HILLSIDER 77 / AZMİN ve İNANCIN CANLI BİR ÖRNEĞİ; VODAFONE TÜRKİYE CEO’su GÖKHAN ÖĞÜT

h77 Bu sayıda sizlere tanıtacağım kişi, benim gibi eski bir profesyonel voleybolcu ve ayrıca dev bir şirketin CEOsu. Farklı bir merakla, ilgiyle dinledim kendisini… Sporun, hele ki takım sporlarının, bireye neler katabileceğini, çocuklarımın sporla ilgilenmelerini neden bu kadar istediğimi bir kez daha hatırladım… 1993 yılında Boğaziçi Üniversitesi Endüstri Mühendisliği Bölümü’nden mezun olan Gökhan Öğüt, iki yıl University of Illinois at Chicago’da Pazarlama ve Finans Yüksek Lisans eğitimi almış. Bu eğitim, endüstri mühendisliğinin üzerine pazarlama ve finans nosyonlarını öğrenmesine fayda sağlamış. Hemen akabinde Amerika’da Cincinnati şehrinde Procter & Gamble şirketinde, Pringles gibi önemli bir markada, Marka Yöneticisi Yardımcısı pozisyonunda çalışmaya başlamış. Orada edindiği deneyimin CEO’luğa hazırlanmasının önemli aşamalarından biri olduğunu düşünüyor. Tüketicileri anlama ve tüketicilerin ihtiyaçlarına cevap verme konusunda klasik anlamdaki pazarlama bilgi ve deneyimi Amerika gibi büyük bir pazarda elde etmenin önemini vurguluyor. Türkiye’ye döndükten sonra kariyerine önce P&G Türkiye’de Marka Müdürü, ardından Danone Türkiye’de Pazarlama Müdürü ve Pazarlama Direktörü, sonra da Danone Grup, Fransa’da Global Pazarlama Direktörü olarak devam etmiş. En son Nutricia Medikal Beslenme Şirketi’nde Genel Müdür olarak görev yaparken, Telekomünikasyon sektörüne olan ilgisi ve inancı nedeniyle 2009 yılında Vodafone Türkiye’de Genel Müdür Yardımcılığı görevini kabul etmiş. 2013 yılından bu yana sürdürmekte olduğu Vodafone Türkiye CEO’luğu görevini tek kelimeyle “tutku” olarak tanımlıyor.  

İpek Kigan: İşine tutkuyla bağlı herkes gibi siz de çok başarılı bir iş adamısınız. Küçük bir çocukken böylesine büyük bir şirket yönetmeyi hayal etmiş miydiniz? Bu noktalara gelmenize yardımcı olan,  – belki de o zamanlar farkında olmadığınız – önemli dönemeçler vardır mutlaka…

Hillsider_A

Gökhan Öğüt: Hayatın her döneminin sizi gelecekteki konumunuza hazırladığına inanıyorum. Benim hayatım   da da beni bugünlere, büyük bir şirketin yöneticiliğine hazırlayan kritik dönüm noktaları oldu. İlkokul ve ortaokulu İzmir’de okuduktan sonra, liseyi okumak üzere Ankara Fen Lisesi’ne gittim ve Ankara’da yatılı okudum. Orada beni yöneticiliğe hazırlayan özelliklerimin şekillenmeye başladığını söyleyebilirim. Çok iyi bir eğitimin yanında, kendi başıma yaşamanın, ayaklarımın üzerinde durmanın inceliklerini öğrendim. Bir önemli dönüm noktası da, Fen Lisesini bittikten sonra AFS ile değişim öğrencisi olarak Amerika’ya gitmem oldu. Bir anda Ankara’dan alınıp Şikago’nun göbeğine bırakılıyorsunuz. 18 yaşında bir Türk genci, bir yıl Amerika’da Naperville North High School isimli çok klasik bir Amerikan lisesinde okuyor. Orada da o farklı kültürleri, adaptasyonu çok iyi öğrendiğimi söyleyebilirim. Amerika’da yaşadığım bir yıl vizyonumu genişletti. İzmir, Ankara ve Türkiye dışında da bir dünya olduğunun farkına vardım. Türkiye’ye döndüm ama hep aklımda yurtdışına açılmak da vardı.

