HILLSIDER 46 / HİÇBİR İDDİASI OLMAYAN, KENDİ HALİNDE AMA HAYATIN TAM ORTASINDA DOĞAL BİRİ: MÜSLÜM UZUN

h46-kapak-dusuk2Bir röportaja başlarken bu kadar kendini kapatıp başlayanını görmemiştim. Sanki hiç konuşmak  istemiyordu. Sofa Otel’in içindeki Patika Kitapevi’nde buluştuğumuzda mutlaka aklından; bu sohbetin en fazla 15-20 dakika süreceğini, biraz Patika’dan bahsedip, koşarak yaşamının büyük bölümünü geçirdiği Teşvikiye’deki dükkanına döneceğini geçiriyordu. Karşımdaki koltuğa otururdu. İsteksizdi. Ben “vazgeçtim röportaj yapmaktan” desem, çok memnun olacak gibiydi. Başta sorduğum sorular, hep bana geri döndü. Sonra bir anda aktı zaman. Sorular cevap olarak gelmeye başladı, cevaplar dağıldı, başka sorulara karıştı. Teybi kapattığımda 2,5 saat geçmişti. Yaptıklarıyla, hedefleriyle, beklentileriyle, mücadelesi ve bakış açısıyla Patika Kitapevi’nin sahibi Müslüm Uzun bu sayfalarda yerini aldı….

Müslüm Uzun: Kendi farkındalığım başladığı andan itibaren ağırlıklı olarak güzel sanatlar ile uğraşmaya başladım. Bu hayatta zevk alabileceğim neler yapabilirim diye sıraladığımda ilk dört sırada resim, heykel, tiyatro ve kitapçılık geliyordu. Resim ve heykel eğitimi için Mimar Sinan Üniversitesi’ne girmeye çalıştım. Olmadı. Daha sonra 4 sene kadar tiyatro ile ilgilendim. Bu arada Beyoğlu’nda bir kitapçıda satış elemanı olarak çalışmaya başladım. Aslında bu bir süreç. Arayışlarım beni buraya, kitapevi sahibi olma noktasına getirdi. (Müslüm Uzan’a göre aslında röportaj burada bitmişti:)

İpek Kigan : Kitapevinde satış elemanı olarak çalışmaya başlamanız bir tesadüf müydü, yoksa bilinçli bir seçim miydi?

Tamamen bilinçli, isteyerek yapılmış bir seçimdi.

Kitapevi açmak çok fazla insanın tercih ettiği bir iş değil. Siz neden bu işe kendinizi yakın hissetiniz?

Kitap her zaman hayatımda vardı. İlgi duyduğum diğer alanlarda da kitaptan uzak kalma şansım yoktu zaten. Bu sevgiyi ve ilgiyi profesyonel hayata geçirdiğimde aslında buna sandığımdan çok daha yakın olduğumu hissetim. Bunun mantıksal bir açıklaması bazen yoktur. Yakın hissedersin, devam edersin, sonra da karşılığını görmeye başlarsın. Bendeki süreçte böyleydi.

Satış elemanı olarak başladığınız ilk kitapevinden sonra başka yerlerde de çalıştınız mı?

Net Kitapevi Beyoğlu Şubesi’nde 3 sene çalıştım. Son 1 sene de Capitol Şubesi’nde yönetici olarak çalıştım. Ama sonra ayrılmak istedim. Yaşamımda bir şeyleri tüketmeye başladığım andan itibaren zaten bırakmaya başlıyorum. Net’ten sonraki 4 sene de Remzi Kitapevi’nde çalıştım. Önce kısa bir süre Akmerkez Mağazası’nda satış sorumlusu olarak devam ettikten sonra, Mayadrom Mağazası’nın açılması ile beraber işletme müdürü olarak görevime devam ettim. Bir de 6 ay İngiltere’de bir kitapevinde çalışmışlığım var.

İngiltere öykünüz nedir?

