyetler var mı? 

Tanıdığım en iyi kalbe sahip insanlardan biri olan, çok sevdiğim arkadaşım Begüm Işıküstün’le bir sohbet esnasında çıktı bu fikir. “Güçlerimizi birleştirip, kolektif olarak daha çok insana yardımda bulunabiliriz,” dedik. 9 kişi bir araya geldik ve aktif olarak İyilik Hareketim’de görev almaya başladık. Bugüne kadar birçok aileye, öğrenciye hem kendi imkanlarımızla yardım ettik hem de yardım etmek isteyenler için aracı olduğumuz bir ağ kurduk. Afet durumlarında özellikle o bölgelere kanalize olduk. Diğer zamanlarda, ihtiyacı olan aile ve okulları tespit edip onlara yöneldik. Önümüzdeki süreçte eğitim ve destek programlarını kapsayan faaliyetler planlıyoruz.

Hem bu kadar koşturmalı, faal bir hayat içindesiniz, hem de 3 şahane çocuk yetiştiriyorsunuz. Onlar için nasıl bir gelecek hayal ediyorsunuz? Sizce bir annenin çocuğuna verebileceği en değerli şey nedir?

Bir annenin çocuğuna verebileceği en değerli şey ilgi ve sevgi. Sevgisiz büyüyen bir çocuğun yaraları çok zor iyileşiyor. Bunun yanı sıra, çocuğu iyi bir eğitimle hem akademik hem sosyal yönden dünyaya hazırlamak, yeterli donanıma sahip olmasını sağlamak ve hayatta ne istediğini kavrayabilmesi için doğru sorular sormasına yardımcı olmak bir annenin en önemli görevlerinden.  

İklim krizi ve beraberinde gitgide zorlaşan yaşam şartları birçok anne gibi beni de ürkütüyor. Onlar için hayatlarından mutlu ve tatmin oldukları bir gelecek arzularım. Tabii her birinin mutluluk tanımını ne oluşturuyor ise, bunu zamanla kendileri keşfedecek. Ben de bu keşif yolculuğunda kendi doğrularımı empoze etmeden, elimden geldiği kadar onlara yol göstermek isterim.

Çok iyi bir okur olduğunuz da aşikâr. Yıllar geçse de etkisinden kurtulamadığınız bir kitap oldu mu hiç? Bize hayatta mutlaka okunması gereken 3 kitap önerir misiniz?

Kitap okumak insanı bambaşka bir boyuta taşıyor. Dünyaya farklı kimliklerden farklı pencerelerden bakmanızı sağlıyor. Yıllar içinde, hayatımı şekillendiren, bakış açımı değiştiren birçok kitap oldu şüphesiz ama onları mutlaka okunması gerekenler başlığı altında toplamam. Her insanın hayatının farklı dönemlerindeki ihtiyacı, özümseyebileceği bilgi içeriği ve boyutu başkadır. Bu sebeple herkes için ‘mutlaka okunması gereken kitap’ farklı olacaktır.

Benim için yeri ayrı olan kitaplardan birkaç tanesini sıralayabilirim. İlk kez ergenliğimde keşfettiğim Çavdar Tarlasında Çocuklar (J.D. Salinger), son zamanlarda bir kez daha okuduğum Yüzyıllık Yalnızlık (Gabriel Garcia Marquez), Martin Eden (Jack London), Momo (Michael Ende), İnsanın Anlam Arayışı (Victor E. Frankl), Nietzsche Ağladığında (Irvin Yalom) ilk başta aklıma gelenlerden … Hepsi hayata değişik pencerelerden baktıran, etkileyici kitaplar.

Okuduğumuz birçok şey de biz farkında olmadan zihnimizin bir köşesinde depolanıyor, bir evin tuğlaları gibi yıllar içinde üst üste birikip bugünkü algımızı şekillendiriyor. O yüzden biliyorum ki aslında sayamayacağım, hatırlayamayacağım kadar çok kitabın etkisi altındayım.

Yumuşacık bir izleniminiz var bizlerde. Merak ediyorum, katı yanlarınız var mıdır? Olmazsa olmazlarınız?  

Hiçbir konuda çok katı olmamaya çalışıyorum. Katı olan, kolaylıkla şekil değiştirip, dönüşemez. Halbuki hayat karşımıza sürekli yenilikler çıkartıyor. Değişime açık olduğumuz oranda dönüşüp gelişebiliyoruz. Asla demeden, varsayımlara kapılıp katı kurallar koymadan yaşamaya çalışıyorum hayatı. O yüzden hiçbir şey için ‘olmazsa olmaz’ demeyeceğim ama şunu diyebilirim ki; artık hayatımı beklentilere veya bana biçilen role göre değil, kendi isteklerime göre yaşadığım bir dönemdeyim.

