HILLSIDER 59 / YENİLİK TUTKUNU METİN LEVİ

H59-kapak (2) (903x1280)31 katlı yeşil plazanın gölgesinde takım elbiseli biriyle karşılaşacağımı beklerken, kot pantolon üzeerine beyaz t-shirt giymiş, enerjik biriyle karşılaştım. Türkiye’de bir ilki gerçekleştirmiş, Antalya’da 210 dönümlük bir tarlaya, 3 göllü kablolu su kayağı tesisi yapmıştı. Daha başka bir çok yeniliğe imza atmış olan Metin Levi’yi yakından tanımak, gözlerindeki parıltının kaynağını bulmak için ta en baştan başladım sormaya…

İpek Kigan: Hikayeniz nerede başladı?

Metin Levi: İstanbul doğumluyum. Işık Lisesi’nde okuduktan sonra Amerika’ya gittim.  Michigan’da endüstri mühendisliği okudum. Ardından Türkiye’ye gelip aile işi olan plastik eldiven fabrikamızda 3 sene kadar çalıştım.  Sonra tekrar Amerika…

Amerika’ya neden geri döndünüz?

Amerika’yı özledim. Kendi başıma bir şeyler yapmak istedim. Aslında  gerçek dönme nedenim babamla olan geçinemezliğimdi. Halen kendisi nedenin bu olduğunu bilmez.

Şimdi mi öğrenecek?

Evet.  Aslında üzerinden çok zaman geçti ama o zamanlar arkadaşlarımın hepsi evleniyorlardı ve babaları da aile şirketlerinden onlara pay veriyordu. Amerika’da tanıştığım ailesi Türk olan Amerikalı bir kız arkadaşım vardı. Onunla evlenecektim. Ben de “Artık evleniyorum, sen bana ne kadar hisse vereceksin gibi bir konuşma yaptım. O da “ Sadece mühendis maaşı alırsın. İyi bir mühendissen, iyi maaş alırsın, o kadar” dedi. Bunu duyunca çok sinirlendim. Mühendis maaşını Amerika’da da alırım. Niye aile işinde kalayım, baba-oğul problemleri yaşayayım diye düşündüm ve evlendikten sonra memleketi terk ettim. Ama gitme nedenim olarak babama ‘sıfırdan başlamak istiyorum’ gibi bir şey söyledim.  Orada da gerçekten sıfırdan başladım.

Mühendis olarak mı çalışmaya başladınız?

Hayır. Önce mesleğimle alakasız bir işe girdim. Sadece evde oturmamak için başladığım bir işti.  Daha sonra Paris’ten hazır giyim konfeksiyon getirir buldum kendimi.  Paris’ten getirdiğimiz hazır giyim eşyaları eşimin ailesinin imalatıydı.  Onlar da New York’a ihracat yapmak istiyor ama satacak birisini bulamıyordu. Bu işi biz yapmaya karar verdik. Son paramızla tekerlekli bir valiz aldık ve dükkanlara tek tek gidip ürünleri satmaya başladık. 3 sene kadar yaptık bu işi. Bayağı isim yaptık Amerika’da. Show room, ofis, hepsi oldu. Ama 3 sene sonra özlem dayanılmaz hale geldi benim için. Türkiye’yi özledim, fabrikayı özledim, sanayiyi özledim. Ticaret bana pek uygun gelmedi. Butiklerle uğraşmak, sezonlar, moda… bunlar sevdiğim şeyler değildi. Denizi özledim, balığı özledim. İşi gücü bırakıp, tekrar Türkiye’ye döndük. Babamın yanında çalışmaya başladım. Yapılacak çok iş vardı. Artık bütün sevdiklerime kavuşmuştum. Deliler gibi çalıştım. Bugüne kadar da işimi büyütmeye devam ettim.

İşlerinizi Sun Plaza’dan mı yürütüyorsunuz?

Fabrikalarımızdan biri eskiden Sun Plaza’nın bulunduğu bu arsada yer alıyordu. Fabrikayı taşıyınca arazi boşa çıktı. Bir grup kurup, müteahhite vermeden bu yeniliklere açık binayı ben yaptım. Sun Plaza, Türkiye’de bu yükseklikteki her penceresi açılan tek bina. Birçok yeni teknoloji kullanıldı. Asansörlerde düğme yok. İris okutmayla binaya girilebiliyor. Aşağıda server room denilen ayrı bir oda var. Binadaki bütün şirketlerin serverları tek bir odada toplanmış durumda. Bu plazayı yapmak çok büyük bir keyif oldu benim için. Ama başka bina yapmadım. Sun Plaza’nın yönetimi ve  işletmesi halen bizde.

Anladığım kadarıyla yenilikleri seven bir insansınız.

Doğrusunu isterseniz ben Atatürk’e aşık bir insanım. Atatürk’ün yaptığı yenilikleri görünce normal bir hayat yaşamak bana zor geliyor. Bizlerin de sürekli bir takım yenilikler yapmamız gerektiğine inanıyorum.  Ben de üstüme düşen vazifeyi yerine getirmeye çalışıyorum.

