HILLSIDER 36 / MELEK MANİSALI

Önce Avusturya Lisesi, ardından İstanbul Üniversitesi-İşletme. Kep fırlattıktan bir hafta sonra ise beyaz duvaklar içinde… Sonra ver elini Amerika. Eş master yaparken, İngilizce kursuyla geçirilen vakitler. Tam da yüksek lisans yapacakken, içinde bir canlı olduğunu öğrenmenin şoku. Hazır olmama duygusu, korku, hayal kırıklığı, mutluluk ve dolu dolu heyecan.Sonra sevgiyle kabulleniş… Herkes üniversiteyi bitirip, iyi bir iş bulup, kariyer yapma paniğiyle koştururken, Melek Manisalı aşkının peşinden dünyanın bir ucuna gidip, beklemediği bir anda hamile kalmış. Yapmayı düşündüklerinden hiçbir zaman vazgeçmemiş ama içindeki bebeğe de “dur” diyememiş. Kızı olduktan tam 2 yıl sonra bu sefer bilinçli olarak oğlunu dünyaya getirmiş. Amerika’da 4 yıl kaldıktan sonra yurda geri dönmüşler ama çocukları küçük olduğu için uzun yıllar daha çalışmamış. Otuzlu yaşlara geldiğinde ertelediği kariyerine başlamaya  karar vermiş. Eşiyle dış ticaret alanında küçük bir deneme yaptıktan sonra Betül Mardin’in şirketi İmaj Halkla İlişkiler’de 3,5 sene çalışmış. Ve sonra tam 10 yıl önce, aynı şirketten bir arkadaşı ile M3 Halkla İlişkiler firmasını kurmuş. Kariyerine geç başlayan Melek Manisalı, bugün halkla ilişkiler mesleğinin önde gelen isimlerinden. IPRA (Uluslararası Halkla İlişkiler Birliği) üyesi ve aynı zamanda Halkla İlişkiler Danışmanlar Derneği’nin de Başkanı. Üstelik daha yapmak istediği çoook şey var…

İpek Kigan: Küçükken “büyüyünce ne olacaksın?” klasiğine verdiğiniz cevabı hatırlıyor musunuz?

Melek Manisalı: Çok hatırlamıyorum ama herkes benim avukat olacağımı düşünürdü. O kadar çok konuşur, herkesin avukatlığını o kadar çok yapardım ki! Ama kendimi bilmeye başladıktan sonra tek istediğim cerrah olmaktı. Hatta tıp yazmıştım üniversiteye girerken ama son anda değiştirdim.

Neden değiştirdiniz?

Üniversite tercih listesini okulda doldurmuştuk. Ben en başa Çapa ve Cerrahpaşa Tıp Fakülteleri’ni yazmıştım. Avusturya Lisesi’nde eğitim 9 sene olduğu için, 7 sene daha okuyacağımı duyunca annemin kalbine indi tabii. Bütün gece beni ikna etmeye çalıştı tıp okumamam için. Bunun üzerine listemi değiştirip, İstanbul İşletme yazdım birinci tercih olarak ve onu kazandım.

Annenizi dinlediğinize pişman oldunuz mu?

Hayatımda belki de tek pişman olduğum şey bu. Hala ilgi alanımın içinde tıp. Hem tıp, hem de bugün geldiği noktalar beni çok ilgilendiriyor. Çok okurum tıpla ilgili kitapları, dergileri, makaleleri. Aslında hastane işletmeciliği üzerine bir şeyler yapmayı istiyorum. Tabii önce eğitimini almam lazım. Çünkü ben eğitime çok inanıyorum. Şu anda bir hayal benim için. Ama her an gerçekleşebilecek bir hayal.

Cerrah olmak iste, işletme oku, halkla ilişkilerci ol! Nereden, nereye… Memnun musunuz peki bu işi yapmaktan?

Çok severek yapıyorum işimi. Bu mesleğin bazı yönleri tam bana göre. Aslında hiç göründüğü gibi değildir PR. Ciddi bir masa başı işi, bir mutfağı vardır. Halbuki şimdi bize genç arkadaşlar “insanlarla iletişimim çok iyi, ben bu işi yapabilirim” diyor. Diyorum ki; “maalesef bizim insanlarla hiç ilişkimiz yok, biz burada sadece yazıyoruz, çiziyoruz, hazırlıyoruz.”

Karakter özellikleriniz bu mesleği yapmanızı kolaylaştırdı o zaman!

Öyle oldu sanırım. Çünkü halkla ilişkilerin olmazsa olmazları var. Onlara sahipseniz, bu işi çok rahat yapabilir, çok başarılı olabilirsiniz. Detaycı, sabırlı, sakin, dikkatli, mükemmeliyetçi olmak ve gerçek bir dünya görüşüne sahip olmak bu işin şartları bence. Kısır dünya görüşü olan insanların bu meslekte başarılı olacaklarını düşünmüyorum. Hem Türkiye’deki bütün gündemi ve gelişmeleri, hem dünyadakileri takip etmeniz lazım.

