HILLSIDER 49 / CENAN HARAÇCI

h49-kapak-yuksekSadece birbirinden orijinal, renkli ve enerji dolu sandalyelerden oluşan bir vitrin ilk defa görüyordum. Adres İstanbul’un çakıllı yollarında yürüyüp, Cenan Sandalye Sanatı isimli dükkanın önünde bakakalmıştım. Evet, aradığım yer burasıydı ama yine de şaşırdım. Önce mağazanın çevresinde bir tur attım, sonra elimde kahvemle güler yüzlü bir giriş yaptım. Onca sandalyenin arasından kaçamak bakışlarla hızlıca bir tanesini seçtim kendime, sonra başladık konuşmaya…   

Cenan Haraçcı: Çocukluğumun ve ilk gençlik yıllarımın geçtiği yer Ataköy. İlk, orta ve liseyi orada okudum. Sonra Marmara Üniversitesi İktisat bölümünü bitirdim. Üniversite bittikten sonra da Levent tarafına taşındım. Ataköylü olunca tabii denizle çok içli dışlıydık. O zamanlar Ataköy’den rahatlıkla denize giriliyordu. 11 yaşındayken Ataköy Deniz Külübü’nde yelkene, daha sonra da basket oynamaya başladım. Beşiktaş Kulübü’nde uzun bir zaman basket oynadıktan sonra hentbola geçtim.

İpek Kigan: Birbirinden farklı sporlar. Neden böyle bir geçiş yaptınız?

Basket oynarken o kadar çok faul alıyordum ki ilk yarıyı zar zor bitiyordum. Hentbolun biraz daha sertliğe müsaade etmesi ve çok sevdiğim arkadaşlarımın o dönem hentbol oynuyor olması sanırım benim bu spora yönelmemde etkili oldu. Ama hentbol oynamaya başladığımda hiç zorlanmadım. Salon sporlarına karşı yatkınlığım var. Üniversiteyi bitirip, askere gittikten sonra artık sporla profesyonelce uğraşamaz oldum. Tam o sıralarda da borsa yeni hareketlenmişti. Benim eğitimim ekonomi olduğu için menkul kıymetlerle ilgilenmek daha çok hoşuma gitti. Sonra bir arkadaşımın vasıtası ile kendi iş hayatıma başladım.

Ne iş yaptınız ilk olarak ?

Ortak bir arkadaşımla beraber Eskişehir’de kaplama fabrikası kurduk.

Neden kaplama fabrikası kurmak istediniz?

Arkadaşımın çok başarılı bir boru fabrikası vardı ve aynı zamandada değişik kollarda da iş yapıyordu. Birlikte sanayi alanında bir şeyler yapmak istedik. Ama her ikimizde, o iş sektöründen olmamamızın bütün zorluklarını 4-5 sene içerisinde gördük. Bir de fabrikanın Eskişehir’de olması işe hakimiyeti zorlaştırdı. Çünkü ikimiz de orada yaşamıyorduk. Genelde otelde kalıyorduk. Hafta başı gidip, Çarşamba veya Perşembe günü dönüyorduk. En sonunda da, 94-95 krizinde kur farkından dolayı zarar gördük ve ben 95 senesinde alan değiştirmeyi uygun buldum.

Sandalye sektörü mü oldu geçtiğiniz alan?

Hayır. Bu sefer kardeşimle beraber elbise askısı imalatı yapmaya karar verdik. En yakın arkadaşımlarından biri İpekYol’un sahibi Yalçın Ayaydın’dır. O zamanlar da  İtalya’ dan askı getiriyordu. Askıları görünce “ben bunu yaparım.” dedim. O da “yap, bizi de kurtar.” dedi. Sonra onun da desteği ile askı imalatına başladık. Tam o sıralarda Akmerkez açıldı. Akmerkez’de sanırım 30-40 tane mağazanın askılarını yaptık. Ama bir kere sattığımız yere bir daha askı satamıyorduk. O kadar sağlamlardıki; senelerce ne bozuluyorlar, ne kırılıyorlar. Bir de o yıllarda Akmerkez’in ardından uzun süre başka bir alışveriş merkezi de açılmadı. Bunun üzerine yavaş yavaş ürünleri çeşitlendirmeye doğru gittik. İlk önce ofis mobilyalarına başladık. Ardından sandalye imalatına girdik. Bar, restoran, otel gibi yerlere sandalyeler yaptık. Aslında böyle perakende satışı düşünmemiştik. Ama daha sonra üretemediğimiz sandalyelerin ithalatını yapmak istedik.

Sandalye üretimine ilk başladığınızda daha klasik, standart bir üretim hedeflediniz anladığım kadarıyla. Tasarım ağırlıklı değildi.