Peki su kayağı aşkı ne zaman başladı?

Aslında su kayağı benim için bir aşk olmadı. Keyfe keder yaptığım bir spordu. Büyükada’da komşularımız sayesinde öğrenmiştim.

Antalya’da eşi benzeri zor bulunan ve Türkiye’nin ilk kablolu su kayağı tesisini kurmuşsunuz. Nereden aklınıza geldi böyle bir işe girmek?

Bir gün bir arkadaşım yurt dışında kablolu su kayağı tesisi gördüğünden bahsetti. Burada da yapmak istediğini söyledi. Bende bu projenin bir parçası olmak istedim. Ve ortak olduk. Ben arka  planda bu işi takip ederim, arada bir gider kayağımı kayar, geri gelirim diye düşünüyordum.  Ama 2 sene geçtikten sonra bir takım zorluklar yüzünden ortağım projeden vazgeçme kararı aldı. Proje durdu.

Hiç aşama kaydedilmemiş miydi peki?

Sadece Antalya’dan yerini almıştık.

Sonra nasıl gelişti olaylar?

Araziyi almıştım. Artık benim için geri dönüşü yoktu. Ben de kolları sıvadım. 2,5 sene önce oluyor bunlar. İnşaat şirketleri ile konuştum. Yeri çizdik, gölleri nereye yapacağımıza karar verdik. En sonunda 4 Ocak’ta inşaata başladık. Ve 14 Mayıs’da ben tesiste kayak yapıyordum.

Nasıl bu kadar kısa sürede bitirebildiniz inşaatı?

Valla zamanla etrafımda doğru insanları toplamışım, doğru bir grup oluşturmuşum demek ki. Sun Plaza’yı yaparken birlikte çalıştığım arkadaşlarla birlikte başladık. Tezcanlı bir yapım var. Hızlı gittik. Ama bana sorarsanız Türkiye’ye bir hediye oldu burası. Dünya üzerinde 160 tane tesis var. 40-50 tesisi gezmiş olan profesyonel kayakçılar, Hip-notics için dünyanın en güzel yeri demeye başladılar. Birkaç tanesi bana jest yapıyor zannettim. Ama sonra baktım, her gelen aynı şeyi söylüyor. Sonra ben de birkaç yer gezdim ve gördüm ki bu işe hakkını verince dünyanın en güzel tesisi çıkmış ortaya. Çok basit bir yapı aslında. 3 göl var. Gölde çamur diye bir şey yok. Toroslardan gelen suyla sürekli besleniyor. Sürekli diyorum çünkü herhangi bir kimyasal madde kullanmıyoruz. Akan suyun fazlası da tekrar akarsulara geri veriliyor. Bir tanesi wakeboard ski özellikli. Diğeri mono ski özellikli. Yani branşında çok ileri gitmek isteyen kişiler için engel tanımayan limitlerde göl yaptım. Sadece su kayağı tesisi diye başladım. Ama şimdi 50 yatağı olan konaklamalı bir tesis haline geldi. Profesyonel seviyedeki yabancı kayakçılar ise bizim 1 numaralı müşterilerimiz.

Şu anda ağırlıklı müşteriniz yabancılar mı?

%100.

Pek bunun nedeni nedir sizce?

Türkiye’de su kayağı gelişmedi..

Aslında Hillside, Türkiye’nin tek uluslararası su kayağı ve wakeboard yarışlarını düzenledi  yıllarca. Bu yarışmalar geniş kitlelerin su kayağını tanımalarını, öğrenmelerini sağladı. Hatta Hillside bu yarışma ile ülkemizi yurtdışında tanıtma konusunda ödül dahi aldı. Ama sanırım bu sporların tanıtımı ve benimsenmesi için daha çok şey yapılması gerekiyor.

Evet. Gelişmesi için çok yatırım lazım. Su kayağı lazım, kaptan lazım, motor lazım, benzin lazım, marina lazım. Zor bir şey. O yüzden de bir çok kişiye hitap etmedi. Ama bu kablolu parklar sayesinde çok yayılabilir. Kar kayağından daha ucuz nerdeyse. Macaristan gibi denizi olmayan ve 11 milyon gibi çok az nüfusu olan bir memlekette 11 adet cable ski tesisi var. Biz de bu potansiyeli arttırabiliriz.

Bu tesisin ismini neden Hip-notics koydunuz?

Ski-notique; Fransızca su kayağı demek. Koyduğum ismin içinde mutlaka ‘Notik’ sesinin olmasını istedim. Başına da ‘Hip’ koyunca hem güncel oldu, hem de ikinci bir anlam kazandı.

Cable-ski nasıl bir sistem? Motorun hızına ulaşabiliyor mu?

Daha çok doğal göllere monte edilen bir sistem. Gölün etrafında ve üstünde çepeçevre dönen bir kablo var. Bunu elektrik çeviriyor. Kabloya tutturulan ipler sayesinde kayak yapılıyor. Kişiler arasında 100 metre mesafe var. Kablonun uzunluğuna göre 8-10 kişi aynı anda kayak kayabiliyor. Motor yok, pervane yok, benzin yok, egzoz yok, hiçbir tehlike yok. Doğaya saldırılmıyor hiçbir şekilde. İstenilen hızda yapma şansın var.

