AKARE MAGAZINE 2008 / BEYAZPERDENİN DOĞAL PERİSİ ÖZGÜ NAMAL

2007 Antalya Altın Portakal Film Festivali, En İyi Kadın Oyuncu ödülünün sahibi Özgü Namal, sinema perdesinde nasıl görünüyorsa, öyle biri. Aynı güzellikte, aynı sadelikte, aynı içtenlikte… Üstelik aşırı yoğunluğunun içinde bize zaman ayıracak kadar da kibar. 

Konservatuar öğrenciyken dil eğitimi için gittiği Amerika’da yaşadıklarını, kazandıklarını, kaybettiklerini, hayallerini, hedeflerini ve canımızın istediği her şeyi konuştuk birlikte…

İpek Kigan: Amerika’da hangi okula gitmiştiniz?

Özgü Namal: 2000 yılında, 3 aya yakın University of California, Los Angeles’ın dil kursuna devam ettim.

Amerika ve University of California, Los Angeles’ı seçmenizde özel bir sebep var mıydı?

Aslında özellikle düşünmemiştim ilk başta. O zaman ASBA Uluslararası Eğitim Danışmanlık şirketinden destek almıştım. Florida’da bir okul vardı, bir de UCLA. Aslında İngiltere’ye gitmek istiyordum ama çok pahalıydı. Daha sonra Amerika’nın hem bütçe, hem de zaman olarak uygun olduğunu düşündük. Hem de UCLA gibi bir okulun dil kursuna gidecektim. Gideceğim okulda önemliydi. Hep beraber, konuşup, danışarak karar verdik.  O zaman öğrenci olduğum için biriktirdiğim parayla gidecektim. Bu yüzden Amerika benim için daha uygun oldu.  Konservatuarın birinci sınıfını bitirdiğim yaz tatilinde gitmiştim.

Gitmeniz tek nedeni eğitim miydi?

Evet, esas amacım dil eğitim idi. Okulda aldığım dil eğitiminin yeterli olmadığını düşünüyordum. Eksik kalan eğitimimi tamamlamak için gittim. Ama Los Angeles mesleğim ile ilgili bir şehir olduğu için de bir çekiciliği vardı. Giderken çok heyecanlıydım. “Oyunlara giderim, film izlerim, Hollywood stüdyolarını gezerim.” diye düşündüm. Nitekim bunların hepsini yaptım da! Los Angeles sinema sektörünün merkezi olduğu için benim için değerliydi.

Gittiğiniz dönem burada hangi işlere imza atmıştınız?

1998’de Affet Bizi Hocam ile dizilere başlamıştım, ondan önce reklamları çekiyordum. Yaz tatili olmuştu, her şeye ara verilmişti. Zaten diziden biriktirdiğim paralarla gidebilmiştim. Şimdiki kadar popüler değildim ya da tanınmıyordum ama benim hayatım aynen şimdiki gibi devam ediyordu. Mütevazi bir şekilde işimi yapıyordum. Amerika’dan döndükten sonra da Yeditepe İstanbul dizisine başladım.

Yurtdışında aldığınız eğitimin faydasını gördünüz mü? Size ne gibi kolaylıklar ve avantajlar sağladı?

Açıkçası ilk döndüğüm zamanlarda İngilizce konuşacak yer ve durumlarla çok karşılaşmadım. Dil kursumu bitirir, bitirmez konservatuarın 2.sınıfına başladım zaten. Dolayısıyla Türkçe bir eğitim aldığım ve sonrasında da oyuncu olarak da İngilizceyi çok fazla kullanacak yerim olmadı. Ama tabii ki hayatımda çok önemli bir yer var. Hala İngilizcemi geliştirmek için uğraşıyorum. Aksan çalışıyorum. Yabancı dil bilgisinin özellikle bir oyuncunun hayatında çok önemli olduğunu düşünüyorum. Ayrıca zaman zaman yabancı görüntü yönetmenleri veya yönetmenlerle çalışıyoruz. Mutluluk filmindeki görüntü yönetmeni  yabancıydı mesela. İşimiz gereği konuşuyoruz. Sonra yurtdışında jüri üyeliği yapıyorum. Sarajevo’ya gittim. Orada da anlaşma dili olarak İngilizceyi kullandım. Elbette hayatımda önemli bir yeri var ve giderek de artıyor. Ben de elimden geldiğince peşini bırakmamaya çalışıyorum.

Bu ilk uzun süreli yurtdışı seyahatiniz miydi? Ne gibi zorluklar ile karşılaştınız?

