AKARE MAGAZINE 2004 / ACUN NEREDE??

Söz konusu kişi Acun. Hani şu “bizim Acun”. Ekrandaki arkadaşımız, kankamız Acun. Televizyonda nasıl gözüküyorsa, tam da öyle biri. Kameranın karşısında kendi gibi olabildiği, yapay hiçbir şey katmadığı için “bizim Acun” işte. Dolambaçsız biri. Yaşam amacını 3 cümle ile anlatabilen, anlattığı gibi yaşayabilen, bunu karşısındaki kişinin taa kalbine kadar hissettirebilen şeffaf biri. Üç-beş telefon görüşmesi, bir-iki sonuçsuz randevudan sonra, sonunda Show TV’de buluştuk.  Başımızda Acun’nun sanırım onu hiç yalnız bırakmayan zaman baskısı ve bir şeylere yetişme telaşı ile birlikte, bir kahve içimlik konuştuk…

İ.K: “Acun Firarda” neden bu kadar beğenildi sizce?

A.I: Acun Firarda hiç sıkmadan bir  saat geçirtebilen  bir program. Sevilmesinin ve tutulmasının nedeni bu bence. İnsanı programın içine alıyoruz ve sonuna kadar götürüyoruz. Neşeli bir saat geçirtebiliyoruz.

İ.K: Programın sizin karakteriniz ile çok örtüştüğünü düşünüyorum ben. Bunun da çok etkisi var  sanırım beğenilmesinde.

A.I: Doğru. Ekrandaki ben ile normal yaşantımdaki ben aynı kişiyiz. Ekranda rol yapmıyorum  yani. Televizyon dünyasındaki en büyük avantajım bu zaten. Olduğu gibi olabilen az insandan biriyim. Bu konuda mütevazılık yapmama gerek yok. Birini oynamadığım içinde o format bana gidiyor. Ben normal hayatta da gece 3’te halı sahada maç yapan, sabah 5’te play station turnuvasına başlayan biriyim. Ekrandaki kimliğim gibi rahat bir kişiyim. O yüzden bire bir kendimi yansıtan bir program diyebilirim. Kızlarla olan samimiyetin dışında. Normalde o kadar rahat ve samimi değilimdir. Utangaç biriyim aslında!

Bunu söylerken gözlerini benden kaçırıp, yere doğru bakıyor. Yüzünde hafif bir tebessüm. İnanamıyorum ama gerçekten utangaç biri O!!!

İ.K: Yeni projeleriniz, ulaşmak istediğiniz yeni hedefleriniz var mı?

A.I: Acun Firarda bana televizyonculuk açısından gerekli tatmini veriyor. Bir de Acun Sahnede diye bir oyuna başladım. Stand up tarzında bir gösteri yapıyorum. Şimdilik 12 üniversite de çıkacağım.10 yıldır televizyon camiasında yaşadığım komik olayları dile getirip, bunu barko vizyondaki görselliği  ile beraber seyirciye aktarıyorum. Komik ve entrasan geliyor izleyenlere. Açıkçası benim şu programı da yapayım, dizi çevireyim gibi hırslarım yok. Benim hayattaki amacım rahat ve mutlu yaşamak, iyi bir insan olmak, iyi ilişkiler kurmak, o kadar.

İ.K: Çok yer gezdiniz dünyada. Görmediğiniz yer kaldı mı?

A.I: Görmediğim yer var tabii. Ama görmek isteyip de görmediğim yer çok az. Tahiti tarafını  ve Yeni Zelanda’yı  görmek istiyorum. Bir de Venezuella’yı.

İ.K:Hangi ülkenin insanları ile daha rahat diyalog kuruluyor?

A.I: Güney Amerikalılar ve Güney Avrupalılar ile biz çok paraleliz. Yani İspanyollar, İtalyanlar. Bizim frekansımızın en çok tuttuğu insanlar onlar. Onlarda neşeli, hareketli insanlar. Akdeniz insanı. Kameraya en sıcak ülke ise Güney Afrika. Güney Afrika’da yoldan geçen herkesle gayet sıcak muhabbet yapabilirsiniz. En rahat röportaj yaptığımız yer Captown oldu bugüne kadar. Bütün şehir inanılmaz konuksever. Ama “yaşamak için en rahat hangi ülke dersen” tartışmasız Amerika derim.

İ.K: Hiç tanımadığınız insanlara bir merhaba deyip özel sorular sorabiliyorsunuz. Tepki almamayı nasıl başarıyorsunuz?

A.I: Londra’da bir arkadaşım vardı. Sokak satıcısıydı çocuk. Yoldan geçen her kadının hangi ülkeden olduğu söylerdi ve hepsini de doğru tahmin ederdi. İnsan bir işe konsantre olduğu zaman o konuda kendini geliştirebiliyor. Benim konsantre olduğum konuda röportaj yani diyalog üzerine olduğu için 50 metreden bir insana bakayım, bana nasıl davranacağını anlıyorum zaten. Antipatik davranacağını hissettiğim birine mikrofon uzatmıyorum tabii. Kimin bana sıcak, kimin soğuk davranacağını çok rahat anlıyorum. İşin sarrafı olmuşuz artık. Kamerayı görenler sana gözleriyle bir tepki verir. Ve ben o gözlerle ne demek istediklerini çok iyi anlar, ona göre giderim yanlanırına.