Bu aralar size neler iyi hissettiriyor?

Yüzeysel sohbetlerden, kuru kalabalıklardan hoşlanmıyorum. Yanında huzursuz hissettiğim, keyif almadığım insanlarla vakit geçirmemeye çalışıyorum mesela. Ufkumu açan derin sohbetleri, beni besleyen insanları seviyorum. Ve yalnızlıktan hoşlanıyorum, belli oranda buna ihtiyaç duyuyorum. Kitaplarımla, doğayla baş başa kaldığım zaman ilaç gibi geliyor. Bu zamanı kendime yaratmaya çalışıyorum. Hayatımın bu döneminde, kalıplara uymak zorunda olmadığımı bilmenin rahatlığı içindeyim. Kısacası kendim olabilmenin keyfini çıkarıyorum.

VENÜS: HAZDAN SORUMLU GEZEGEN

Hillsider Magazine Sayı: 96

Haz ve sorumluluk kelimeleri yan yana gelince kendi içinde bir çelişki oluşturmuş gibi gözükebilir. Aslında bu hayatta haz duyduğu, gerçekten sevdiği şeyleri bulabilmek ve bunu özgürce yaşayabilmek kendine karşı en büyük sorumluluğudur kişinin. Bu yüzdendir ki astrolojide hazzın, keyif, sevginin, adaletin, barışın gezegeni Venüs ile sorumlulukların gezegeni Satürn, Terazi burcunda birbirleriyle iç içedir. 

Niye şimdi Venüs’ü anlatıyorum diye merak etmiş olabilirsiniz tabii. Anlatıyorum çünkü bu sayı Hillsider Magazine’in teması “iyi hissetmek.” Bu yüzden astrolojik olarak iyi hissetmemizin baş mimarı Venüs’ü anlatmak farz oldu.

Gökyüzüne baktığımızda bazı günler Güneş doğmadan Sabah Yıldızı, bazı günler ise gün battıktan sonra Akşam Yıldızı olarak gözlemleyebildiğimiz Venüs parlak ışığıyla fazlasıyla cezbedici bir gezegen olmuş tarih boyunca. 

Güneş’e oldukça yakın olan Venüs’ün 1 yıllık  yani Güneş’in etrafındaki bir turu 225 gün iken gezegenin kendi etrafındaki bir turu 243 gün. Yani Venüs’te bir gün, bir yıldan uzun. Nasıl, çok ilginç değil mi? 

Mitolojiye baktığımızda ise Venüs, güzeller güzeli, baştan çıkartıcı tanrıça Afrodit ile sembolize edilmiştir. Afrodit ise mitoloji dünyasındaki farkını doğum hikayesi ile hemen ortaya koymuş bir karakterdir.  Zamanın tanrısı Kronos kardeşlerini kurtarmak için babası Gökyüzü tanrısı Uranüs’ü hadım eder. Göklerdeki bu savaş esnasında Uranüs’ün denize düşen parçası büyük köpükler oluşturur ve bu köpüklerin içinden tüm cazibesi ile Afrodit doğar. 

Varlığıyla mitoloji dünyasını alt üst eden Afrodit’in adı bir çok aşk hikayesine karışır. Haz, keyif, arzu, sahip olma, aldatma, kıskançlık, haset, kin öykülerinin içine girer, uzun ve kızıl saçlarıyla dişil enerjinin sembollerinden biri olur. Bu anlatmakla bitmez tanrıçanın çocuklarından en ünlüsü de tabii ki aşk tanrısı Eros’tur. 

Mitolojik hikayeleri değerlendirdiğimizde bütün tanrı ve tanrıçaların astrolojide temsil ettikleri gezegenle nasıl bağlantılı olduğunu fark ederiz. Bu bağlantı bize astroloji ve mitolojinin, binlerce yıldır insanların gökyüzünü anlamlandırmak, gezegenlerin dünya ve canlılar üzerindeki etkilerini açıklayabilmek için kullandıkları bir metot olduğunu anlatır. 

Neyse lafı çok uzatmadan Venüs’ten astrolojik olarak biraz bahsedelim. 