Kitapçılık alanında dünyada neler olduğunu takip edebilmek için yurtdışındaki fuarlara çok sık gidiyordum. Fuarlar yurtdışında kitapçılığın bir vizyonu olduğunu anlamamı sağladı. İnsan-mekan, insan-kitap ilişkisini çok iyi biliyorlar. Vitrin anlayışı, kitap donanımı, kitap donanımındaki renkli yaklaşım, tekdüzelikten öteye geçmiş. Herhangi bir kitapçıya gittiğinizde sizi cazibesiyle içine çekiyor. Sizi en azından 1-2 saat içeride tutabiliyor, ki ben 6 saatten önce çıkmam mesela. Çok zengin bir dünya yaratılmış, detay çok. Pazarlama anlayışı çok iyi oturmuş durumda. Bu sizi o kadar etkiliyor ki; insan bir süre sonra bu dünyanın içini koklamak istiyor. Ben de dayanamayıp, Remzi Kitapevi’nden ayrılarak, İngiltere çalışmaya gittim.

Neden İngiltere’yi tercih ettiniz?

Aslında ilk tercihim Amerika’ydı. Daha büyük anlayışlar benim hoşuma gidiyor çünkü. New York’daki mağazacılık anlayışları daha büyük, daha gösterişli. Kapısından girdiğiniz anda etkiler sizi. Güçlüdür. Ama mecburen İngiltere olmak zorunda kaldı. İngiltere de yaklaşık 6 ay bookstorelarda satış elemanı olarak çalıştım. Gitmeden çalışmak istediğim kitapevini seçip, onlara mail gönderdim. Hiçbir ücret talep etmeden, sadece oranın havasını koklamak için gelmek istediğimi yazdım. Onların da hoşuna gitti sanırım. Beni kabul ettiler.

Peki “ iyi ki gitmişim” diyor musunuz?

Evet, tabi. Bugünkü vizyonumun en büyük nedeninin İngiltere’de geçirdiğim 6 ay olduğunu düşünüyorum. Ama benim sürecimin parçası orada kalmak değildi. Bu yüzden de döndüm. Döndükten sonra bir-iki ay ne yapacağıma karar vereceğim bir bekleme süresiydi. Akabinde zaten Reasürans Çarşısı içinde bir dükkanın boşaldığı haberi geldi. Kendi kitapevim için çok istediğim iki yerden birisiydi Teşvikiye. Diğeri de Levent civarıydı.

Özellikle bu iki semti istemenizin nedeni neydi?

İnsanlar kendi hedef kitlelerinin hangi frekansta olmaları gerektiğini belirliyorlar. Benim ulaşmak istediğim hedef kitle buralarda yaşıyor. Çünkü aynı dili konuşuyoruz, aynı frekanstayım, doğal olarak ilişkilerim iyi. Çünkü yaptığım işin içini sadece ticari doldurmuyorum, aynı zamanda yaşamımın büyük bir parçası da burada geçiyor. Sabah 8 gibi başlıyorum çalışmaya, akşam 10 gibi bitiriyorum. Bu yaşamın içini sadece ticaretle dolduramazsınız. Yoksa çok mutsuz bir yaşam olurdu. Onemli olan yaptığınız işi iyi, belli standartta ve keyif alarak yapıyor olmak. Benim yaşamımdaki arayışım bunun için. Ve onu da yavaş yavaş yakaladığımı hissettiğimden,  yaptığım işten çok keyif alıyorum. Aslında buna iş demek istemiyorum artık. Bendeki karşılığı başka.

Nedir sizdeki karşılığı?

Yaşamımın büyük bir parçası. Yaşadıkları zorunluluklar ya da bir nedenden dolayı yaptıkları seçimlerden tatmin olamayıp mutsuz olan çok insan var. Doğal olarak işin başındaki tercihler kendinize, aradığınız nedenlere yakın tercihlerse o zaman mutsuz olmuyorsunuz işte.

Bir çok insan arıyor ama doğru noktayı bulamayabiliyor. Peki onu bulan insanın şansı mı bu?

