HILLSIDER 80 / AZMİN SEVGİYLE DANSI… DİDA DİDEM KAYMAZ

 h80-kapakDida Kaymaz, tanıştıktan 10 dakika sonra yıllardır tanıyor gibi hissettiklerinizden. Duyguları gözlerinde. Kimi zaman parlıyor, kimi zaman ıslanıyor konuşurken… Uzaklara doğru baktığında biliyorsun aklı ilgilendiklerinde, dokunduklarında, onunla birlikte yaşama tutunmaya karar vermişlerde…

Dida Didem Kaymaz 26 yaşında İtalya’da yaşarken, umarsızca gittiği bir sağlık kontrolünde doktor tarafından hayatına ömür biçilmesinin şokunu yaşamış bir kadın. Bir insanın kendini en güçlü, en hareketli, en hayata bağlı hissettiği bir yaşta, ona sadece 6 ay ömrünüz var deniliyor. Sadece 6 ay… Bu olay tam 10 yıl önce oluyor! 10 yıl boyunca Dida Kaymaz muhteşem bir yolculuğa çıkıyor, iç dünyasına doğru. Hem seçtiği doktorlarının sözünden çıkmıyor, hem de kendini tanımanın, bu hastalığın zihinsel nedenlerini bulup onları değiştirmenin yollarını arıyor, buluyor, öğreniyor, uyguluyor. Hastalığı tam iyileşiyorken 3 kere farklı noktalardan tekrarlıyor. Bir an geliyor bu dünyadan kendi eliyle gitmeye karar veriyor ama her seferinde yeniden başlamayı biliyor. Bugün sağlıklı bir birey olarak,  5 yıl önce kurduğu Kansersiz Yaşam Derneği ve bütün hikayesini olduğu gibi içtenlikle anlattığı “180” isimli kitabıyla sadece kanser hastalarına değil herkese yol göstermeye, ümit olmaya, ışık olmaya devam ediyor…

İpek Kigan: Kitabınızda sizi 26 yaşından itibaren tanıdık. 26 yaşından önceki Dida Kaymaz kimdi, biraz onu anlatır mısınız? Mesela nasıl bir ailede büyüdünüz?

Untitled-3Dida Didem Kaymaz: İzmirliyim, İzmir’de doğdum ve büyüdüm. Birbirine son derece aşık bir anne ve babanın çocuğuydum. Annemin eğitimci olması sebebi ile net kuralları ve sınırları olan bir iç sistemimiz vardı. Olanaklar sınırsız ve özgürce önümüze serilirdi ve/fakat evin içindeki sistem asla bozulmazdı. Sevgide serbestlik, saygıda mecburiyetin olduğu temeller büyüdüğüm ailenin olmaz ise olmazlarıydı. Bana arkadaş olabilen bir baba ve hayran olduğum bir annenin çocuğuydum. Erkek kardeşim Murat’ı ise anlatacak kelimeler henüz yok. Hayattaki en değerli varlığım, ağabeyim, can dostum.

Çocukluğunuzdan aklınıza ilk gelen anıyı bizimle paylaşır mısınız?

Çocukluğuma dair en keyifli anılarım Pazar günleri ailenin büyüklerinin de katıldığı geleneksel kahvaltılardı. Sabah erken saatte hazırlanan muazzam bir sofraya eşlik eden televizyondaki klasik müzik dinletileri ve onun ardından 23 numaralı forması ile hayatımızda o dönem star olan Michael Jordan’lı Chicago Bulls maçları… Büyükannemin enfes yemekleri, büyükbabamın efsane hikayeleri, babamın kahkahaları, annemin naifliği… Bu hiç değişmeyen bir rutindi.

Nasıl bir kişilik yapınız vardı hastalanmadan önce? Sizce hastalanmanıza alt yapıyı oluşturan özellikleriniz hangisiydi?

