HILLSIDER 89 / OLDUĞU GİBİ OLMANIN SAMİMİYETİ İLE PARLIYOR! DR. AYŞEGÜL ÇORUHLU

h89 - dr aysegul coruhlu 1

Karşımda çok güzel bir kadın var. İnce, zarif, ışıl ışıl, güler yüzlü, candan, esprili… Gözünüzü alamıyorsunuz üstünden. Kendini sosyal rollerin içine sıkıştırmamış. ‘Olması gerekenler’ kurallarını hiç takmamış. Olduğu gibi olmanın samimiyetiyle parlıyor. Tabii bu parlamasının ardında, uzun süredir yazdığı kitaplarla herkese anlatmaya çalıştığı beslenme tarzının da etkisi olduğu kesin! ‘Ne yersen O’sun’ diye boşuna söylememiş atalarımız.

Kısaca Ayşegül Çoruhlu bugüne kadar tanıdığım doktorlara hiç benzemiyor. Aklı, zekası, eğitimi, yaptıkları, vizyoner kişiliği, sıcaklığı, güzelliği, işine duyduğu aşk, mizah anlayışı… Hepsiyle çok etkileyici. Ama beni esas vuran, o sıcacık doğallığı oldu.

draysegulcoruhlu-k2

 

İpek Kigan: Tıp okumaya kendi isteğinizle mi karar verdiniz yoksa ailenizin etkisi mi oldu?

Dr. Ayşegül Çoruhlu: Kendim arzu ettim. Biyoloji ve fen bilimlerine ilgim vardı. İçe kapanık, ürkek, şu sıkıcı çalışkan çocuklardandım. Şefkatli ve empatik olmam beni insanlara yardım etmeyi içeren tıp eğitimine yöneltmiş olabilir. Bilemiyorum, belki de yarışmacı bir karakterim olmadığından iş hayatında başkalarıyla mücadele yerine, kendimle mücadele anlamına gelen hekimliği de seçmiş olabilirim.

Neden Biomedikal Mühendisliği konusunda master yapmayı tercih ettiniz?

Çapa Tıp Fakültesi bitince, sınava girerek Biyokimya bölümünü kazandım. O dönemde Amerika’daki tıp sınavını da vermiştim ama gitmedim. Sonra yüksek lisans için Boğaziçi Üniversitesi’nde Biyomedikal Mühendisliği eğitimi aldım. Çok az sayıda doktor kabul eden bir bölümdü. Burada bir mühendis gibi analitik düşünmeyi öğrendim. Bir hekim için muhakeme yani analitik düşünebilme aşırı mühimdir. Çünkü tıbbi bilgiler sonsuz. Sürekli artıyor. Bu bilgileri analitik olarak doğru çıkarımlara vardıracak kadar keskin düşünebilmek gerekir. Hastayı değerlendirirken de bu şekilde bütünsel bakıp sonuca varmak gerekir. Bana göre bir hekimin başka bir hekime bilgi olarak üstünlüğü kolayca kapatılabilir bir farktır. Ders çalışırsın fark kapanır. Ancak analitik muhakeme kapasitesi en belirgin farkı oluşturur diye düşünüyorum.

Biyomedikal şu anın ve geleceğin tıbbının temeli. Yani mühendislik ve tıbbın evliliği. Teknolojinin tıbbın içindeki yeri. Bu başlık o kadar heyecan verici alt başlıklara sahip ki; bir 10 yıl kadar olduğumuz şekilde sağlığımızı koruyabilirsek, sanırım, bozulan organlarımızı, hastaneye gidip 3D printerdan bastırıp yenileyebileceğiz. Tıptaki mühendislik desteği inanılmaz yerlere varacak.

İleri anti-aging testlerini uygulamada öncülük yapmış bir kişi olarak bir kişinin mutlaka yapması gereken testlerin hangisi olduğunu düşünüyorsunuz?

2000 yılından itibaren anti-aging konusuyla ilgileniyorum. 2002 yılında bazı hekim arkadaşlarımla Türkiye’deki ilk anti-aging kliniğini açtık. O zaman için bu oldukça yeni bir başlıktı. Önleyici hekimlik, hele hele geriye yaşlanma veya yaşlanmama konusu hiç gündemde yoktu. O zaman şefi olduğum İntermed Kliniği laboratuvarında, şu an için sıradan olan ama o zaman hiç mi hiç yapılmayan testleri düzenledim. Bu testlerle hastaların hormonları, vitaminleri, antioksidan kapasitelerini ölçtüm. Şu an her şey yaygın. Burada test sıralamak, hekim danışmanlığında birebir belirlenmesi gereken durumu hafife indirgemek olur. Ancak, biyokimya uzmanlığı başlı başına zaten testler demektir. En ileri yaş ölçümü veya hastalık kokusunu yıllar önceden alan testler mevcuttur. Çok yakında tek damla kandan belki 500 parametre test bakabilir hale gelebiliriz. Bu yine teknoloji ve tıbbın evliliği ile oluyor.

h89 - dr aysegul coruhlu 2

Bu testleri yaptırmanın kişiye faydası ne olacaktır?