Hayır, arama mücadelesi ile ilgili bence. Resim eğitimi almayı çok istiyordum, hayattaki birinci tercihimdi ama olmadı. Üsteleyebilirdim. Ama olmayınca diğer tercihlerime geçtim. Arama devam etmeli bence. Duygular, biraz da iç güdülerinizle hareket ettiğiniz zaman yolunuzu bir şekilde buluyorsunuz. İç pusulanız gösteriyor size yönünüzü..

Mantıktan daha çok duygularınızla hareket eden bir insan mısınız?

Her şey mantık üzerine kurma ihtimali olmayan bir insan olduğumu biliyorum. Mantık, yapısı itibariyle bir süre sonra kendi öz hareketlerinizi kapatabilir. Yaşadığımız zaman dilimi içerisinde mantığınızı ön plana koyduğunuz zaman kendinizi unutma olasılığınız da yüksek. Kendi alt duygularınızın farkına varamayabilirsiniz. Duyguları biraz daha yukarıda tuttuğunuz zamansa  kendi iç dinamikleriniz çıkıyor ortaya. Sadece mantıkla hareket ettiğiniz zaman elindeki verilere göre gidersin, neden-sonuç ilişkisini takip edersin. Ama hayatta her zaman izafi şeyler vardır.

Yüksek miktarda sermaye isteyen bir iş bu değil mi? O rafları doldurmanız lazım!

Aynen. Asıl ilginç olan işin bu kısmı zaten. Reasürans’ta uygun bir dükkan olduğunu öğrenince 2 hafta düşündüm. Sonra babamın verdiği cesaretle dükkanı tutmaya karar verdim. “Bunu denemiş ol!” dedi babam. “Bankadan kredi al, borç al ve dene. Eğer olmazsa, işler ters giderse en kötü ihtimal bankaya borçlanmış olursun, çalışıp ödersin.  Ama sen de bunu denedim demiş olursun.” dedi. Çok mantıklı geldi söyledikleri. Hiç düşünmeksiniz kontratımı imzaladım. En büyük avantajım, Cağaloğlu piyasasının %60’nın beni çok iyi tanıyor olmasıydı. Dağıtım şirketleri bana kitap olarak kredi verdiler. 400-500 kitapla başladım.

Banka kredisi ile depozit, kitap kredisi ile malzeme… Gerçekten iyi cesaret!

Gerçekten öyle. İlk aylarda çok dikkatli bir şekilde ilerledim. Bir kitap sattıysam, onun parasıyla iki kitap aldım. İki kitap sattıysam, parasıyla 3 kitap aldım. İlk senem zordu. 4. ay gibi kiramı ödemeye başladım. Mağazadaki kitap sayım sene sonunda yaklaşık 1500’e çıkmıştı. 2 sene hiçbir harcamam olmadı. Olmamalıydı da zaten. Müşterilerim de beni çok desteklediler. Çünkü çoğu iş sahibi insanlar ve ne kadar zor şartlar altında iş kurduğumu gördüler. Mücadelemi çok iyi anlıyorlar. Hala da hep arkamdadırlar sadık müşterilerim. Bu çok önemli. Onların sahiplenmesi ve sana inanması yaptığın işle seni bütünleştiriyor.

Şu anda kaç kitap oldu Patika’da?

4500- 5000 kitap var.

Patika çok hoş bir isim. Nasıl buldunuz bu ismi?

İsim için iki hafta düşündüm. Sonra bir arkadaşıma danıştım. Patika ismini bana bulan o oldu. Bu ismin bana çok uyduğunu düşünüyordu. Ben de 1 gün düşünüp bu ismi içime sindirmeye çalıştım. Gerçekten bana çok fazla uyduğuna karar verdim. Çünkü hiçbir iddiası olmayan, kendi halinde giden, hayatın tam ortasında ama kendi rengi olan doğal bir yol patika.

Her kitapevinde bulunan kitaplar mı var Patika’larda?

Kendi yolu var Patika’nın. Aslında post-modern bir yapısı var her iki dükkanın da. Gündelik kitaplar olduğu gibi, eski kitaplar da mevcut. Referans kitapları, seçilmiş, baskısı bitmiş kitapları bünyemde topluyorum. Bu da bir farklılığım. Diğer kitapevlerinden biraz farklı bir yöne doğru çekiliyor. Baskısı bitmiş çok sayıda ve çok iyi kitaplar var elimde. Özel kitaplar, numaralı kitaplar var.