Öncelikle çok hırslıydım ki bu ilkokul dönemlerinden gelen bir özellikti. Yapacaksam en iyisini yapmalıydım, hayat ve gelişen olaylar hep benim liderliğimde gelişmeliydi ve hep ben ön planda olmalıydım. Bunlar olmadığında da son derece öfkelenen biriydim. Bunlar hastalığa bir temel oluşturuyor mu? Bence çok ciddi bir etken. Çünkü ruh hastalanmadan, beden hastalanmıyor. Ruhsal, zihinsel ve duygusal bedende tekrar eden, bize hizmet etmeyen her türlü düşünce ve duygu sürekli tekrar edildiğinde ve bir kalıp haline geldiğinde ilgili organda yani fiziksel bedende hastalık olarak dışarı yansıyor. Bu sebeple iyileşmenin içten dışa gerçekleştiğine inanıyorum.

Kitabınızda İtalya’da yaşadığınızı yazmışsınız. O dönemde neden İtalya’da yaşıyordunuz?

İtalya ve İtalyanca aşkı diyelim. İzmir Amerikan Koleji’nin ardından Bilkent Ekonomi’yi bitirip,  ODTÜ’de de işletme masterı yapmıştım. Ama İtalyanca tutkuma engel olamadım. Bunlardan sonra da Scuola di Leonardo da Vinci’de İtalyanca eğitim almaya başladım ve daha sonra Siena Üniversitesi’ne geçerek İtalyanca eğitimimi tamamladım. Daha sonra İtalya’da kanser teşhisi konuldu ve devamında da uzun zaman orada tedavi gördüm. 2000 yılından bu yana İtalya ile olan bağım hiç kopmadı.

6 ay ömrünüz kaldığı söylendiğinde buna gerçekten ve derinden “inanmamanızı” sağlayan dürtü veya his neydi?

Bunu duyduğunuz andaki ilk his şok, daha sonra inkar, öfke ve ardından gelen kabullenme. Bu aşamalardan sonra da gerçekten yaşamak isteyip istemediğinizi anlayabilir durumda oluyorsunuz. Beni hayata bağlayan esas dürtüm, hayallerim ve ailemdi. Yapmak istediğim daha çok şey olduğunu her geçen gün daha net hissediyordum. O dönemde hayatta kaldığınız her gün sanki denize atılıp kurtarılan bir deniz yıldızı gibiydi. Çok anlamlı ve çok değerli. Bunun farkındalığı size hayatın aslında hiç farkına varmadan yaşadığınız onlarca değerini gösteriyor ve deneyimletiyor. Teslimiyet en büyük güç.

Untitled-3

Untitled-3

Tam iyileşmeye başladığınızı düşündüğünüz noktada hastalığın tekrar sizinle olduğunu öğrenip, bunu tam 3 kere yaşadıktan ve bu hayattan kendi isteğinizle gitmeye karar verdikten sonra, sizi geri dönmeye ikna eden, tekrar tüm gücünüzle tutunup ayağa kaldıran şeyi merak ediyorum.

Eğer ruh yaşamayı seçerse ve her şeyden önce yaşayacak olmanız yazılmış ise bir şekilde tutunacak bir şey buluyorsunuz. Benim için bu aşk oldu, kardeşim oldu, ailem oldu, biri de kurmuş olduğum Kansersiz Yaşam Derneği vesilesi ile yüreğine ve hayatına dokunmaya söz verdiğim diğer kanser hastaları oldu.

Kitabınızda çok detaylı anlatmışsınız 10 yıl süren yolculuğunuzu ve bu yolculukta kendinizi tanımak için yaptıklarınızı. Kendinizi anlamakta sizce en çok hangisi etkili oldu?

Her türlü iyileşme ve iyi olma hali bütünsel bir uğraş gerektiriyor. Bu “sadece”ler ile başarıya ulaşabilecek bir süreç değil. Bedeninizi yani beslenme ve egzersizlerinizi, zihninizi yani düşünme ve algılama şeklinizi, ruhunuzu yani hislerinizi değiştirdiğinizde yeni bir sonuca ve yeni bir size ulaşabiliyorsunuz. Bu değişimleri hem öğrenmek, hem alışmak ve yaşamın bir parçası haline getirip, sürekliliğini sağlamak için birçok uygulamadan faydalandım.

