HILLSIDER 22 / RENKLERİN İÇİNDE YAŞAYAN BİR KADIN : SELVA SUMAN

“Sanatın ister sevdasına deyin ister büyüsüne, kapılanlardan biri daha… Siz kalkın İdari Bilimler eğitimi görün, kocaman bir Boğaziçi Üniversitesi’ni bitirin, hatta iş hayatına atılın, sonra… Sonra içinizde o gitgide büyüyen dürtüye, o sizi alıp sürükleyen sel misali kaptırın tüm benliğinizi, ruhunuzu, başlayın haftanın bilmem kaç günü bir atölyenin dört duvarı arasına kapanıp bir şövalenin başına geçip türlü türlü boyalarla o içinizde taşmaya hazır duruma gelmiş duyuları, anlatma ihtiyacını tuvallere döktürmeye… İşte Selva Suman! Bu sevdaya kendini kaptırmışlardan biri…”

                                                                                                       Abdülkadir Günyaz

İpek Kigan     : Resim yapmaya ne zaman başladınız?

Selva Suman: Resim yapmaya bundan 12 yıl önce Gülay Sevsevil Atölyesi’nde başladım. Her zaman çok ilgi duyduğum bir konuydu zaten. Babam mimardı. Ben renkli kağıtlar, T cetvelleri içinde büyüdüm ve çok etkilendim. Hep bir mimar olmak istiyordum. 70 yılında liseyi bitirdiğimde ortalık çok karışıktı. Ben mesleği değil, okulu seçmek durumunda kaldım. Boğaziçi Üniversitesi sakin bir konumdaydı. Mimarlık bölümü olmadığı için bende işletme okumaya karar verdim. Okulumu aslında çok severek okudum ama resim hep içimde kalmıştı. Kendi kendime suluboya veya kara kalem çalışmaları yapıyordum. Ama 12 yıl önce ders almaya başlayarak bu işle profesyonelce ilgilenmeye başladım. Sonra kendime bir şövale aldım. Derken ufak çalışmalara başladım. Derken evde bu atölyemi düzenledim.

İ.K: Kendinizi geliştirmek için neler yaptınız?

S.S: Yoğun seyahatler, galerileri ve sergileri gezme imkanı verdi bana. Benim için seyahat, önemli bir sergiyi kaçırmamak veya müzeleri gezmek anlamına gelmeye başladı. O çok büyük bir keyif ve aynı zamanda bir eğitim. Sürekli gezdiğiniz zaman klasikleri görüp, inceliyebiliyor, bir yandan da çağdaş olanı takip edebiliyorsunuz. Bugün New York’da günümüz sanatçısı ne yapıyor, Fransa’da günümüz sanatçısı ne yapıyor öğrenebiliyorsunuz. Ayrıca çağdaş bir sürü dergiye aboneyim, onları okumaya çalışıyorum. Bir de kitaplar var tabii ki. Gittiğim her ülkeden toparlayabildiğim kadar kitap alıyorum. Bizde ne yazık ki sanatla ilgili çok fazla kaynak, kitap yok.

İ.K: Sanat derken sadece resim ile ilgili olan kitapları mı tercih ediyorsunuz yoksa sanatın diğer dalları ile de ilgileniyor musunuz?

S.S: Pek çok sanatçıyı ressam olarak biliriz ama heykel çalışmaları vardır, goblen çalışmaları vardır. Duvar çalışmaları vardır. Tabii bu insanları takip ederken o yönlerini de takip ediyorsunuz. Veya bir Michelangelo heykelini görünce insanın nefesi kesiliyor. Bunlar sanata hayranlık olarak izlediğim şeyler. Ama çağdaş akımlar deyince benim izlemem gereken resim. Çünkü ben resim yapıyorum.

 İ.K: Peki en çok etkisi altında kaldığınız ressam hangisi?

S.S: Ben bugüne kadar birçok teknik denedim. Suluboya yaptım, karakalem çalıştım, akrilik, kolaj denedim. Sonuçta bugün tuval üzerine yağlı boya yapıyorum. Tabii bundan sonra da değişebilir. Çünkü değişim işi resim. Tarz olarak da derseniz figuratif resim yapıyorum. Etkilendiğim akım sembolizm diyebiliriz. Sembolist klasik bazı sanatçılardan çok etkilendiğimi söyleyebilirim . Edward Burn Jones, Gustave Moreau, Rossetti gibi.