yatın her döneminin sizi gelecekteki konumunuza hazırladığına inanıyorum. Benim hayatım   da da beni bugünlere, büyük bir şirketin yöneticiliğine hazırlayan kritik dönüm noktaları oldu. İlkokul ve ortaokulu İzmir’de okuduktan sonra, liseyi okumak üzere Ankara Fen Lisesi’ne gittim ve Ankara’da yatılı okudum. Orada beni yöneticiliğe hazırlayan özelliklerimin şekillenmeye başladığını söyleyebilirim. Çok iyi bir eğitimin yanında, kendi başıma yaşamanın, ayaklarımın üzerinde durmanın inceliklerini öğrendim. Bir önemli dönüm noktası da, Fen Lisesini bittikten sonra AFS ile değişim öğrencisi olarak Amerika’ya gitmem oldu. Bir anda Ankara’dan alınıp Şikago’nun göbeğine bırakılıyorsunuz. 18 yaşında bir Türk genci, bir yıl Amerika’da Naperville North High School isimli çok klasik bir Amerikan lisesinde okuyor. Orada da o farklı kültürleri, adaptasyonu çok iyi öğrendiğimi söyleyebilirim. Amerika’da yaşadığım bir yıl vizyonumu genişletti. İzmir, Ankara ve Türkiye dışında da bir dünya olduğunun farkına vardım. Türkiye’ye döndüm ama hep aklımda yurtdışına açılmak da vardı.

Sizce kişinin iş yaşamında rahatlıkla yükselebilmesi için yurtdışında eğitim almış olması gerekli midir?  

Kişinin iş yaşamında yükselebilmesi için birden fazla değişken bulunduğunu düşünüyorum. Eğitim bunların içinde elbette önemli role sahip ancak tek başına yeterli olması mümkün değil. Lisede yatılı okumam, yurtdışında eğitim alma şansına sahip olmam, üniversitede yaptığım sosyal çalışmalar, Amerika’da MBA yapmam, kariyerimde Amerika ve Paris iş deneyimlerimin olması, bir bütün olarak beni bugünkü konumuma taşıdı. Kendi ayaklarımın üzerinde durmayı öğretirken, dünya görüşümü şekillendirdi ve insan ilişkilerimi geliştirdi. Çok küçük yaşlardan beri farklı ortamlarda bulunan bir insan olarak öğrendiğim çok temel bir değer var, o da doğru veya yanlışın değil, farklının olduğudur. İnsanları yargılamak, “bu kötü”, “bu yanlış” demek gibi bir bakış açım yok. Bunun da beni daha güçlü bir birey ve yönetici kıldığına inanıyorum.

Yeni dönemin iş dünyasında, başta yöneticiler olmak üzere tüm çalışanların, geleceği ve olasılıkları görebilen olmasının ve rekabetçi bir bakış açısına sahip olmasının önemine inanıyorum. Yeniliklere açık olmak ve hızlı karar alabilmek, olmazsa olmaz bir kural olarak öne çıkıyor. Elbette, “ben” değil “biz” duygusunun güçlü olması, takım ruhuna, birlikte başarmaya inanmak şart.

Takım ruhu dediniz de aklıma geldi… Birçok gencin hayallerini süsleyen Boğaziçi Üniversitesi’nde geçen seneler sizin için nasıldı? Spor, sosyal faaliyetler… ?