Gece su kayağı yapabiliyor musunuz peki?

Normalde su kayağı gece yapılmaz. Çünkü karanlıkta su kayağı yapan kişiyi kaybedebilirsiniz.  Ama Hip-notics’de açıyoruz projektörleri, rahat rahat kayak yapıyoruz. Alınan zevki anlatamam size. Suyun rengi turkuaz oluyor.  Etraf simsiyah. Müzik çalıyor. Film gibi. Müthiş bir tecrübe.

Bu işe yeni başlayan bir kişi kaç günde su kayağı yapmayı öğrenebilir?

Ona ‘kaç dakika’ diyelim isterseniz! Spora az yeteneği olan bir kişiyi yarım saat içinde kaydırabilirim.

Yaş faktörü etkili mi?

Spora yetenekli olması önemli. Su kayağı öyle bir spor ki 80 yaşındaki adam benden iyi kayabiliyor.

Başka yerlerde de kurmayı düşünüyor musunuz cable parkları?

Evet, sanayici olduğumdan bunun formülünü oturttuktan sonra herhalde devam ederim. Ama önce bunu mükemmel yapmalıyım. Bu arada sezonu kısa olmasına rağmen İstanbul’da da bir tane yapmamı isteyen çok kişi var.

Tutkun olduğunuz başka sporlar var mı?

Su ile alakalı bütün sporları çok seviyorum, ancak hiç bir sporu yarışma seviyesinde yapmam.  Yarışmaları sevmiyorum. Bence insan kendisi ile yarışmalı, kendini geçmeye çalışmalı…

Başka tutkular?

Doğa, evrenin çalışması, insanın kendisini geliştirmesi…

Dünyanın hangi bölgelerini gördünüz?

Birçok yerini gördüm. Bazı yerleri çok iyi tanıdım, bazılarından ise sadece geçtim. Ancak en sevdiğim şey, her zaman için İstanbul’a geri dönmek oldu. Çoğu zaman erken uçak bulup seyahatimi erken bitirdim. 5 günden fazla evden uzakta kalamıyorum.

Ruhunuzun şehri hangisi?

Kesinlikle İstanbul, ama Barcelona da ikinci planda diyebilirim.

 

 

Kütüphanenizin,  müzik arşivinizin ve gönlünüzün ilk üçü?

  1. Paulo Coelho, Neale Donald Walsch, Old Testement
  2. Enrico Macias, Charles Aznavour , Pavarotti
  3. Ailem, Hip-notics , Büyükada…

Sizin bugünlere gelmenizi sağlayan, çocukluğunuzdan itibaren örnek aldığınız kahramanınız kim?

Babam, elbette ki babam ve halen babam…. Geçmişte yaşadığım olumsuz anılar çok geride kaldı, simdi onun ağzından çıkan her kelimenin değerini biliyorum, onu dikkatle dinliyorum.

Bundan sonra hangi yeniliklerle dolu projeler var sırada? Türkiye’de gerçekleştirmek istediğiniz başka ‘ilk’ler neler?

Söylemem! Zamanı gelince yapacağım.

Hayattaki amacınız nedir?

Amacım yenilik, değişiklik. Bir şeyleri değiştirmek lazım.  Bir fark yaratmak lazım. Herkes her şeyi aynı yaparsa dünya değişmez. Benim tutkum yeniliklere karşı. Değişiklik yapmak istiyorum. Aynı şeyleri yaptığım zaman yerimde duramıyorum. Kendimi de, etrafımı da geliştirmek istiyorum.

On yıl ileriye, geleceğe gittiğinizi düşünün… Şu anda nerede ve ne yapıyor olurdunuz?

Çok kolay : 10 yıl sonra klasik anlamda iş yapıyor olmayacağım, ancak yine çok meşgul olacağım. Doğaya çok daha yakın olacağım. Fiziksel olarak daha aktif olacağım, doğa ile çalışacağım. Senenin belli periyodlarını belli yerlerde geçireceğim, Büyükada, Antalya, Akdeniz’in belli başlı köşelerinde uzun zaman geçireceğim.  Fazla sosyal olmaya niyetim yok.  Kitap okumaya ve müzik dinlemeye vakit ayıracağım. Belki de yemek pişirmek, resim yapmak gibi hobiler başlatırım. Bir de yelkenli projesini başlatmış olma ihtimalim de var.  Bir yelkenli ile Akdeniz’i dolaşmak istiyorum.  Belki de bütün bunları bir şekilde kombine ederim.

On yıl geriye, geçmişe gidebilseniz yaşamınızda neyi değiştirmek istersiniz?

Hiçbir şeyi. Ben bugün buraya geldiysem, yaşadıklarımla geldim. Olduğum yerden de çok memnun olduğuma göre tarifeyi değiştirmemek gerek.