İ.K: Bir resmi yaparken hayal gücünüzü mü kullanıyorsunuz, yoksa natürmort  tarzı çalışmaları mı tercih ediyorsunuz?

S.S: Tamamen hayal gücümü kullanıyorum.

İ.K: Peki bunun, etkisi altında kaldığınız sembolist akımla ilgisi yoksa sembolizm akımını nasıl tanımlıyorsunuz?

S.S: Bir eserin zihinsel bir yorum ve biraz mistik bir duyguyla meydana getirilmesi. Soyut bir duygunun tuval üzerinde formlara dökülmesi. Pek çok sanatçı masanın üzerine meyvaları koyup, natürmort yapar veya peyzaj resmi yapar aynı akımın içinde. Ama ben öyle bir yoldansa iç dünyamı resmediyorum. O bana daha hoş geliyor.

İ.K: Buradaki tablolarda bulunan ormanlar, kadınlar, yapraklar v.s hepsi sizin o anki hayal gücünüzün ürünü yani. Yani beyninizdeki ormanlar, kadınlar…

S.S: Tabii ben o ormanları yaparken senelerdir beynimde oluşmuş bir yaprak formu var. Veya kişisel deneyimlerimden gelen bir takım formlar var kafamda. O formların ortaya çıkarak, tuvale dökülmesi diyelim. Ama bunu yaparken bir ormanda oturup yapmış değilim, tamamen hayali. Bir tek eski uygarlıklar ile ilgili taşları v.s resmederken bakarak yapıyorum. Çünkü o çok önemli. Bir kemerin biçimi dahi size tamamen hangi dönem olduğunu anlatıyor.

İ.K: Farkettiğim kadarıyla eski Anadolu uygarlıklarından da etkilenmiş gibi gözüküyorsunuz?

S.S:     Anadolu’da çok zengin bir birikim var. Yüzlerce uygarlığa ev sahipliği yapmış. Ben yurtiçi seyahatlere de çok çıkıyorum bu yüzden. Antik yerleri, kalıntıları dolaşıyorum. Buraları gezerken orada yaşamış insanları, yaşanılan hayatları hayal ediyorum. Ve bu şekilde komposizyonları resme döküyorum. Bazen de orada gördüğüm bir taş veya olmasını hayal ettiğim o döneme ait bir kadın, bir ormanın içinde resmime yansıyabiliyor.

İ.K: O döneme ait bilgileri araştırarak mı resme aktarıyorsunuz?

S.S: Biraz araştırıyorum tabii. Ama çok fazla değil. O zaman belgesel olur zaten. Ama bazı ayrıntılara dikkat etmeye çalışıyorum. Biraz o konu hakkında bilginiz olması lazım ki, onu taşıyabilesiniz. Diyelim ki giysi olarak iyi-kötü gözünüzün önünde canlandırabilmeniz lazım.

İ.K: Ayrıca siz sanat yapıyorsunuz, özgürsünüz. İsterseniz o dönemin içinde robot bile resmedebilirsiniz. Nasıl görmek istediğinize bağlı. Aynısını yansıtmak zorunda da değilisiniz diye düşünüyorum.

S.S: Bundan 3 yıl önce Afrodisyas gezisi yaptım. Bu geziden çok etkilendim. Orada eskizler yaptım, fotoğraflar çektim. Zaten dönüşte de hemen Afrodisyas serisi çıktı. Oradaki taşlardan, kalıntılardan çok etkilendim. Beni geçmiş zaman daha çok etkiliyor.

İ.K: Bir de hemen hemen her resminizde kadın figürü kullanmanız dikkatimi çekti. Yüzü belli olmayan, silik kadınlar. Neden?

S.S: Kadın üretken, doğurgan. Bence yaşamın ta kendisi kadın. Ben de bir kadın olarak bir kadının duygularını daha iyi anlayabileceğimi, anlatabileceğimi ve paylaşabileceğimi düşünüyorum. Kadını estetik olarak da kullanıyorum. Ama bir leke gibi. Niye bir leke. İzleyiciye bir ipucu versin, anahtar versin ama sonucu yine izleyiciye bıraksın.