İ.K: Üniversiteyi bir türlü bitirememişsiniz değil mi?

A.I:Evet. Aslında Kadıköy Anadolu lisesinden mezun olduktan sonra bir kere  İngiliz Dili Edebiyatını, iki kere de İngilizce Öğretmenliği bölümlerini kazandım. İlk ikisinden devamsızlıktan atıldım, üçüncüsünü de televizyonculukta karar kıldığım için ben bıraktım. Hayatım üniversitelerde geçti ama diplomasız bir gezi oldu benim ki!

İ.K: Yurtdışında mesleğiniz ile ilgili bir sertifika programı okumayı düşür müsünüz?

A.I: Açıkçası işin işine bu kadar girmeden olsaydı düşünürdüm tabii. Yani yurtdışında üniversite okumayı, ya da üniversiteden sonra master, sertifika programı gibi bir eğitim almayı isterdim. Ama şimdi 10 yıldır televizyonculuk yapıyorum. Bu işi alaylı olarak öğrendim ben. İki türlü yetişme tarzı vardır. Ben tamirhanede çırak olarak başlayıp, usta olmuş biri gibi görüyorum kendimi. Bu işe vidaları kurcalamakla başlayıp, arabanın bütün bakımını yapmaya kadar giden uzun bir  yoldan, kendim giderek yani  işin içinde pişerek öğrendim. O yüzden bu saatten sonra televizyonluk açısından sertifika programı ile artı bir şey kazanacağımı zannetmiyorum.

İ.K: Peki yaşamak ister misiniz yurtdışında?

A.I:Hayır, ben Türkiye’yi çok seviyorum. Ama yurtdışında yaşamak isteseydim Miami’de yaşardım. İklimini seviyorum bir kere. Ayrıca bir şort ve t-shirt ile bütün gün gezebilirsin. Çok sakin ve aynı zamanda eğlenceli bir şehir. Huzur bulabileceğin bir şehir. Aslında başka kültürler görmek, başka ortamlarda bulunmak, yurtdışında kısa bir süre de olsa  yaşamak  çok  önemli. Çünkü insanın vizyonunu geliştiriyor. Orada gördüğü aşırı medeni hareketler örnek oluyor. Ama ne olursa olsun ister yaşamaya, ister eğitim için gitsin ne istediğini çok iyi bilmeli insan. Kararlarını ona göre vermeli.

——————————————————————————————————————–

* Üniversite öğrencileri arasında yapılan bir araştırmada “Kim Gibi Olmak İstersiniz?” soruna en çok verilen cevap:  “ACUN olmak isterdim.”-

ACUN BOĞA FESTİVALINDE !

İspanya

“İspanya’daki o ünlü boğa festivaline gitmiştim bir keresinde. Bilirsiniz,  festivalde sabah 8’de boğalar insanların arasına bırakılıyor ve sokakta boğaların önünde koşup duruyorsunuz. Bir arkadaşımda bana boğaların renk körü olduğunu iddia ederek, kırmızı giymem gerektiğini söylemişti. Onun tavsiyesi üzerine kırmızı t-shirt giydim. Tabii arenaya çıktığımda kırmızı giyen tek kişi bendim! Bilmiyorum kırmızıdan mı ama yaklaşık 500 kişiyi ayıklayıp, direk benim karşıma geldi boğa. Yarım karışla kurtardım kendimi. Yoksa karnımdan giriyordu boynuzu. Sonra pek sevgili arkadaşıma sorunca “nereden biliyordun boğaların renk körü olduğunu” diye “nereden bileyim kardeşim ben veteriner miyim?” diye cevap vermesi ise işin en çileden çıkaran tarafıydı tabii!

ACUN BEŞİKTAŞ MAÇINDA

İstanbul

“Spor muhabirliği yaptığım zamanlar. Bir Beşiktaş maçında canlı yayındayım. O sırada “ Ne konuştun futbolcularla. Neler söylediler?”  diye bir soru geldi ve ben o anda bir yalan uydurup, “Amokaçi bana gol atacağını söyledi.” dedim. Maç başladı. Dakika 3. Amokaçi gol attı!!!  Sonra birkaç gün “ Nijeryalı yıldız arkadaşımız Acun Ilıcalı’ya verdiği sözü tuttu.” diye haber yapılmıştı!”

ACUN OTOBANDA

Londra

“İngiltere’de bir arkadaşımı karşılamak için havaalanına giderken, bir anda otobanın durdurulduğunu, bir helikopterin üzerimde olduğunu gördüm. 2 saat sonra hapisteydim. Sonra 6 saat kadar sorguya çekildim. Ve geceyi hapiste geçirdim. Oysa Show TV’yi temsilen Londra’dayım ve o gece canlı yayına çıkmam gerekiyordu. Ertesi gün, bütün gün mahkemem sürdü. Bu kadar kriz olması akıl alacak gibi değildi. Sadece “biraz” hız yapmıştım o kadar! Sonunda 1 yıl süreyle ehliyetimi aldılar, 750 pound ceza kestiler.Beni tutuklayan polis çok güzel bir kadındı. Ellerim kelepçeli bir şekilde götürülürken polise dönüp, “seni bir daha görmem için tutuklanmam şart mı?” diye sordum. Kadın inanamadı. Meğer İngilizler hız konusunda çok hassaslarmış. Hiçbir şekilde müsamahaları yok! Haberiniz olsun.”