Hastalanmak demode. Yaşlanmak demode. Nerdeyse tedaviler de demode konular arasına girecek. Demek istediğim tıbbın amacı artık, olacak olanı yıllar yıllar öncesinden görüp, önlem almak. Bunun daha da ilerisi, bir hekimin yakın gelecekteki tanımı; “Hasta Olmama Uzmanı” olacaktır. Testler elimizdeki en büyük geleceği görme gücüdür.

Alkali beslenme üzerine 3 kitap yazdınız. Bize de çok kısaca alkali beslenmenin ne olduğundan bahseder misiniz?

Tıp sonsuz bir konu. İnsanlar hastalıklarını öğrenmekle ve önlemekle bir hekim gibi bilgilenemez. Ama beslenme konusunda bilgilenebilir. Üstelik bu bilgi işin yarısından çoğunu çözer. Kanser dahil diyabet, tansiyon gibi bir çok hastalıkta beslenme ile çözüme yaklaşmak, ve hatta bu hastalıklardan hızla uzaklaşmak mümkün. Öğretme işi hekimlere, öğrenip uygulama işi ise kişilere kalıyor. Bu amaçla beslenme biyokimyasını basitçe 3 aşamalı olarak yazdım.

İlk kitap Alkali Diyet, basit bir giriş kitabıdır. Neden sağlıklı beslenmek gerektiğini ve nelerin neden sağlıklı olduğunu anlatır. Vücut biyokimyasındaki kimyasal dengelerden biri olan alkali ve asitlenme üzerine kolay anlaşılır açıklamalar yer alır.

İkinci kitap, Tokuz ama Açız ise beslenme biyokimyasını bir yukarı seviyede anlatır. Beslenmenin amacının hücreleri beslemek olduğunu, midemizi doyurmuş olmak için yemenin, beslenme olmadığını anlatır. Hücre ile vücudun geri kalanı arasındaki dengelerden bahseder.

Son kitap Kuantum Beslenme de ise bu kez tek bir hücrenin içinde neler döndüğünü öğreniriz. Yemek yemek denen aksiyonun başlangıcının nasıl olup da bazı durumda sağlıklı, bazı durumda hastalandırıcı olduğunu görürüz. Bu son kitap mitokondrilerimizin yediklerimizi enerjiye çevirirken nasıl daha iyi enerji üretecekleri anlatılır.

draysegulcoruhlu-k1

Başka kitaplar yazmayı düşünüyor musunuz? İyi bir öğretmen olduğumu ve yazılı ifademin güçlü olduğunu düşünüyorum. Bilirsiniz kitapları editörler derler toplar. Ancak ben 3 kitapta da içerik ve anlatım mantığı olarak hiç yardım almadım. Editörler Türkçe düzeltmelerde bulundu sadece. Yani her şeyi kendim yazmayı tercih ediyorum. Ve evet, daha çok kitap yazacağım.

Genç kalmak ve görünmek gibi bir mecburiyet oluşmaya başladı sanki. Bütün dünyada böyle bir trend var ve bu durum özellikle kadınlar üzerinde ciddi bir baskı oluşturmaya başladı. Üstelik genç görünmenin bütçesi ise genellikle oldukça yüksek. Sizce bu baskı bizi nereye götürecek, bu konuda ne düşünüyorsunuz?

Bu benim görüşüm değil. Çünkü tıbbi pencereden bakınca, sağlıklı olmak, yavaş yaşlanmayı bonus olarak getiriyor zaten. Bu yüzden sağlığına ama içerden yani hücresel sağlığına yatırım yapan zaten bahsettiğiniz dışardan görünümünü güzel ve genç tutabilir. Zaten yaklaşımlar o yönde. Biyolojik gençlik her türlü estetik müdahaleden daha ikna edici bir gençleşme durumudur. Elbette teknolojik olanaklar da kullanılmalı. Cilt ve vücut için kremler, lazerler gibi birçok ürün var ama dikkat ederseniz artık krem sürmenin yerini ağızdan alınan beslenme destekleri almakta. Bu bir baskı değil. Bilimi ve teknolojiyi kullanma. Cep telefonları gibi, insan da uptade oluyor.