Her farkındalıktan sonra yeni bir siz oluyorsunuz. İnanın yaptıklarımdan birini yapmamış olsaydım; bugün bu noktada olmazdım. Yaptığınız bir çalışma sonunda tamamıyla haklı gördüğünüz bir davranış şeklinin aslında tamamen egonuzdan kaynaklandığının farkına varıyorsunuz. Bir sonraki adıma yeni farkındalıkları olan SİZ ile başlıyorsunuz. Ve yeni bir şey daha, yeni bir şey daha… Tüm bunlar bütüne hizmet eden ve zamanı geldiğinde yaşanan deneyimler. Bugün her ne kadar insanlara çeşitli tavsiyelerde bulunsak bile, inanın “her şey tam zamanında oluyor”. Ne bir gün eksik, ne de bir saniye fazla..

Kansersiz Yaşam Derneği’ni ilk ne zaman ve neden kurmaya karar verdiniz?

Buna elbette tek başıma karar vermedim. Ben zamanım ve koşullarım gereği bu işe hayatımı vakfedebilecek kişiydim. Derneği kurmaya en yakın arkadaşım Dr.Begüm Kayar ile karar verdik. Tedavimin İtalya’da başlaması ve devam etmesi bana “kanser hastalığına yaklaşım” ve “multidisipliner tedavi yöntemleri” konusunda farklı bir vizyon kazandırdı. Çok yakın dostum ve İtalya’da tedavi sürecimin baş mimarı olan eski İtalya Sağlık Bakanı sevgili Prof. Umberto Veronesi’nin kendi adını taşıyan vakfının çalışmalarına ve projelerine son derece aşinaydım. “Ben başkaları için ne yapabilirim” düşüncesi ve Avrupa’da bir sivil toplum örgütünün tüm işleyişine dair olan birikimimi “Kansersiz Yaşam Derneği”ne aktarmaya karar verdim. Dernek kurulduktan 6 ay sonra İtalyan Umberto Veronesi Vakfı’nın İtalya dışındaki ilk delegasyonu ilan edildim. İtalya’da bilimsel bir komite tarafından hazırlanan projeleri Türkiye’de hayata geçirebilme yetkisine de sahip oldum. Böylelikle bu yolculuğumuz da başlamış oldu.

Bugüne kadar dernek olarak ne gibi işler yaptınız?

2010 yılında “kansersiz bir dünya yaratma” vizyonu ile kurduğumuz bu dernekle kısa bir zaman içerisinde birçok yerel ve uluslararası önemli projeye imza attık. Bunların içinde Uluslararası Barış İçin Bilim Konferansı, yılın en iyi sosyal sorumluluk projesi ödülüne layık görülen Eğitim Yaşa-TIR Projesi, bir çok ilde ilk ve ortaöğrenim seviyesindeki 9730 öğrenciye hastalıklardan korunma ve sağlıklı kalma eğitimlerinin verildiği Bilim Günleri, Şişli Etfal Çocuk Onkoloji Servisinin yenilenmesi, meme ve rahim ağzı kanseri ile ilgili kadınları bilinçlendirmeyi hedef alan Meme Okulu (bu proje kapsamında 12.000 kadına meme taraması da yapılmıştır.) ve Gülümse’Sen Çocuk Panayırı gibi moral ve sosyal destek projelerini sayabilirim.

Yeni bir proje var mı önümüzdeki günlerde?

Tabii, bugüne kadar yaklaşık 193.000 kişiye hizmet verdik ve alacağımız desteklerle daha da güçlenerek hasta olmayanları kanserden korumak ve hastaların yaşam kalitelerini iyileştirmek için yapacağımız projelere devam edeceğiz. Önümüzdeki yıl hayata geçirmeyi planladığımız proje ise terminal dönemde olan kanser hastaları ve ailelerini desteklemek ve yaşam kalitelerini her anlamda yükseltmek üzerine olacak. Kasım ayında bir basın toplantısı ile bu projenin duyurusunu yapacağız.

Kansersiz Yaşam Derneği adı altında sizin şahsi olarak tam olarak yapmak istediğiniz, hayata geçirmeyi arzu ettiğiniz amacınız nedir?