Venüs astrolojideki kişisel gezegenlerden biridir. Yani fazlasıyla bizimle ilgili. Sevgiye yaklaşım şeklimizi, keyif duyduğumuz, haz aldığımız konuları, arzularımızı, cazibeyi, güzelliği, uyumu, değerleri, dişil enerjiyi, nasıl ilişki kurduğumuzu ve ilişki içinde nasıl davrandığımızı anlatır.

Astrolojide Boğa ve Terazi burcunu yöneten Venüs, Balık burcunda yücelir. Astronomik olarak en dikkat çekici özelliklerinden biri ise Güneş sistemindeki diğer bütün gezegenlerin tersine, Uranüs ile birlikte kendi eksenleri etrafındaki dönüşlerini doğudan batıya doğru yapıyor olmalarıdır. Astronomik olarak nedeni açıklanamayan bu gizemli olay, mitolojik olarak baktığımızda aralarındaki baba – kız bağlantısını gösterir.  Aşk tanrıçası Afrodit, yaratımın kaynağı göklerin tanrısı Uranüs’ün yeryüzündeki temsilcisidir. Aslında ‘aşk duygusunun’ kendi içinde Uranüs’e ait temaları yani ani ve beklenmedik etkileri, yüksek elektriği, çarpılma ve uçma hissini, hem yaratımı, hem de yıkımı barındırması tam da bu bağlantıda gizlidir. 

Nefs olarak ifade ettiğimiz dünyaya ve bedene ait arzularımızı, isteklerimizi, önünde durmakta zorlandığımız heveslerimizi anlatan gezegenlerden biri olan Venüs, bir taraftan da karşıtları birleştiren, uzlaştıran ve dengeleyen de bir enerjidir. Aynı zamanda astrolojide sanatsal konuları, yetenekleri, parasal ve estetikle ilgili konuları da anlatır. 

Ve tabii her gezegenin olduğu gibi onun da gölge yönleri mevcuttur. Bu zarif, anlaşmaya meyilli, yumuşak huylu Venüs, hedonist, maddi değerlere bağımlı, hırçın, kıskanç, üşengeç, tembel, sevdiğine huzur vermeyen, sahip olduklarını kaybetmemek için sıkı sıkıya tutunan özelliklerini de sergileyebilir. Doğum haritasındaki konumu Venüs’ün hangi özelliklerini daha çok öne çıkarmaya meyilli olduğu anlatacaktır. 

Tam bu noktada içinizde yoğun bir merak duygusunun başladığını tahmin edebiliyorum. ‘Benim Venüs’üm acaba nasıl çalışıyor’ diye düşünüyorsunuz. Bu; sizin doğum haritanızdaki Venüs’ün öncelikle hangi burca ve eve yerleştiği ve hangi gezegenlerle ne şekilde temas ettiğine göre belirlenir. Yani bu sorunun gerçek ve eksiksiz cevabı doğum haritanızda gizlidir.*** Ama yine de Venüs’ün Zodyak yolculuğu sırasında konakladığı burçlarda kendini nasıl ifade ettiğini kısacık paylaşabilirim sizlerle.

Yolculuk KOÇ Burcuyla başlıyor. Venüs buradayken ilişkilerinde son derece direkt, atak, sıcakkanlı ve canlı bir tavır sergiler. Beklemekten sıkılıp evlilik teklifini kendi yapan kadınların çoğunun Venüs’ü Koç burcunda olabilir mesela:) Ama aldığı etkiler onun çokça patavatsız, kolay tüketen, bencil ve kavgacı tarafını da göstermesine sebep olabilir. 

BOĞA burcuna geldiğinde huzurlu, dingin, sevdiklerine sahip çıkan, hayattan tat almasını bilen bir Venüs görürüz. Sanat yeteneği ve zevk algısı gelişmiştir. Tam olması gereken yerdedir, bu yüzden buradan kıpırdamayı hiç istemeyecektir. Sert etkiler altında ise aşırı zevk düşkünü, paraya fazla değer veren, kıskanç ve huzursuz tavırlar sergileyecektir. 

Hep Boğa burcunda kalmak istese bile yola devam etmek zorundadır ve önündeki durağı İKİZLER burcudur. Venüs burada entelektüel, çok sosyal ve oldukça flörtçüdür. Yolculuğu, arabaları, öğrenmeyi sever. İlişkilerinde önce arkadaş olabilmeyi ister. Gölgesi ise sık değiştirilen ilişkiler, aldatmaya meyil, yüzeysellik ve tutarsızlıktır. 