Eskilerin dediği gibi; önce iç güzellik! Yani hücresel güzellik şart. Trilyonla hücremiz var. Karaciğer, böbrek, beyin gibi cilt de hücreler bütünü. Sağlıklı yaşam etkisi en çok onlarda görülür. İç sağlığın en önemli göstergesi cilttir. Varmak istediğim nokta sağlıklı beslenmek güzelliğin en kesin, kalıcı yolu. Kolajen destekleri almak mesela kemik suyu, mor yiyecekler, iyi yağlar, düzenli uyku, bol su içmek bütün bunlar bizi destekler.

Önerdiğiniz beslenme tarzına geçtikten sonra hastalarınızın ne gibi değişimler yaşadığını gözlemlediniz?

Çok basit. ‘Daha’ kelimesini koyun. Daha güzel, daha dinç, daha ağrısız, daha enerjik, daha iyi bağırsaklar, daha iyi uyku, daha ince bir bel.

Sizce anti-aging alanındaki gelişmeler 10 yıl içinde nasıl bir noktaya gelecek ?

Fütüristik haberlerde görüyoruz; 3D yedek organlar, kafa nakli çabaları, dondurulmuş bedenler… Şimdi şaka gibi yakında normal. Benim açımdan ise, hücre ve hücre içi organeller mitokondri gibi, çok iyi anlaşılınca, sağlığın bozulduğu mikro düzeyde tespit edilip, gerekli düzeltmeler yapılabilecek.

Hücreyi beslemek, hücreyi temizlemek, hücrede eksiği tespit etmek, eksik olanları ağızdan veya damardan yerine koymak temel prensiplerdir. Yaşlanma sadece bir tür hastalıktır ve durdurulabilir. Bunun için hekimlerin yeni özellikleri olmalı. Hem yeni bilgileri bilmek, hem vizyoner olmak, hem bunları pratiğe geçirebilecek teknik donanıma sahip olmak gerekir.

Yakında sadece gece uyuduğumuz kabinden sabah daha genç olarak kalkacağız.

Bir hücreyi incelemek sizde nasıl duygular uyandırıyor?

Enteresan ama güzel soru. Hücresel ve hatta atom altı düzeyde vücudun işleyişini bilmek bende şu iki duyguyu uyandırıyor: 1-Hayranlık 2-Kolaylık …. Hayranlık uyandırıyor, çünkü mikro düzeyde çok fazla iş dönüyor. Hepsi lego gibi birbiriyle ilgili, hepsi internet gibi birbiriyle etkileşim içinde, hepsi çok özel bir dengede ve en önemlisi hepsi çok zekice…

Kolaylık hissi de uyandırıyor, çünkü sistematiği öğrenince, neden – sonuç ilişkisini görünce çözümü de çok net görmenin, her şeyin çaresini bulmanın ne kadar kolay olduğu fikrini veriyor bana. Neredeyse tüm sistem benzer biyolojik süreçlerle bozuluyor. Hangi hastalık olursa olsun mikro düzeydeki iş hep aynı başlangıç noktasına dayanıyor. Hücre içindeki birtakım meselelerin dış yansıması farklı hastalıklar olarak karşımıza çıkıyor. Ama bir cilt hastalığı ile bir kalp hastalığının ve dahi kanserin başlangıç aşamaları hücre içinde mikro düzeyde aynı. İşte bu bilgi bana ölümsüzlüğe çok yakınız hissini veriyor.

h89 - dr aysegul coruhlu 3

Bir insanın beslenme şekli onun karakteri hakkında ipucu veriyor mu?

Elbette! Şahane soru… Sıralayalım:

Öncelikle huy ya da karakter, tepki, duygu filan bu kelimelerin altında biyolojik kimyasal durumlar var. İnsan duygusu ayrı, insan biyokimyası ayrı değil. Önce bu içiçeliği kabul edelim. İkincisi, bu değiştirilebilir bir şeydir. Biyolojin değişirse huyun veya hissin değişir. Mesela bir erkeğe 1 hafta doğum kontrol hapı ile östrojen yükleyin bakalım, eşinden daha hisli birine dönüşüyor mu? Ya da regl öncesi bir kadın normalde kendi karakteri olmayan hallere girmiyor mu? Yani hormonlar azalıp çoğaldıkça huy ve his değişir.

Tiroidi az çalışan biri, acar hafiye iken, yorgun isteksiz bir kanepe minderine dönebilir. Makul sakin biri, hipoglisemide sinir küpüne dönebilir. B vitaminleri azalan biri en ufak bir sese acayip tepki verebilir.

Bu konu uzun. Mesela fibromiyaljisi varsa kontrol delisi olabilir. Kabızlık yaşıyorsa çok sorumluluk alan, hassas biri olabilir. Tedaviyle biyolojik durum değişince, kişinin duyguları da değişiyor.

Aslında sadece daha iyi hissetmek için bile benim önerdiğim yöntemleri uygulamak gereklidir. Hayatta her yaptığımız şeyin ana amacı daha iyi hissetmeye doğru gitmek değil mi?