Oturduğumuz atölyenin içinde birinden güzel resimler var. Anladığım kadarıyla hepsinin bir anısı, hepsinin anlattıkları ve  varoluşlarına sebep olan duygu selleri var. Orman içinde kadın figürleri, antik şehirlerde kadın figürleri ama silik kadınlar bunların hepsi. Renkler birbirinin içinde. Farklı duygulara götürüyor insanı. Tam karşımda duran tablodan etkileniyorum en çok. Sanki denizin altını resmetmiş gibi geliyor bana. Suyun altındaki o ışık oyunları ve bitkilerin suyun ahengi ile sallanışlarını hisseder gibi oluyorum. Halbuki orası denizin altı değilmiş. Şaşırıyorum, o kadar da benziyor ki. Hoşuna gidiyor.

S.S: Ben resimlerime isim de vermek istemiyorum. Ben o resmi orman diye yaptım ama siz baktınız ve orda denizaltını gördünüz. Siz tamamen kendinizden bir yorum kattınız resmime. Paylaşabildik. Benim bu resmi yaparken hissetiklerimi aslında siz bir ölçüde sorguluyorsunuz. Bu benim en sevdiğim şey. İnsanları yönlendirmek istemiyorum. Herkes resimlerime özgürce bakıp, istediğini bulabilsin istiyorum. Böyle olunca ben amacıma ulaştığımı hissediyorum.

İ.K: Resim yaparken neler hissediyorsunuz diye sorsam.

S.S: Zaten hissettiklerimi yapıyorum desem bende…

İ.K: Çok güzel bir cevap oldu tabii. Ama ben aslında ruh halinizi sormak istemiştim. Yani mesela o anda dünyadan kopuyor musunuz, kendinizi farklı bir dünyada gibi mi hissediyorsunuz? Tuvalin başına oturdunuz, sonra?

S.S: Kafamda bir form ve renkler oluyor. O renkleri alıp, önce paletin üzerine sıkıyorum. Başladıktan sonra yavaş yavaş bilinçaltı ön plana çıkıyor. Kafamdaki tasarım hiçbir zaman resmin son hali olmuyor. O bir süreç. O anki ruh halim %100 etkiliyor. Bir gün önce yaptığımı, bir gün sonra beğenmiyorum.

İ.K: Çalışırken gelen bir telefon bile sizi tamanen etkiliyebilir.

S.S: Kesinlikle. Güncel olaylardan etkileniyorum. Tabii benim kişisel birikimlerim, okuduğum kitaplar, deneyimler, bilinçaltı herşey etkiliyor. Böyle bir süreç içinde resim oluşuyor. Dünyadan tam kopuyorum diyemem ama bölünmemek benim için çok önemli. Müzik şart. Hafif sesli, klasik müzik. Kendiniz ile sürekli savaş halinde oluyorsunuz. Yaptığınız şeyi beğenmiyorsunuz. Ama bu bir değişim süreci. Ressam için resmi hiç bitmiyor. Taa ki çerçeveye gidene kadar … Her yeni gün ve saatte daha farklı bakabiliyorsunuz hayata çünkü. Çerçevelendikten geldikten sonra bile otursam ben bunun üzerinde daha 15 gün çalışırım dediğim çok resim var, inanın.

İ.K: İlham periniz en çok ne zaman geliyor?

S.S: Uyku ile uyanıklık arasında ve kendimle başbaşa kaldığım zamanlar. Ayrıca rüyalarımdan çok besleniyorum.

İ.K: Hüzün mü daha çok etkiliyor, mutluluk mu?

S.S: Beni her zaman iyimserlik, mutluluk etkilemiştir. Farkettiyseniz resimlerimde hakim olan bir ışık var. Işık  benim için sıcaklık, aydınlık ve ümidi temsil ediyor. Üçünü de çok seviyorum. Her zaman vurgulu bir şekilde ışık öğesini kullanırım. Bu da benim hangi duygulardan beslendiğimi iyi bir şekilde anlatıyor herhalde. Hayatımda hiç kar resmi yapmadım mesela. Soğuğu sevmem çünkü. Ve onun çağrıştırdıklarını. Ben sevdiğim bir şeyi yapmak istiyorum.

İ.K: Resim yaparken renklerin dilinden faydalanıyor musunuz?

S.S: Hayır. Bilinçli bir renk seçimim yok. Ama aşağı yukarı bakarsanız sarı, yeşil, mavi gibi renklerin ağırlıklı olduğunu görürsünüz. Benim paletim bu. Hiç mor göremezsiniz benim resimlerimde.

İ.K: Sergileriniz genelde karma sergiler mi?