Okulda geçirdiğim dört yıl boyunca voleybol oynamaya devam ettim. Hatta Üniversitelerarası Türkiye Şampiyonası’nda Türkiye ikinciliği gibi önemli bir başarı da elde etmiştik. Diğer yandan öğrenci kulüplerinden Spor Kurulu’nda çalışarak, çok büyük ve başarılı çalışmalar gerçekleştirme şansım oldu. Spor Kurulu’nda önce Üye, sonra Sayman, son olarak da Başkan olarak görev yaptım. O kulübün bütçesinin yönetimi, hedeflerinin ve vizyonunun belirlenmesi ve bunun için ekiplerin kurulmasından sorumluydum. Kritik bir nokta var ki; çalışan herkes gönüllüydü. Herhangi bir para karşılığı olmadan çalışan, iyi bir şeyler yapmaya çalışan öğrencilerdik. Bu öğrencilerin liderliğini yapmak da bana çok şey öğretti. Takım arkadaşlığını ve liderliği burada biraz daha perçinledim. Bu anlamda, kariyer hayatımın küçük bir modelini Boğaziçi Üniversitesi kampüsünde çok iyi bir ekiple yaşadığımı söyleyebilirim. Çünkü ben endüstri mühendisliği okusam da, kariyerime pazarlamacı olarak başladım. Kampüste yaptığım etkinlikler, pazarlama projeleri, sponsorluk görüşmeleri sayesinde pazarlama kariyerine giriş yaptım. Üniversite yıllarında gerçek hayatın, gerçek kariyerin kampüse gelip öğrencilerin yanında olmasının faydalarını bire bir yaşamış biri olarak bu konuyu çok önemsiyorum. Tüm bu deneyimlerin aslında beni mühendisliğe değil de, pazarlama ve yöneticilik alanında bir kariyere yönlendirdiğini söyleyebilirim.

Cep telefonun olmadığı dönemi de yaşamış biri olarak, bugün neredeyse ışık hızıyla gelişen GSM sektörünün tam göbeğindesiniz. Bu teknoloji hayatımıza vazgeçilemez faydalar sağladı. Ama bir açıdan bakıldığında özel hayatı kısıtladığı, kişisel özgürlüğü azalttığı, bizi küçücük ekranlara hapsedip, aynı masada birbirimizin yüzüne bakmadığımız bir noktaya getirdiği de bir başka gerçek. Bizi daha nereye götürecek bu gelişim sizce?

Hillsider_A

Haziran 2014 itibarıyla Türkiye’de 70 milyonun üzerinde mobil abone bulunuyor. Ortalama aylık kullanım miktarlarında aylık 364 dakika ile Avrupa’da en çok mobil görüşme yapan ülkeyiz. Almanya, Fransa, İngiltere ve İtalya gibi ülkelerin belirgin derecede üstündeyiz. Öte yandan, mobil iletişim teknolojileri sadece bireysel haberleşme ihtiyaçlarımızı karşılamakla kalmıyor; sağlıktan tarıma, finanstan eğitime, inovatif hizmetler sunarak, yatay kestiği sektörlerde sağladığı verimlilik artışı ile ekonomik büyümenin de lokomotifi oluyor. Bu anlamda, Kasım 2013’te ilan ettiğimiz Dijital Dönüşüm Hareketi’nin ülkemizin kalkınması açısından da kaldıraç etkisi yarattığını düşünüyoruz.

Bir diğer mobil trend olarak ise M2M ön plana çıkıyor. Mobil teknolojilerin lokomotif gücü, tüm endüstrileri yatay keserek ekonomiyi kalkındıran bir platforma dönüşüyor. Mobil teknolojiler artık hayal etmeye, geçmişin bir devamı yerine olasıkları ve sonunda da geleceği bizzat şekillendirmeye olanak tanıyor. Gelecekte internet sadece akıllı cihazlar ve bilgisayarlardan ibaret olmayacak; hayatın her noktasını kontrol eder hale gelecek. M2M teknolojisiyle, aklınıza gelen her şey birbirine bağlı olacak. GSMA araştırmasına göre, 2013’te 195 milyon olan M2M bağlantısı bu yıl 250 milyona çıkacak. Gartner’ın araştırmasına göre de her şeyin interneti (IoT) olarak adlandırdığımız teknoloji 2020’de 26 milyar birim şeklinde büyüyecek ve sağlayıcılar 300 milyar doları aşan gelir elde edecekler. Bu da global ekonomiye 1,9 trilyon dolar katkı demek.