Evet, uzun süreli ve yalnız olarak gittiğim ilk yurtdışı seyahatiydi. Açıkçası çok zorlukla karşılaşmadım. Bu tip konularda tenzih edeceğim kendimi. Belki aklıma kötü bir şey getirmediğimden, pozitifliğimden veya yaşama Pollyanna gibi baktığımdan olsa gerek hiç ters bir şey gelmedi başıma. Ne korktum, ne kendimi çok yalnız hissetim. Ailem uzaktaydı, özlüyordum, her gün onlarla telefonda konuşuyordum ama onlardan uzak olmayı sorun haline getirmedim. Her sabah kalkıp, otobüse biniyor ve okuluma gidiyordum. Aile yanında kaldım. Hem Türk, hem yabancı arkadaşlar edindim. Ortam çok düzgündü. Okul, kampüs çok güzeldi. Çok fazla param yoktu. Ama öğrenci duygusuyla, amatör duyguyla açıkçası başıma en ufacık bir aksilik gelmedi. Sadece gidişte uçakla ilgili bir problem oldu. İsmim çıkmadı listede. Buradan New York’a uçtum. New York’tan Los Angeles’a uçacaktım. LA uçağında adım çıkmadı. New York’da beni misafir edip, yatırdılar. Aksilik olarak görmek isterseniz, bu söylenebilir. Ama benim için aksilik değildi bu. Hayatımda ilk defa  21 yaşımda New York’da 1 gece güzel bir otelde kaldım. Sokaklarda gezdim, dolaştım. Hani bu aksilikse, seveyim böyle aksiliği. İyi ki adım çıkmadı listede. Başıma gelen en kötü şey buydu.

Oraya gittiğinizde İngilizceniz orta seviye miydi?

Evet.

Bu konuda özellikle ilk dönemlerde sıkıntı yaşadınız mı?

İlk başlarda anlama ve anlaşma konusunda sıkıntım oldu. Amerika’da çok ciddi bir aksan sorunu var. Alışkın olmadığımız bir aksan ile konuşuyor insanlar. Bir de sokakta çalışan insanlar Amerikalı değil. İspanyol, İtalyan, Meksikalı, değişik ülkelerden göç etmiş insanlar.  Bir Meksikalıyı anlamakla, bir Amerikalıyı anlamak çok farklı.  Otobüs şoförlerinin dediğini bile anlamıyordum başlarda. Ama daha sonra yoluna girdi her şey. Zamanla alıştım. Zorluk olsa da sonuçta çok önemli bir şey kazandığım için tatlı bir zorluktu.

Yurtdışında edindiğiniz tecrübeler oyunculuğunuza nasıl bir katkı sağladı sizce?

Genellikle kendi toprağımdan insan figürleri oynadığım için, oradaki gözlemlerimin oyunculuğuma nasıl bir katkısı olduğunu bilmiyorum açıkçası. Ama döndüğümde çok enerjik olduğumu hatırlıyorum. Kendime güvenim artmıştı. Tek başına bir iş başarmanın duygusu gelmişti üstüme. Kazandığım o güven duygusu hataya bakış açımı değiştirmiştir mutlaka, dolayısıyla oyunculuğuma da etkisi olmuştur.

Fırsatınız olsa tekrar yurtdışında bir eğitim almak ister miydiniz?

Kesinlikle isterim.

Hangi konuda?

Her konuda. Ben bir eğitim açgözlüsüyüm. Her konuda eğitim alabilirim. Öğrenmekten asla sıkılmam. Hayatımı adarım. Dans olabilir bu, bir şey çalmak olabilir. Şarkı söylemeyi seviyorum. İspanyolca öğrenmek istiyorum. Hepsi olabilir. Öğrenmenin sınırı yok. Ben hayatımın sonuna kadar öğrenci olarak kalacağım. Hiç yorulmayacağım. Yeni şeyler öğrenmeye bayılırım.

Önce hangisinden başlamak isterdiniz?

En yakın olarak İspanyolca öğrenmek istiyorum. Ceran diye bir dil okulu var. Merkezi Belçika’da. Ama İngiltere ve İspanya’da da şubeleri var. Fırsat bulursam Madrid’deki okuluna gitmek gibi bir hayalim var.

İspanyolca öğrenmek istemenizin belli bir nedeni var mı?

Çok beğendiğim bir dil. Ayrıca sinemasını sevdiğim bir ülke. Yönetmenlerine ve oyuncularına olan hayranlığım da bu isteğimi destekliyor. Bir de festivallere gittiğim zaman tanıştığım insanlar, tip olarak İspanyolları andırdığım için bu dili konuşuyor olmamın oyunculuğuma faydalı olacağını söylüyorlar.

Klasik bir Hollywood filminde rol almak ister miydiniz?