Sizce bu mesleğin en baştan çıkarıcı ve en çileden çıkarıcı yanları?

En çileden çıkarıcı tarafı müşteri ile basın arasında kalmak. En baştan çıkarıcı tarafı ise eksiksiz ve güzel bir iş yaptığınız zaman aldığınız o olağanüstü keyif.

Dünyada en çok hangi organizasyonun mimarı olmak isterdiniz?

Zaman zaman oluyor böyle isteklerim ama değişiyor. Şu anda en çok kar odaksız organizasyonlarla, yani yardım kuruluşları ile çalışmak istiyorum. Bu kuruluşların taşıdığı sosyal sorumlulukların Türkiye için çok önemli olacağını düşünüyorum. Yurtdışında insanların bu konuda ne kadar gelişmiş olduklarını gördüm. Bizim böyle bir sorumluluğumuz gelişmemiş. Türkiye’de bunu geliştiren bir projede çalışmak istiyorum. Herkesin oturduğu çevreye, yaşadığı ülkeye, insanlarına karşı sosyal sorumluluğu olduğunu anlatacak, öğretecek bir programın oluşturulması ve uygulamasında çalışmayı çok isterim.

İş için sürekli seyahat ediyorsunuzdur. Peki tatil için nereleri tercih edersiniz?

Seyahat etmek hobilerimden biri. Gitmeyi en çok sevdiğim yerlerden biri ise Hindistan. 2 kere gittim bugüne kadar. İlk seferinde 15 günden fazla kaldım. İkinci seferse sadece Rajistan’a gittim. Bu sene tekrar gitmek istiyorum.

Sizi tekrar tekrar Hindistan’a çeken nedir?

Hindistan inanılmaz derecede çekici bir ülke benim için. Size ne kadar çekici olduğunu kelimelerle anlatmam zaten mümkün değil. Hindistan’a giden insanlar ikiye ayrılırmış. Birileri hep bir daha, bir daha gitmek istermiş, diğerleri ise ise nefret eder ve asla tekrar  gitmezmiş. Ben birinci gruba dahilim, bir daha ve bir daha gitmek istiyorum. Çünkü oraya her gidip döndüğümde dünyaya başka türlü bakmaya başlıyorum. O insanların her daim gülen yüzleri, hayata farklı açılardan bakışları, o derin inanışları beni çok etkiliyor. Yaşamlarının özünde her şeyi olduğu gibi kabul etme fikri var. Bir kişi görüyorsunuz paçavraya sarınmış, yatacak yeri mukavva bir kutu. Ama halinden memnun. Cüzamlıları gördüğümde içimden okşamak geleceğini hiç düşünmezdim. Orada o kadar acıklı ki manzara. Etkiliyor beni, çok etkiliyor!

Acıma duygusu mu hissettiğiniz?

Hayır. Acıma değil hayranlık benim hissettiğim. Bu kadar sefil bir yaşamın içinde, o sevgi dolu, o yumuşacık, pozitif bakış açılarına duyduğum hayranlık.

Ashramlar’a gittiniz mi hiç?

Gitmedim ama bu sefer Hindistan’a gidebilirsem bir ashram’a gitmek istiyorum artık. Ama bunun için bayağı bir zaman ayırmanız gerekiyor. Bir de gerçekten beyninizi hazırlayıp gitmeniz lazım. Ashramlar’da daha ilkel bir yaşantı var. Sabah çok erken kalkılıyor, sürekli yoga ve çeşitli meditasyonlar yapılıyor. Küçük porsiyonlarda sadece vejetaryen yemek yeniliyor. Kendini hazırlayıp gidersen çok yararlı olacağını düşünüyorum.

Yoga yapıyor musunuz?

Bir süredir yapıyorum. İlk önce kitaptan öğrendim yapmayı. Sonra yoga dersleri aldım. Yoga beynimi çok rahatlatıyor. Hele akşamüstü, işten sonra yapınca o gün stresli, koşturmacalı bir hayat yaşamamış gibi oluyorum. Ama genelde iş çıkışı yapmam zor olduğu için sabah çok erken saatlerde yapmaya çalışıyorum

O zaman sabahın ilk ışıkları ile yoga ve sonra…

Yarım saat yoga yaptıktan sonra çayımı içerken kitap okurum mutlaka. Çünkü kitap okumak benim için yemek yemek kadar önemli. Fakat gözümdeki bozukluktan dolayı artık her yerde kitap okuyamıyorum. Eskiden çantamda taşırdım kitabımı, her fırsat bulduğumda açar okurdum. Şimdi onu yapamadığım için evde okuyorum. Ne kadar rahatsız olduğumu bilemezsiniz.

Kitap okuma alışkanlığınız hangi yaşlarda başladı?

Teyzem edebiyat öğretmeniydi. Sanırım okumayı öğrendikten kısa bir süre sonra beni Varlık Yayınları’na abone yaptı. Hatta çok yakın zamana kadar onları saklıyordum. Her ay bir tane mavi kitap gelirdi. 12 yaşımda kırmızı romanlar gelmeye başladı. Çok küçük yaşlardan beri yutar gibi okurum.