İçerisinde bulunduğumuz bu inanılmaz tarihsel dönemde bu geleceği bizzat yaratma fırsatını değerlendirmek gerektiğine inanıyorum.

Vodafone’un Türkiye piyasasında ani bir yükselişi oldu. Hem kullanıcısı çok arttı, hem de imajı pozitif olarak değişti. Neler oluyor sizin şirkette ?

Abonelerimizi kayıtsız şartsız memnun etme hedefiyle çalışarak 5 yıllık stratejik planımızı başarılı bir şekilde geride bırakırken, gelirlerimizi yüzde 106 büyüttük. Bu süreçte mobil telekomünikasyon pazarında en hızlı büyüyen şirket olarak, gelirlerimizi iki mislinden fazlasına ve gelir pazar payımızı yüzde 18,6’dan yüzde 32’ye çıkardık. Grup içinde “Türk başarı reçetesi” olarak ifade edilen bu program boyunca, Türkiye mobil iletişim gelir pazarındaki pazar büyümesinin yarısından fazlası Vodafone’dan geldi. Türkiye mobil telekomünikasyon pazarında büyümenin lokomotifi olduğumuz gibi, Avrupa’da en çok büyüyen Vodafone operatörü olduk. Pazara rekabet ve dinamizm getiren güçlü bir marka olduk. Büyüyen Türkiye’nin, büyüyen sektörünün, büyüyen operatörü olmaya odaklandık. Sağlıklı büyüme ivmesini yakalayan Vodafone Türkiye olarak, “Teknoloji Hayatın Hizmetinde” vizyonumuz doğrultusunda yeni stratejimizi Türkiye’nin dijital dönüşümüne öncülük etmek olarak belirledik. Kendimizi bu geleceği gerçek kılacak dönüşümün lideri olmaya aday olarak konumluyoruz ve yatırımlarımızla şekillendireceğimiz “Dijital Dönüşüm Hareketi”ni ilan ettik. Bu kapsamda, son 1 yıllık süreçte 1 milyar TL’nin üzerinde yatırım gerçekleştirdik. Vodafone Türkiye olarak, odağımıza yatırımı alarak Türkiye’nin dijital geleceğinin lideri olma vizyonumuzla hedeflerimizde kararlılıkla ilerliyoruz.

Vodafone Türkiye CEO’su olarak sizi en çok heyecanlandıran proje hangisi?

Vodafone Türkiye CEO’su olarak beni en çok, Beşiktaş JK ile gerçekleştirdiğimiz, Türk spor tarihinin en büyük ve en kapsamlı sponsorluk anlaşması heyecanlandırıyor. Bu proje stadyum isim hakkını, futbol takımı ana sponsorluğunu ve akıllı stadyum yatırımını kapsıyor. Toplam sponsorluk yatırımımız 145 milyon dolar değerinde. Beşiktaş JK, dünyada ve ülkemizde örnek gösterilen bir taraftar ruhuna sahip. Bu efsanevi Beşiktaş ruhunun Vodafone değerleriyle örtüştüğüne inanıyoruz. Bu nedenle, çalışma kapsamımız, bir sponsorluk anlaşmasının çok daha ötesinde. Başladığımız günden bu yana, Beşiktaş JK ile olan işbirliğimizi bir “gönül birliği” olarak adlandırıyoruz.

Diğer yandan, ülkemizin en önemli futbol arenalarından biri olan Vodafone Arena, lokasyon olarak dünyanın en değerli noktalarından birinde yer alıyor. Şehrin merkezinde, deniz kenarında ve tarihi bir önem taşıyor. Amacımız, Türk sporuna olduğu kadar İstanbul’a da yatırım yapmak. İstanbul’un bir kültür ve spor başkenti olması için var gücümüzle çalışıyoruz. Vodafone Grubu da Türkiye’de bugüne kadar yapılan en büyük yatırımlardan biri olarak gördüğü Vodafone Arena projesine büyük değer veriyor ve bir teknoloji abidesi olacak bu stadyumu heyecan ve merakla bekliyor.