YENGEÇ burcuna geldiğinde ise artık onun için en önemli şey aile ve özellikle anneye duyulan sevgi olacaktır. Geçmişine bağlı, atalarına saygılıdır. Evde vakit geçirmekten, ortamını güzelleştirmekten keyif alır. İlişkilerinde besleyici ve kollayıcıdır. Zor etkiler altındaysa duygusal abartılara, karşı tarafı boğan bir sevgiye meyilli olacak,  kolay kırılan ve kopamayan bir tavır sergileyecektir. 

Sırada ASLAN burcu vardır ve Venüs burada sevgisini cömertçe veren, sıcakkanlı ve güvenilir olarak kendini gösterir. Aşkını abartarak yaşamayı sever. Dikkat çekici, gösterişli şeylerinden hoşlanır. Gölgesini kullandığında kibirli, kaba, otoriter bir tavır sergileyecek, ayrıca aşırı lüks tüketime, gereksiz harcamalara eğilim gösterecek ve en çok ‘kendini’ sevecektir.

Bu abartılı gösterişten sıkılan Venüs, BAŞAK burcuna geldiğinde bütün tavrını değiştirir. İlişkilerinde sade, net, becerikli ve titizdir. Hizmet etmekten hoşlanır. Aşıkken bile aklını kullanarak mantıklı seçimler yapabilir.  Sert etkiler altındaysa ilişkilerinde dırdırcı, huzursuz, aşırı eleştiren ve daha kendi içine dönük olacaktır. 

TERAZİburcu ise Boğa burcu gibi en rahat ettiği ikinci yerdir. Buradaki Venüs sevgiye aşıktır! İlişki içinde olduğunda mutlu, barışçıl, anlayışlı, güzelliklerden zevk almasını bilen, ince düşünceli olacaktır. Aldığı etkiler, sadece zevklerini düşünen, abartılı, tembel, kararsız, ne istediğini bilmeyen, hayır diyemeyen bir tutum göstermesine neden olabilir. 

‘Tamam, sevgi dünyanın en güzel şeyi ama aşkın karanlık tarafları da var’ diyen bir Venüs görürüz AKREP burcuna geldiğinde. Artık ilişkilerinde derinlik arar ve gizemli, çekici, hırslı ve tutkulu bir aşkın peşindedir. Venüs Akrep burcundayken pozitif özelliklerinin bile gücü zaman zaman zorlayıcı olurken, gölgesine doğru kaydığında oldukça zorlayıcı bir tavır sergileyebilir. İlişkilerinde kıskanç, şüpheci, manipülatif ve saldırgan bir yaklaşım içinde olabilir, uç şeylerden keyif alabilir, zarar veren şeylere bağımlı olabilir. 

Akrepte ölüp ölüp dirildikten sonra YAY burcunun ferahlatan pozitifliği Venüs’ün biraz dengesini kaybetmesine neden olsa da burada daha neşeli, mutlu olacak, kendini yollara vuracaktır. Seyahat etmekten, yeni yerler keşfetmekten keyif alacak, merak ettiği her şeyi deneyimlemek için arzuyla yanıp tutuşacaktır. Eğer zor tesirler altındaysa daldan dala konduğu ilişkiler, ne istediğini bilmeyen bir yaklaşım, yalan dolan ve anlık haz peşinde koşacaktır. 

Venüs OĞLAK burcunu ziyaret ederken fazla özgürlüğün yarattığı doz aşımını dengelemeye başlayacak ve bunun için etrafına büyük sınırlar çizecektir. Oğlak burcundaki Venüs ilişkilerinde kuralcı, sorumlu, ciddi bir tutum sergileyecek, güçlü ve otoriter insanlardan hoşlanacak, hatta kendinden yaşça büyük insanlara karşı ilgisi olacaktır. Güven veren, kalıcı ilişkiler içinde rahat eden Venüs Oğlak, gölge yönleriyle sıkıcı bir eş, aşırı içine dönük ve aşkla ilgilenmeyen, statü peşinde koşan, evliliğe iş anlaşması gözüyle bakan biri olarak karşımıza çıkacaktır. 

Oğlak sürecini tamamlayan Venüs, KOVA burcuna geçtiğinde arkadaş canlısı olur. Entelektüel konulardan keyif alır. İlişkilerinde özgürlüğüne çok önem verir. Kendi özel alanına ihtiyaç duyar. Farklı olmayı sever. Ama zorlayıcı etkiler altındaysa soğuk, katı, inatçı, mesafeli ve ilişkilerinde bağlı kalmak istemeyen bir yapı sergileyecektir.  