Sevdiğiniz, tercih ettiğiniz bir tarz var mı?

Valla ben okurum. Yani her şeyi okurum. Eskiden Türk yazarları çok okumuyordum. Şimdi onları da çok seviyorum. Kitaptan başka, dergi de çok okurum mesela. Tam bir dergi kurduyum. Yabancı yayınları da takip ederim.

Hindistan’dan başka nereler sizi çekiyor? Hangi ülkeler, iklimler, tarihler…

Dünyada bir çok yeri gördüm. Görmediğim ülkeler arasında beni en çok çeken Peru ve Vietnam. En kısa zamanda gitmek istiyorum. Çin ise görüp, etkilendiğim ülkeler arasında. Çünkü Çin’de bir gelecek görüyorsunuz. Dünyanın geleceği oraya kuruluyor gibi bir hisse kapıldım ben. Muazzam bir yatırım var. Şangay şehrinin bir tarafı eski, öbür tarafı yeni kurulan bir şehir. O yeni kurulan şehre doğru bakarken sanki gelecekte üstten giden yollar, uçan arabalar olacakmış gibi bir hisse kapıldım. Turisttik yerlerden çok, bir şeyler anlatan, farklı hikayeleri olan, çok görülmemiş yerler beni daha çok çekiyor.

Vazgeçemedikleriniz desem… Tabii çocuklar ve eş dışında!

Dostlarım derim. Hayatımda vazgeçilmezlerin olmasından hoşlanmıyorum ben. Ama karşı olduğum nesnel şeylere karşı duyulan bağlılıklar. Bir şeylere bağımlı olmak hoşuma gitmiyor. En sevdiğim şeylerden biri çaydır. Bu sevgi beni rahatsız ettiği için 6 ay çay içmedim. Bir şekilde kendi kendime hiçbir şeye bağlanmadığımı, hiçbir şeyin tiryakisi olmadığımı göstermek bu belki de!

Zamana hükmedebiliyor musunuz?

Maalesef, en büyük sıkıntılarımdan biri de o; zamanı iyi programlayamamak. Beni çok yoruyor. Zaten vaktimin çoğunu iş alıyor. Geriye kalan zamanda ise yapmak istediğim o kadar çok şey var ki! Hepsini istediğim gibi, istediğim zamanda yapamıyorum. Beceremeyince ise o bende bir yük olarak kalıyor.

Kendinizi kısaca nasıl tarif edersiniz?

Başak burcu olduğum için her şeyi çok ince ayrıntısına kadar düşünürüm. Detaylar çok önemlidir benim için. Akılcıyım. Mantığa önem veririm. Ayakların hep yere basmasını isterim. Mutfakçıyım bir de! Yani ortada olayım istemem. İşimi en güzel şekilde yaparım ama ön planda olmak yerine, işin mutfağında olmayı tercih ederim.

Akılcılığınız dünyayı maddi boyutta yaşamanızı mı sağlıyor?

Tabii madde dünyasının çok önemli olduğunun farkındayım. Ama beni tatmin eden tamamen yaşamın manevi tarafı. Sevgi, hissetmek, dostluk, paylaşım…

Sorumsuzca harcayabileceğiniz bir 24 saatiniz olsa ve cebinizde her şeyi yapabilecek kadar para, her türlü imkan, ne yapmak isterdiniz? Nasıl geçirirdiniz bu 24 saati?

Karar veremedim. Ne yapardım acaba? 24 saat çok kısa geldi bana. Yapmak istediğim şeyler uzun zamana yayılıyor benim. Gerçekten kafamdakiler daha geniş zamana yayılan istekler. Belki bir uçağa ilaç yükleyip Afrika’daki insanlara götürürdüm.

Yani böyle bir 24 saati kendiniz için harcamazdınız, öyle mi?

Evet, şu anda kendim için çılgınca istediğim bir şeyler yok benim. 24 saate sığdıracak isteklerim hiç yok. Yok derken tabii ki hayattan beklentilerim bitmedi ama bana verilen ömürde, kendi imkanlarımla yapmak isterim bunları. O yüzden böyle büyük bir fırsatı başkaları için, yardım amaçlı kullanırdım.

Peki planınızda bu kadar yoğun bir şekilde çalışmaya devam etmek var mı önümüzdeki yıllarda?

Evet, tabii. Daha uzun yıllar çalışabileceğimi düşünüyorum. Aslında siyasetle çok ilgileniyorum ve iş hayatından uzaklaştığım zaman siyasete girmeyi düşünüyorum bazen. Ama sonra bakıyorum ne ümitlerle siyasete giriyor insanlar ama hiçbir şey yapamıyorlar.  Orada bir sistem var sanki. Aynı kalmaya çalıştıkça dışlanıyor, ancak benzediğiniz zaman içinde kalabiliyorsunuz. Benzedikten sonra da kimseye faydan olamaz ki! Bir şeyler değişirse belki! Bakalım zaman ne gösterecek!