İnstagram sayfanızı takip ediyorum. Paylaşımlarınız, kullandığınız dil çok esprili, rahat ve samimi. Hayata bakış açınızda böyle midir?

İnstagram sayfam profesyonel yönetilmiyor. Ben şahsen yazıyorum. Yani planlanarak olmadı. Kendiliğinden gelişti. Esasında ben sıkılmamak için kendimi eğlendiriyorken, birden hep beraber eğlenmeye başladık. Ve gerçekten çok eğleniyoruz. Takipçiler çok zekiler. Şahane espri anlayışları var. Gülmekten kanepeden düşme durumunu haftada bir-iki yaşayacak haldeyiz. Bunun yanında, net ve açık olarak belirteyim, bildiğim hiçbir hekimin sayfasında bu kadar bilgi dışarı iletilmiyor. Ben nerdeyse küçük asistan doktorlar yetiştiriyorum. Zevkle öğreniyorlar. Sınav yapsanız yarısı medikal eğitimlileri şaşırtacak bilgidedir.

Çok yoğun bir yaşamınız olduğunu tahmin ediyorum. Hastalarınız, tanıtımlar, yeni gelişmelerin takibi, sosyal medya, yazılacak kitaplar, biraz da arkadaşlar vs… Bazen bu kadar kalabalığın ve yoğunluğun içinde kendinizi çok yalnız hissettiğiniz olur mu? Öyle anlarda ne yapmayı seversiniz?

Yoğun değilim. Çok fazla çalışan ne hekimler var! Devlet hastanelerinde günde 40 hastayla uğraşanlar, operatörler vs… Hasta çok az alırım. Seyahatlerimin çoğu kongreler içindir. Kongre kuşuyumdur. Yurt dışı kongreler için sürekli ortadan yok olurum. Kitap yazmak da zor değil. Kafamdakileri döküyorum. Ders çalışmayı çok severim. Eskilerin inek öğrenci dediği karakterdeyim. Tüm boş vaktimde de online seminer, literatür, yayın okuma ile meşgulüm. Bunları da büyük bir zevkle yaparım. Çoğu kadın güzel bir çanta görünce heyecanlanır, ben bir yayında ilgimi çeken bir durum varsa heyecanlanırım. Abartmıyorum. Zihin ile ilgili konulardan heyecan duyan kişilerin tıbbi bir adı var: Sapyoseksüel deniyor. Yeni bir şey öğrenmezlerse huzursuz olanlar bunlar. Bilmiyorum belki beynim durursa, iç sesim filan gibi şeyleri işitmek istemiyorumdur. Öyle bir şeyler işte J

Yaşamda size en çok keyif veren şeyler nelerdir?

Dediğim gibi öncelikle tıbbi dedektiflik yapmak. Yani araştırmak. Kafamı bir şeye takarsam ki; boyuna takarım, o konunun dibini bulurum ve çok mutlu saatler bunlar benim için.

Tembellik etme hakkımı çok severim. Tembellik bir haktır hakikaten. Telaşa sinir olurum. Aşırı fiziksel çalışma bana göre değil. Yalnız ve uzun tembellik yani hiçbir şey yapmama günleri yaparım. Bu bir tür meditasyon. Bence çok koşturuyoruz. Yavaşlamalıyız.

Güneşte, denizde, çimde, ormanda olmayı yani topraklanarak doğa içinde olmayı çok severim. AVM’de hastalıklı hissederim ki; bu teknik olarak doğru.

Kedi yavrusuyla oynamak diye bir hobi olsa mesela boyuna onu yapabilirim.

Seyahat severim, sinema severim filan klişe laflar olur. Zaten o kadar da sevmem.

Keyifli, sağlıklı, mutlu bir yaşam için bize de küçük sırlar verirsiniz değil mi?

Sağlıklı yaşam için tüm bilgiler ve tüyolar 3 ayrı kitabımda 600 sayfada yazılı. Umarım benim kadar okumayı sevenler bu yazıyı okuyordur ve kitaplarımı da okur J Sağlık kazanılınca, sağlığın parçası olan duygu durumu daha da düzelecektir. Yani iyi hücreciklerle iyi bir beyin, iyi bir bağırsak olur. Bunlar iyi olursa, iyi his hormonları üretirler. Mutlu olursunuz. Bana göre mutluluğun formülü beden kimyasından geçer. Yaşamın mutlu olması için, iç sesimiz filan mühim denir. O iç sesi duymak için kusursuz çalışan dertsiz bir vücut lazım. Yoksa sesler kaos olur.

“Mutluğun resmini çizebilir misin Abidin” yerine bana “mutluluğun formülünü çizebilir misin hocam” derseniz, çizerim: Seratonin-dopamin-oksitosin. Biyokimyacıyım ben, hepsinin formülünü biliyorum 🙂