Teşvikiye dışında bir de Sofa Otel’in içinde açtığınız bu dükkan var. Sanki Sofa Cafe’nin kütüphanesi gibi çok hoş bir havası var. Burada da kitap satışı yapılıyor mu?

Tabi. Burası tamamen otelin konseptine göre yapıldı. Bağımsız bir yer olamazdı. Sonuçta birbirlerini tamamlıyorlar. Böyle bir mekan bildiğim kadarıyla İstanbul’da başka bir yerde yok. Mücadelenin, inancın ve daha iyi nasıl yapabilirim düşüncesinin küçük sonuçları bunlar. Ama henüz ulaşmak istediğim hedef bu değil.

Ulaşmak istediğiniz hedef  ne peki?

Patika kitap seçkileri ve tavrıyla hep yeni bir vizyon getirsin. Asıl hedef bu. Ama bu bir oluşum sürecinden sonra olur. Birdenbire olmaz. Alt yapının güçlenmesi ve sağlamlığıyla ilgilidir. Ona güvenirsiniz ve o riske girersiniz. Küçük bir çıkış bu aslında.

İstediğiniz hedefe daha çok dükkan açarak mı ulaşmak istiyorsunuz? Yoksa var olanları geliştirerek mi?

Özelikle Türkiye şartlarında çok açılmanın ve büyümenin benim için doğru olmadığını düşünüyorum. Yeni mekanlar yaratmayı çok istemiyorum. Küçük kalıp, yoğun olmanın daha doğru olduğunu düşünüyorum. Büyümekten çok hedef benim için standartları yükseltmek olmalı. Bir mağazanın kapısında içeri girdiğiniz vakit, orayı ne kadar kendinize ait hissediyorsanız, orada kendinize ne kadar değer verildiğini hissediyorsanız işte asıl olan budur.

Bu işi yapabilmek için en temel dürtü nedir sizce?

Kitabı çok sevmek. Kitabın yaprağına, cildine dokunurken bile farklı dokunurum.

Dükkanıza giren insanların kitapları seçiş ve dolaşma şekillerinden,sordukları sorulardan  v.s o kişi hakkında bir analiz yapar mısınız?

Elbette. Bir kişinin dükkandan içeri girer girmez merhaba deme şekli, yüz ifadesinden başlayıp da, kitabı sorma, sayfaları çevirme şeklinden kendi kendinize otomatik olarak kodlar geçiyor aklınızdan, çözmeye başlıyorsunuz. Genellikle doğru çıkıyor.

Peki o kişiyi çözmeye başladığınızda elde ettiğiniz bilgileri satış amaçlı mı kullanıyorsunuz?

İlk tercihim bilgidir. İnsanı tanımak benim için çok önemlidir. İşim için de önemli.

Çocukluğunuz çok büyük kütüphaneli bir evde mi geçti veya bir kitap kurdu mu oldunuz her zaman? Nasıl bir çocuktunuz?

Erzincan doğumluyum. Ben 2-3 yaşındayken İstanbul’a gelmişsiz. Haylaz, yaramaz ama içe dönük bir çocuktum. Kendi içimde yaşardım duygularımı. Ama bu yaramaz olmama engel değildi. Örneğin bir elma çalma hikayem var. Ailem hep anlatır bana.

Klasik komşunun ağacından çalınan elmalar mı bunlar?

Hayır. Buradaki çalma şekli çok enteresan. İlkokul 1.sınıfa giderken Okmeydanı’nda oturuyorduk. Cumartesi günleri pazar kurulurdu. Pazar araçları arka tarafa dizilirdi. Kasaları kamyonlarda dururdu ve eksildikçe buradan takviye ederlerdi. Ben meyveyi çok severim. Elma en hassas olduğum konu. Hala öyle, hiç değişmedi. Ve orada kasası açık elmalar gördüm. Arabanın arkasına tırmandım, iki tane elma aldım. Arkadaşlarım da aldı bu arada. Durumu fark eden pazarcı da bizim arkamızdan koşmaya başladı. Tabii ben ne yaptığımı çok iyi bildiğim için kaçmaya başladım. Olay bambaşka yerlere taşındı, ciddi sorunlara neden oldu sonra.