Benim kişisel amacım; kanser hastalığının birlikte yaşanabilir ve geride bırakabilir bir hastalık olduğunu toplumsal bilince yaymak ve kanserden korunmak için en doğru ilacın “doğru bilgi” olduğunu insanlara anlatmak. Ve dernek kuruluş amacımız olan, her ne kadar ütopik gelse de “kansersiz bir dünyanın mümkün” olduğunu hiç durmadan, vazgeçmeden anlatmak diyebilirim.

 Aslında kanser hastalarına yardım etmek, destek vermek isteyen bir çok insan ‘Ben dayanamam, çok üzülürüm’ deyip, uzak durmayı tercih ediyor. Oysa verilecek bir destek belki o kişinin acısını, yükünü hafifletecek. Yardım etmek, destek vermek isteyenler nasıl yardımcı olabilir bu durumdaki hastalara?

Yardım ve destek konularında kimsenin korkmasına gerek yok. İnanın kanser hastasına o dayanma gücü ve kudret kendiliğinden geliyor. Sizin çok fazla bir şey yapmanıza gerek yok. Çocukları düşünün; bugün lösemide iyileşme oranı erken teşhislerde %70’lerin üzerinde. Neden? Çocukların geçmişe öfke ve geleceğe dair korkuları yok. Biz yetişkinlerin yapamadığını bilinçsizce yapıyorlar. Anda kalıyorlar. Hastanede bir çocuğa kocaman bir araba alıp vermek yerine, küçücük bir araba alıp onunla beraber oynamanız onun için çok daha anlamlı. Bir bilgisayar alıp evine yollamak yerine, hastanede beraber boya yapmak ve paylaşmak çok daha mutluluk verici. Siz yeter ki onlara dokunmak isteyin. Birden onların kahramanı oluveriyorsunuz. İlk ziyaret her zaman zor olur ama inanın sadece 15 dakika sonra her şey masal tadında ilerler. Ve hastaneden çıktığınızda yaşama dair ve daha iyi bir insan olmaya dair içinizde inanılmaz bir haz olacaktır. Onlara bıraktığınız mutluluk ve gülümsemeden bahsetmiyorum bile.

Untitled-3Bu sürenin içinde dönüm noktası diyebileceğimiz birkaç anı söylemenizi istesem…

Peru’da kaldığım süre zarfında duygusal ve ruhsal bedenimde gerçekleşenlerin fiziksel bedenime yansımalarının bire bir farkına varmam. Amerikalı bir şaman ile yaptığımız bir seremoni sonrası “Ben kimim?” sorusuna aldığım cevabın yaşamımı siyahtan beyaza doğru 180 derece değiştirmesi ve elbette doktorum ile tanıştığımda bana sarf ettiği “İlaçlar semptomları iyileştirir, hastalık duygudadır” cümlesi. Bu üç deneyim son 10 yılın 3 büyük dönüm noktasıdır. Benden bana doğru giden yolun keskin virajları.

Neden kitap yazmaya karar verdiniz? Yazma süreci de iyileşme sürecinizin bir parçası oldu mu sizce?

Yazmak aslında alt beyinden üst beyine bilgiyi aktarırken zaten isteniz de istemeseniz de bir iyileşme ve boşalma sağlıyor. Ben tamamen iyileşme sürecine girdikten sonra kitap çıkarmaya karar verdim. Bu süreçte ne kadar derin ve yararlı deneyimlerin, terapilerin, ruhsal temizlenmelerin, fiziksel faydaların birikimine sahip olduğumun farkına vardım. Dernek ile birlikte bana ulaşmaya çalışan ve benim her zaman yetemediğim ve yetişemediğim onlarca insana ulaşabilmek ve bu iyileşme sürecinin bedende olduğu kadar ruh ve zihinde de ilerlemesi gerektiğini deneyimlerimle birlikte anlatmak istedim. Katıldığım konferanslarda ve söyleşilerde “Keşke bir kitap yazsanız ve bunları anlatsanız” diye sürekli benden talep edilmesi de bu süreçte beni kamçılayan bir destek oldu.