Evet. Ama sonra İtalya’daki son sistem makinaları öğrendik. Bu makinalardan getirerek, daha profesyonelce ve yaratıcı ürünler yapmaya başladık. Daha çok otellerin, mimarların, barların yahut büyük firmaların bize vermiş oldukları projeler için imal ediyoruz. Yapmadığımız ürünleri kopyalamak bize çok ters geliyor. Bu nedenle 7-8 firmanın da Türkiye mümessiliğini almış durumdayız. Onların da ürünlerini getiriyor ve en fazla satılan ürünlerin kimini katolog üzerinden mimarlara veya kullanıcılara gösteriyoruz, çok daha fazla gideceğine inandığımız ürünleri de mağazalarımızda sergiliyoruz.

Adres İstanbul’daki bu mağaza ilk mağazanız mı?

Hayır, ikinci mağazamız. İlk önce Darphane’de bir mağaza açtık.

Prestij mağazası gibi sanki burası.

Evet, bizde A+ müşteri mobilya konusunda genellikle gidecek yer bilemiyor. Nişantaşına gidip, ne bulursa alıyor. Oysa burası mobilya çarşısı. Özellikle yurtdışında çok ünlü bir marka olan Habitat’ın gelmesi çok iyi oldu.

Gelişmeleri, sandalye modasını, son teknoloji ürünlerini yakından takip edebilmek için sık sık yurtdışına fuarlara gitmeniz gerekiyor değil mi ?

Evet, senede 3-4 kere gidiyoruz. İşimizle ilgili sanayi gelişiminin takibi için makina fuarlarına gidiyoruz. O fuarlar genellikle İtalya ve Almanya’da oluyor. Mobilya ile ilgili olanlar içinse İtalya tam bir üs. Paris ve Londra’yı da takip etmek gerekiyor. Uzakdoğu hiç cezbetmiyor beni. Evimde kullanmadığım ürünü, dükkanıma da sokmuyorum.

Tasarım ürünler üretmek gibi bir planınız var mı ilerde?

Mobilya sektöründe olup da kendi tasarımcısıyla kendi markasıyla bir yerlere gelmek istemeyen kimse yoktur. Ama maalesef Türkiye’de bu konuda çok büyük bir tasarımcı yok. Olanlar da yurtdışına gidiyor.

Kardeşinizle birlikte sadece 2 ortak olarak mı devam ediyorsunuz?

Evet. Kardeşim olmasaydı tek başıma yapamazdım bu işi. Gerçekten çok yetenekli ve cabbardır. Hani küçükken radyoyu bozup, sonra tamir eden çocuklar vardır ya, benim kardeşim onlardan. Evdeki elektrik kablosundan, fabrikadaki havalandırmanın tesisatına kadar her şeyi bilir. Ben hala bir taraftan menkul kıymetlerle uğraştığım için, işteki esas yükü kardeşim çekiyor. Ben genellikle şirketin banka ve muhasebe işleriyle, kardeşim ise imalat ve satışla ilgileniyor.

Yakın veya uzak gelecekte yapmayı düşündüğünüz farklı projeler var mı?

Hayır. Şimdilik yakın gelecekteki planımız sadece alışveriş merkezlerinde mağaza açmak. Her sene bir mağaza. Daha sonra da İstanbul’dan çıkıp Ankara, İzmir ve diğer şehirlerdeki alışveriş merkezlerine doğru yavaş yavaş perakendeciliğe sarılmak lazım diye düşünüyorum.

Küçükken spor yapmışsınız. Şu anda hala devam ediyor musunuz spor yapmaya?

Haftada 4-5 kere Hillside Etiler’e gidiyorum. Herhalde 8 senedir üyeyim. İşime ve evime çok yakın. Spor yaparak günün stresini atabiliyor insan. Gittiğimde en az 2-2,5 saat spor yapıyorum.

Neler yapıyorsunuz Hillside’da?

3 sene önce Hillside’da düzenlenen bir basket turnuvasında tandonum kopana kadar haftada 2 gün kickbox yapıyordum. Sakatlandıktan kısa bir süre sonra şanssızlık eseri bana ders veren hoca da sakatlandı. O tekrar başlamayınca ben de kendimde o cesareti bulamadım. Şimdi sadece cardio ve ağırlık çalışıyorum. Yazın  yüzmeyi çok seviyorum, özellikle de Çeşme aşığıyım diyebilirim.

Deniz sporlarını seven ve Çeşme aşığı biri olarak sörf yapıyor musunuz?

Sörf yapmıyorum. Sörf, kayak tarzı sporları zamanında çok denedim ama eşyaları taşımak pek hoşuma gitmiyor artık. Bazen kayağa gidelim diye konuşuyoruz ama kayağı taşıma fikri bile beni yoruyor.

Çok sık gider misiniz Çeşmeye?