Kova’nın esintili ruh halinden yorulan Venüs,BALIK burcunda tüm Zodyak seyahatinde aradığı en keyifli ortamı bulur. Burada kraliçeler gibi ağırlanacaktır. Bundan çok mutlu olan Venüs en yumuşak, en merhametli yüzünü burada ortaya koyacaktır. Fedakar, kabullenici, başkalarının acılarını anlayan, yardımsever, güzel şeylerden hoşlanan, romantik biri olacaktır. Venüs zorlayıcı etkiler altında ise fedakarlığı abartıp saçını süpürge eden, gözü aşktan başka bir şey görmeyen, platonik aşk yaşamaya eğilimli, hayal kırıklıkları yaşamaya müsait bir yapı sergileyecektir. 

Özetle; güzelliğin, doğurganlığın, aşkın tanrıçası Afrodit yani temsil ettiği Venüs gezegeni, gökyüzündeki o ihtişamlı parlaklığı gibi bizim içimizde de parlar. Sevmeyi, haz duymayı, keyif almayı, kendimize değer vermeyi, yeteneklerimizi ortaya koyabilmeyi, güzellikleri görebilmeyi, sanatla, doğayla bütünleşebilmeyi, aşkın ‘en taşkın’ halini, merhameti, dişil enerjiyi öğrenebilmemiz ve yaşayabilmemiz için çabalar durur… 

***Doğum haritanızı bilmiyorsanız www.astro.com dan ücretsiz olarak çıkarabilirsiniz. Böylece Venüs ve diğer tüm gezegenlerin haritanızdaki yerleşimini öğrenebilirsiniz. 

TUTULMALAR KADERSEL DEĞİŞİM SÜREÇLERİ

astroloji - son kopya

Bol tutulmalı bir yıla giriyoruz. 2020 yılında, tam 6 tutulma gerçekleşecek. Ama tutulmalar astrolojik olarak etkisini genellikle 1-2 yıla kadar hissetirebildikleri için biten senenin 26 Aralık günü 4 derece Oğlak Burcunda gerçekleşen Güneş tutulması ile beraber toplam 7 tutulma bu yıla damgasını vuracak diyebiliriz!

2020 yılı oldukça güçlü ve özel bir yıl olacak. Tutulmalar ile birlikte çok önemli gezegen kavuşumlarının yaşanacak olması, yıl içinde birçok gezegenin neredeyse aynı dönemlerde geri gidecek olması bu yılın başlı başına önemli, büyük değişimlere açık, yeniden yapılandırma sürecinin aktif olduğu, başka bir çağa adım atmaya doğru giderken her türlü çürümüş, işe yaramayan şeylerin temizleneceği, temizlenirken de zaman zaman zorlayacak bir yıl olduğunu gösteriyor.

Nasıl bir doğum sırasında annenin sancılanması, o doğumun gerçekleşebilmesi için gerekli zemini hazırlıyor ve bebeğin dünyaya gelebilmesinin en önemli destekleyicisi oluyorsa, bu zorlanmalar da yeni, farklı ve aydınlık bir sürece giden yolun destekleyicileri aslında.

3 Güneş ve 4 Ay tutulmasıyla yoğun bir yıla giriyoruz madem, ben de astronomik ve astrolojik olarak bu konuyu yakından anlamak isteyenlere ışık tutmak istedim. Ama araya girmeyin de 8. tutulmayı yaşamayalımJ

Güneş Tutulmasına Bakalım Önce…

Güneş tutulması; Ay, Dünya ile Güneş arasına girip, hepsi tam bir hizaya geldikleri zaman gerçekleşir.  Ay, Yeniay evresindedir. Hepsinin yörünge düzlemi farklı olduğu için her turda aynı hizada bulunmazlar. Bu nedenle her yeniay bir tutulma değildir.

Yılda en az 2, en fazla 5 defa Güneş tutulması olabilir.  Ay’ın Güneşi kapatma şekline gore tam, parçalı ve halkalı olmak üzere 3 tip tutulma meydana gelir. Tam güneş tutulması, yani Güneşin tam olarak örtülmesi hali hem astronomik, hem astrolojik olarak çok daha önemli kabul edilir.