Başka bir kitap daha yazmayı düşünüyor musunuz?

Kesinlikle evet  Anlatacak çok şey var. Özellikle kanser hastaları ve sağlıklı bireylerde canlı beslenme üzerine bir rehber niteliğinde olacak ve bu beslenme şeklini erişebilir kılacak bir kitap yazma hazırlığındayım. Ben öğrendiklerimi değil, bire bir yaşadığım, deneyimlediğim ve fayda gördüğüm bilgileri aktarmayı seçiyorum. Elbette bir sürü gerçeklik var. Benim seçimim ise bu şekilde.

Şu an sağlıklı olan bir bireye öneri niteliğinde neler söylersiniz?

“Onu yapın, bunu yapmayın, onu yiyin bunu yemeyin.” demeyeceğim. Benim söylemek istediğim tek şey: Beden size karşılıksız verilmiş en değerli hediye. Bunun kıymetini bilin ve bedeninize, ruhunuza saygı gösterin. Ve unutmayın her ne olursa olsun bunun tek sorumlusu sizsiniz. Beden sizinle konuşuyor, ona kulak verin, dinleyin ve okumaya çalışın.

Bunca yaşanan yoğun deneyimlerden sonra bugün Dida Kaymaz nasıl biri? Yaşama bakış açısı nasıl?

Siyah ve beyaz kadar farklı. Şu andaki yaşam felsefem; “mutlu hayat” yoktur, “mutlu anlar” vardır ve hayat sadece bu anlardan ibarettir. Anda kaldığın zaman ne geçmişe öfken, ne de geleceğe dair korkun olmuyor. Akış seni olması gerekene götürüyor ve bildiğim, öğrendiğim bir şey daha var ise bu da şudur: “Her şey tam zamanında oluyor”. Hayatı fazla zorlamamak gerekli.

Neler yapmaktan hoşlanırsınız en çok ?

Seyahat, seyahat ve seyahat. Tek başına yaptığım seyahatler, kısa kısa şehirden uzaklaşmalar ve izole olmalar hep en sevdiklerim. Son birkaç yıldır SriLanka’da yaklaşık 1 ay kalıp ayurveda ve panchakarma yapıyorum. Bu en keyif aldığım seyahatim diyebilirim. Önümüzdeki aylarda 3 aylık bir Amerika seyahatim olacak ve “canlı beslenme” üzerine eğitim alacağım. Yaptığım seyahatlerde hem ruhsal, hem de bedensel yenilenme benim için büyük önem taşıyor. Spor yoğun tedavi süreçlerinde yaşamımdan uzaklaştı. Eylül ayında tekrar sağlıklı bir birey olarak sporla buluşuyorum. Buradaki tercihim ise yoga ve kick box.

Çok hareketli ve yoğun olduğunuzu biliyorum. Bir gününüz nasıl geçiyor mesela?

Sabahları eğer bir toplantım yok ise evde vakit geçirmeyi seviyorum. Güne hafif bir yoga ve nefes terapisi ile başlıyorum. Beslenme protolkollerim gereği bu aralar tekrar canlı beslenme uyguluyorum. Toplantılarıma öğle yemeği ile başlamak bana keyif veriyor. Haftanın 3 günü Kansersiz Yaşam Derneği’nde bulunan ofisimde çalışıyorum. Şişli Etfal Çocuk Onkoloji Servisi’nde yenilediğimiz ünitede vakit geçirmek ve o minik meleklerin gülümsemelerine şahit olmak beni dünyanın en mutlu insanı yapıyor. Hepimiz hayatta çok insana dokunmuşuzdur. Benim için orada olmak bana “insan olma yolunda küçük de olsa bir adım atabildiğim” hissini veriyor. Bunun dışında haftada en az iki akşam sinema benim olmazsa olmazım. İyi bir sinema seyircisiyim.

Aslında çoğunu hayata geçiriyorsunuz ama yine de son olarak en büyük hayaliniz nedir diye sormak isterim?

Sistemi okumayı öğrenmiş, huzurlu bir evren…