1994-2000 seneleri arasında yaz tatillerinde hep Marmaris’e giderdim. Ankaralı bir arkadaş grubumuz vardı, birlikte gidiyorduk ve gayet keyifliydi. Sonradan çok sevdiğimiz bir arkadaşımız orda trafik kazasında vefat edince artık Marmaris’e gidemez olduk. Sonra Çeşme furyası başladı. Ben de gittim ve gerçekten orayı çok sevdim. Çeşme’nin doğasında hareket var. Bir gün bir koyda, ertesi gün diğer bir koyda denize girebiliyorsun. O tatlı rüzgar insana sıcaklığı hissettirmiyor. Ama son 2 senedir çok kalabalık olmaya başladı.

Sinemayı sinemada mı izlemeyi tercih edersiniz? Yoksa DVD’ye mi takıldınız siz de.

Sinemadan çok hoşlanıyorum ve kesinlikle sinema salonunda izlemeyi seviyorum. Bir de benim en büyük hobilerimden biri Avrupa Yakası’nın çekimlerini seyretmek.

Avrupa Yakası’nın stüdyosuna nasıl girebiliryorsunuz?

Programın sponsorlarından biriyim. Yapımcıları Atilla Aslan ile Sinan Çetin de çok yakın arkadaşlarım. Tiyatro zevkimi oraya giderek tatmin ediyorum resmen.

Televizyonda çekimler çok keyifli geçiyor gibi gözüküyor. Gerçekten öyle mi?

Evet, herkes çok eğleniyor. Gülse çok büyük bir yetenek, insanın hayran olmaması imkansız. Bir insanın kendini iki gün kapatıp bu kadar yaratıcı bir şey yazması, bütün konuları birbirine bağlayarak en sonunda müthiş bir finalle bitirmesi herkesin harcı değil. Tabi orda inanılmaz bir kadro var. Hem kamera önünde, hem kamera arkasında. Stüdyoyu 1 günde çarşı, pazar veya hapishaneye çevirebiliyorlar. Uludağ konsepti yapılıyor, düğün konsepti yapılıyor. Hepsi aynı yerde oluyor. Her yer sürekli sökülüp, takılıyor.

Peki yurtdışı seyahatlerinizde tercihiniz nedir?

Aslında yurtdışını genellikle fuarlara gittiğimizde geziyorum. Yani özellikle tatil için yurtdışına gitmek gibi bir tercihim yok. Ben Türkiye’yi daha entresan buluyorum. Biri iş, biri tatil amaçlı iki kere Bankong, Tayvan, Puket taraflarına gittim. O zaman dergilerde ya da gazetelerde turizm cenneti olarak lanse ettikleri yerlerin, Kaş, Kalkan, Gökova’nın yanından bile geçmeyecek ucuz yerler olduğunu gördüm. Rize’ye arkadaşımın düğününe gittiğimde orada gördüğüm doğa güzelliği anlatmakla bitmez. Oksijenden zehirleniyorsunuz. Manzarayı görmek için tepeye çıktığımda heyecandan nefes almayı unuttum! Nutkum tutuldu derler ya, çok koşarsınız nefesiniz tıkanır ya, aynen öyle oldu. Bir süre nefes alamadım. İnanılmazdı. Bazen aklıma geliyor, keşke diyorum Karadeniz turu olsa da gitsek.

Aslında fırsat yaratsanız gidebilirsiniz tekrar…

Artık öyle oldu ki işe bile gidip gelirken yolda trafikten 1-1,5 saat kaybediyorsunuz. İstanbul gittikçe büyüyor, büyüdükçe de insan ayak uydurmaya çalışıyor. Bir sürü güzel arkadaşım var, artık ya yolda ya da cenazede rastlayabiliyorum. Artık İstanbul’un içinde Kemerburgaz bile uzun bir mesafe. Bütün arkadaşlarımın en büyük derdi trafik. Eskiden tam evimin önünden Eskişehir, fabrikanın önü 326 km. idi. Sabah 6’da evden çıkardım, 8.45 gibi fabrikada olurdum. Şimdi İkitelli fabrikaya 35 km yol gidiyorum, 1 saat 15 dakika. Onun için insan o kadar yoldan sonra hiçbir şey yapmak istemiyor. Hiçbir şeye zaman kalmıyor. Ne spor, ne sinema, ne seyahat. İnanın Hillside’a bile trafiğin durumuna göre gidiyorum. İnsanlar spora gelirken, benim sporum bitmiş oluyor. Makinalarda bile kalabalık çekilmiyor.

Trafik ve zaman yılgınlığından kurtulduğunuz zamanlar başka neler yapmaktan hoşlanıyorsunuz?

Hafta sonları Bebek Kahve’ye giderim. Orada arkadaşlarımla birbirimizi kızdırmak için tavla oynamak en büyük keyfim. Bir de koyu bir Fenerbahçe taraftarıyım. Eskiden Fenerbahçe maçlarına çok giderdim ama aynı trafik derdinden artık televizyondan izlemeyi tercih ediyorum.