Güneş tutulmaları her 18 yıl 10 günde bir kendi içinde tekrarlanan serilere sahiptir. Döngü içinde döngü diyebiliriz yani J

Güneş tutulması özellikle astronomik bilginin tam olmadığı dönemlerde insanların hatta tüm canlıların bu olaydan büyük korku duymasına neden olmuştur. Işık ve ısı kaynağı Güneş’in aniden kararması, insanların içine şok duygusuyla karışık büyük bir korku salmış, ve sonra yeniden ortaya çıkması ile de korku yerini rahatlama ve şükür duygularına bırakmıştır.

Astrolojik olarak Güneş tutulması da, benzer şekilde ani bir şekilde gelişen olayları ve kişinin bu yeni duruma adapte olmaya çalışmasını anlatır.

Kadersel olarak gerçekleşen -yani olmazsa olmaz durum- daha önce bilinmeyen bir alan olduğu içi korku, panik, endişe duyguları yaratabilir.

Aslında tutulmalar yaşamımızın karanlık alanlarının aydınlanmasına, bir şeylerin görünür olmasına neden olurlar. Kişinin hayatında eskimiş, işe yaramayan, ertelenmiş ne varsa onu değiştirmesini sağlayacak gücü sağlarlar.

Güneş Tutulmaları daha çok toplumsal ve coğrafik olaylarla ilgilidir ve etkisi daha geneldir. Ama özellikle doğum haritalarımızda kişisel bir gezegen veya noktanın üzerinde gerçekleşirse o gezegenin haritamızda anlattığı konuya göre hayatımızda etkisini gösterir. Yaşanan her ne ise kadersel olarak hayatımıza girme zamanı gelmiştir ve bizi ruhsal olarak geliştirecek, büyütecektir.

Anne karnında geçirilen doğuma en yakın güneş tutulmasının, ruhun yolculuğu hakkında çok şey söylediği, ruhun genel eğilimlerini anlattığı düşünülür. Tutulma doğuma ne kadar yakın zamanda gerçekleşmişse etkisi de o kadar fazla hissedilecektir.

Ay Tutulmaları ise…

Dünya’nın Ay ile Güneş arasına girmesi ile oluşur. Dünya’nın gölgesi Ay’ın üzerine düşer ve onun ışığını kapatır. Dolunay zamanlarında olur. Ve dünyanın gece olan tarafında her yerden gözlenebilir.

Astrolojik olarak Ay tutulmaları çok daha fazla duygusal durumlarla ilgidir. Çünkü Ay, duyguları anlatan göstergedir. Ev, aile, duygular, anne, annelik, bir erkek haritasında eş konularını gösterdiğinden daha içsel etkileri tetikler ve ön plana çıkarır.

Güneş Tutulmaları ani ve hızla gelişen başlangıçlara sebebiyet verirken, Ay Tutulmaları daha çok olayları netleştirir, sonuçlandırır. Aslında birbirini tamamlayan bir sistem olarak çalışırlar. Ay tutulmaları, Güneş tutulmalarının hayatımızda başlattığı şeyin sonuçlanması için gereken gelişmelerin açığa çıkmasına neden olur. Tabii etkilerinin 6 ay kadar devam ettiğini unutmamak gerekir.

Bu dönemde stres düzeyi yüksek olabilir. Duygusal dengeyi sağlamak zordur. Bu nedenle önemli kararlar almak için uygun zamanlar değildir. Biraz içe çekilmek iyi hissettirebilir.

Tabii Ay Tutulması da özellikle doğum haritamızda önemli bir noktayı tetikliyorsa bu konular yaşamımızda deneyim olarak karşımıza gelecektir.

Astrolojide tutulmalar kadersel süreçleri anlatır. Rolünün gelmesini perde arkasında bekleyen bir aktör gibidir. Zamanı geldiğinde sahneye çıkacak ve olması gereken olmaya başlayacaktır…

 

2020 Tutulmaları

26 Aralık 2019                                     Güneş Tutulması               04 derece Oğlak Burcu

10 Ocak 2020                                        Ay Tutulması                     20 derece Yengeç Burcu

5 Haziran 2020                                    Ay Tutulması                     15 derece Yay Burcu

21 Haziran 2020                                 Güneş Tutulması                00 derece Yengeç Burcu

5 Temmuz 2020                                  Ay Tutulması                      13 derece Oğlak Burcu

30 Kasım 2020                                    Ay Tutulması                      08 derece İkizler Burcu

14 Aralık 2020                                     Güneş Tutulması               23 derece Yay Burcu