Kitaba olan yakınlığınız,  içe dönük geçirdiğiniz çocukluğunuzdan geliyor olabilir mi?

İlkokulda Can Yayınları’nın kitapları, Dede Korkut hikayelerini düzenli olarak alırdım. Kimse bana akıl vermezdi, şunu oku, bunu oku diye. Alır, toplardım. Bir tanesini, iki tanesini okurdum ama hep toplardım. Bu işi meslek haline getirebileceğimi hiç düşünmemiştim.

Sporu sever misiniz?

Uzun yıllar basketbol oynadım. Ama şu aralar pek spor yapamıyorum. Biraz vakitsizlik, biraz yorgunlukla ilgili. Ama başlayacağım.

Tatil yapmalıyım diye yola çıktığınızda nerelere gidersiniz?

Düzenli tatil dönemlerim hiç olmadı. Olduğu zamanlarda yurtdışına gittim. Şehirleri ve insanları tanımak için giderim. Sokakta yürüyen insanlarla, mekanlar birbirleri ile ne kadar ilişkili ve uyumlu ona bakarım. Dediğim gibi aslında pek tatil imkanım olmuyor. Özellikle son 4 senedir. Tamamen hedefe kilitlenmiş bir şekilde çalıştığım için. Ama şimdilerde istiyorum bir yerlere gitmek. İlk planım Prag. Sonra da Floransa ve İrlanda.

Türkiye’de özelikle gitmek istediğiniz bir yerler var mı?

Kuzey Karadeniz ve Doğu Anadolu. Türkiye’nin başka renkleri, başka dokuları buralar. Hep ertelediğim arzular. Ama bir gün mutlaka gideceğim.

Ege’yi görmek istemez misiniz? Masmavi koyları, parlak güneşi, modern ve ileri fikirleri insanları….

Ege çok önemli benim için. Askerliğimi o bölgede yaptım ben. Aslında askerlik mantığından hep uzak oldum. Askerde kaldığım dönemde de tavrımı belirttim ve silahı elime almadım.

Silahı askerliğin sonuna kadar elinize almamayı başarabildiniz mi?

Direndim, sonuna kadar direndim. Sonunda komutanım beni ikna etti. Empati çok mühim işte. Bir konuya çok mesafelisiniz. Dünyanızın çok dışında bir konu. Ama seninle temas kuracak öyle insanlar çıkıyor ki bazen, bir şekilde sana ulaşmanın bir yolunu buluyor. Komutanım da öyle bir davrandı ki bana, sonunda kendi rızamla silahı aldım. Evet, hayatta silah taşımam ama artık bende iyi bir intibası var en azından.

Başından beri hayatınızdaki süreçten bahsediyorsunuz. Sizi bu noktaya getiren süreçten. Peki bundan sonrası için hayalinizde gerçekleşmesini istediğiniz nasıl bir süreç var?

Kitapevimin devam etmesi ve daha mutlu, keyifli bir yaşam. Mesela buradaki standartları yükselttikçe ben daha keyifli olacağımı biliyorum. Yurtdışıyla daha sıkı bağlantılar içinde olduğumda da daha mutlu olacağım. Bir –iki önemli bir şey daha var ama çok da özele indirgemek istemem.

Bilakis özele indirgeyin. Başka neler var?

Hayatımı daha güzel kılmak için bir çocuk sahibi olmak istiyorum. Bugüne kadar hep erteledim. Ama artık sürekli önüme çıkıyor. Bir kızım olsun istiyorum. Aslında işin özünde hayatımın son anlarına geldiğimde “bunları gerçekten iyi yapmışım.” diyerek gözlerimi kapatıyor olmak herhalde bana yeter!