S.S: Çoğunlukla karma ağırlıklı. Kişisel sergilerim de oldu. Ağırlıklı İstanbul, Ankara’da oldu. Ayrıca yurtdışı karma sergilerim de oldu. Yakında Paris’te bir karma sergiye katılacağım.

İ.K: Resimleriniz satıldığı zaman ne hissediyorsunuz?

S.S: Beğenildiği için güzel, ama resimden ayrılmak çok zor. Çocuğunuz evden ayrılmış gibi. Mesela çok sevdiğim bir resmi 2 kere New York’daki sergiden istemişlerdi. Satılır korkusuyla gönderemedim.

İ.K: Yağlı boyayı tercih etmenizin sebebi nedir?

S.S: Daha rahat çalışıyorum yağlı boyayla. Mesela sulu boyayı çok seviyorum, yapmaktan çok keyif alıyorum ama hiç hata  kabul etmiyor. Akriliği çok fazla sevmedim. Çünkü çok çabuk kuruyor. Resim yaparken ağzım, burnum, ellerim her tarafım boya içinde kalır. Boyaya girmeyi seviyorum. Elimle sıvıştırmak, karıştırmak, bütünleşmek. Boyayla da bütünleşmek. Akrilikte bunu yapamıyorsunuz. Tuvalin bir köşesine sürüp, öbür köşesine gittiğinizde hemen  kuruyor. Yağlı boya hemen kurumuyor. Bu yüzden de yağlı boyayı tercih ediyorum.

İ.K: Sizi en çok anlatan resim hangisi?

S.S: Bütün resimlerin bir parça ben. Yani beni ancak yaptığım ve yapacağım resimlerin hepsi anlatabilir.

İ.K: Eski sergi kataloğunuza 4-5 tane deniz resmi gördüm. Sanki bir patlamayı anlatıyor gibi geldi, bir isyanı.

S.S: O resimler bir seriydi. O dönemin getirdikleri. 2 sebebi var. 96 yılında bir sağlık sorunum oldu ve bir sene boyunca denizi çok sevdiğim halde, giremedim. Aynı dönem çocuğumun kolej sınavları vardı. Onun stresi ve baskısı altındaydım. Dediğiniz doğru. O dönemin  patlamaları diyebiliriz o seri için.

İ.K: Çocuğunuz resime karşı ilgisi var mı?

S.S: Tamamen farklı şeyler yapıyor. Ben ıslık dahi çalamam ama o gitar çalıyor. Şu anda da stüdyoda mesela. Arkadaşlarıyla çalışmalar yapıyor. Resimle fazla ilgilenmiyor. Seyahatlerimizde, bazen müzelere geliyor, benim sergilerime geliyor. Bazen bana ne yaptığımı soruyor, beraber birşeyler paylaşıyoruz. Ama henüz elime kalem, fırça alayım, birşeyler çizeyim duygusu yok.

İ.K: İdealinizde yapmak istediğiniz veya yapmak isteyip de bir türlü yapamadığınız bir resim var mı?

S.S: Hayır, yok. Zaten kafamdaki resim o sırada yapmakta olduğum resim. Hep o idealimdeki resmi yapıyorum ben. Sürekli olarak kafamdaki resimler yapılıyor. Eğer bir şeyi resme dökmek istersem hemen yaparım zaten.

İ.K: Sanat yaşamınızda hedeflediğniz bir nokta var mı?

S.S: Sadece üretmek ve ürettiklerimin de beğenilmesini istiyorum. O kadar…

ÖNEMLİ SERGİLERİ

Hobi Sanat Galerisi                            İstanbul 2000

Agora Gallery                                    New York 2000

Agora Gallery                                    New York 1999

Turkuvaz Sanat Galerisi                    Ankara 1999

Ward-Nasse Gallery                          New York 1998

Özden Sanat Galerisi                        İstanbul 1998

Cemal Reşit Rey Sanat Galerisi       İstanbul 1996

Cemal Reşit Rey Sanat Galerisi       İstanbul 1995

4.İstanbul Sanat Fuarı                        İstanbul 1994

Yüksel Sabncı Sanat Galerisi            İstanbul 1994

Yıldız Üniversitesi                               İstanbul 1993

Basın Müzesi                                     İstanbul 1992

Basın Müzesi                                     İstanbul 1991

Studio Peinture                                  İstanbul 1990