Böyle bir teklif gelirse değerlendiririm tabii. Ama Amerikan sinemasına çok yakın hissetmiyorum kendimi. O cilalı, parlak, herkesin ve her şeyin çok güzel, bütün hayatların şahane olduğu filmler çok bana göre değil. Ben biraz daha bağımsız yapımları, biraz daha kendi içinde özerk olan, derdi olan, bir politikası olan yapımları seviyorum. Dolayısıyla Avrupa sinemasını kendime daha yakın buluyorum. Hollywood’da da bağımsız yapımlar var.

Geleceğe yönelik planlarınızda uluslar arası projelerde yer almak var mı?

Tabii. Uluslar arası projelerde yer almayı çok isterim. Zaten bunun için bir takım çalışmalarımız var. Gittiğimiz festivallerde kurduğumuz bağlantılar var.  Ben Türk sinemasını dünyaya açılmak üzere, bir bağ olarak görüyorum. Yurtdışında bizim hakkımızda duyulan önyargıyı kırmak üzere bir araç olarak görüyorum. Bunu da kendi ülkemdeki insanlarla yapmaktan gurur duyuyorum. Buradan dışarıya açılmak beni her zaman daha fazla mutlu eder. Ben bunu yaşadım. Mutluluk filmi dünya festivallerinde yarışırken,  o festivallere gittim.  Oralarda hiç tanımadığım insanların  “Böyle bir filmle Türkiye’den geldiniz ve yüreğimize dokundunuz.” demesi benim için çok daha önemli. Sinema bir araçtır. Kendimizi ifade etme şeklimizdir. Ne kadar ilerlersek, o kadar iyi.

Çok hareketli, cesur bir görüntünüz var? Yurtdışında çılgınca şeyler yaptınız mı hiç? Mesela Bungee Jumping gibi?

7-8 arkadaş, araba kiralayıp Las Vegas’a gitmiştik. Orada bir otel vardı. Şırınga gibiydi şekli. Onun en üst katında Big Shot diye bir şey vardı. Sizi oturduğunuz yerden koltukla beraber 30-40 metre yukarıya fırlatıyordu. Korkunç bir şey. “Asla yapmam.” dedim. Ama arkadaşlarım çok ısrar edince denedim. İnanılmaz bir şeydi. Yaptım, bir daha yaptım arkasından. Bungee jumping’in tam tersi aslında. Ama sanırım daha keyiflisi. En çılgın deneyimim buydu.

Oyuncu olarak en büyük hedefiniz nedir? 

Oyuncu olarak en büyük hedefim, hayatım boyunca sinema filmi yapmak. Daha fazlasında hiçbir şekilde gözüm yok. Çok güzel roller oynamak istiyorum. Her biri, diğerinden iyi olsun istiyorum. Sağlığım yerinde olduğu sürece en büyük idealim bu

Sinema tiyatrodan daha önemli sizin için sanırım.

Seçim yapmıyorum, ikisini de ayrı değerlendiriyorum. Tiyatroyu da çok seviyorum. Zaten ben tiyatro oyuncusuyum. Eğitimimi bu yönde aldım. Ama sinema ile başka bir bağım var.  O 25 metrelik perde beni çok etkiliyor, büyülüyor.

Sinema filminin mutfağını, o sahnelerin nasıl çekildiğini çok iyi bilmenize rağmen yine de aynı etki ile seyredebiliyor musunuz?

Film güzelse, beni içine katıyorsa, evet seyredebiliyorum. Ama katmıyorsa o büyü bozuluyor tabii. Bütün hatalarını görebiliyorum o zaman. Ama film iyiyse kendime “Saçmalama Özgü, bu sadece bir film.” diyecek kadar da kendimi kaptırabiliyorum.

Peki Özgü olarak en büyük hayaliniz nedir?

Bir çocuğum olsun istiyorum. Ama şart değil. Olmazsa da üzülmem açıkçası. Bazen hayat senin planladığın gibi gitmiyor. Çok sevdiğim bir laf vardır. “Tanrıyı güldürmek istiyorsan ona planlarından bahset!” diye. Bu yüzden planlarımdan bahsetmek istemiyorum. Ne zaman, ne olacağı belli olmuyor çünkü.

Son olarak yurtdışında eğitim almak isteyen gençlere tecrübelerinizden faydalanarak neler söylemek istersiniz ?

Bu yaşlarda ne söylersen söyle, bir kulaklarından giriyor, bir kulaklarından çıkıyor. Ben de öyleydim. Fakat insanın aklı sonradan geliyor. En azından yurtdışında geçirecekleri zamanı çok iyi değerlendirsinler derim. Korkmasınlar, cesur olsunlar. Yalnızlığa alışsınlar. Arkadaş edinmeye baksınlar. Kültürlere, farklılıklara takılmasınlar. Önyargılı yaklaşmasınlar. Her türlü fırsatı kendi lehlerine çevirmelerini tavsiye ederim. Bunlar benim yaşama dair kendi ipuçlarım.