Evet biz de heyecanla bekliyoruz Vodafone Arena’yı… Bu projede neler gerçekleştirmeyi düşünüyorsunuz?

Hillsider_A

Türkiye’nin ilk akıllı stadyumu olacak Vodafone Arena. Bunun için dünyadaki en iyi örnekleri inceledik ve küresel ortaklarla işbirliği yapıyoruz. Dünyanın en ileri teknolojik altyapılarından birini kuruyoruz. Taraftarlara ve ziyaretçilere maç günleri uçtan uca dijital deneyim yaşatacak ve bu şekliyle “dijital dönüşüm” vizyonumuzun görkemli bir anıtı olacak bu arena. Beş katmanlı bir “dijital altyapı” kuruyoruz. Bu kapsamda, tüm akıllı stadyum altyapısını besleyen veri ve telekom odaları bulunacak. 42.000 ziyaretçinin ihtiyacını karşılayacak, yüksek bant genişlikli Wi-Fi, 2G, 3G ve 4G geçişine hazır ağ bağlantıları olacak. Farklı noktalarda konumlandırılacak dijital ekranlar ve her ekranın içeriğini farklılaştırıp tek merkezden yönetilmesini sağlayan ileri yayın teknolojisi uygulanacak. Taraftarlara ve ziyaretçilere zengin mobil hizmetler sunacak uygulamalar geliştirilecek. Abonelerin hayatını kolaylaştıran, özel ve avantajlı Vodafone servisleri sunulacak. Diğer yandan, projemizin sürdürülebilirliğine de önem veriyor ve makinelerarası iletişim çözümlerimizle, Vodafone Arena’ya çevre dostu bir altyapı kuruyoruz. Sunduğumuz mobil iletişim çözümleriyle, Vodafone Arena’nın enerji ve sera gazı emisyonlarının azaltılmasına yardımcı olarak, sürdürülebilir, dolayısıyla da “yeşile saygılı” bir altyapı inşa ediyoruz.

Vodafone Arena’yı yalnızca bir futbol stadyumu olarak değil; aynı zamanda bir eğlence merkezi, konser arenası, yaşam alanı ve moda merkezi olarak da konumlandırıyoruz. Çok amaçlı ve İstanbul’a hizmet edecek bir şehir kompleksi olarak inşa edilmesini hedefliyoruz. Uluslararası müsabakalar, ünlü sanatçıların konserleri, dünyaca tanınmış tasarımcıların defileleri de Vodafone Arena’da kendine yer bulacak. Beşiktaş Müzesi, Kartal Yuvası Arena’daki yerini yenileyerek korurken, Vodafone mağazası da taraftarlara ve ziyaretçilere hizmet sunacak. Vodafone Arena, sadece maç günlerinin değil, kültürel ve sanatsal faaliyetlerin cazibe merkezi olarak her gün gidilebilir, zaman geçirilebilir bir yaşam alanı olarak konumlanacak.

Harika. Gerçekten heyecan verici. Sponsorlukları da çok başarılı bir şekilde değerlendirdiğini düşünüyorum Vodafone’un. Yakın zamanda farklı sponsorluk çalışmalarında bulunacak mı?

Başlattığımız Dijital Dönüşüm Hareketi kapsamında, “Dijital bağlantılı Türkiye için Teknoloji Yatırımları”, “Toplumsal gelişim için Sosyal Yatırımlar” ve “Mükemmel müşteri deneyimi için Hizmet Yatırımları” başlıkları altında önemli yatırımlara imza atıyoruz. Spor, sosyal yatırımlarımız arasında ilk sıralarda yer alıyor. Sporun toplumların ekonomik ve sosyal gelişiminde üstlendiği işlevin bilincindeyiz. Bu kapsamda, ülkemizde sporcu yetişmesine ve altyapının zenginleşmesine katkıda bulunma ve Türkiye’yi dünyanın öncü spor ülkelerinden biri yapma hedefiyle çalışıyoruz. Sadece spor değil, Liselerarası Müzik Yarışması, Filmekimi-İstanbul Kültür Sanat Vakfı gibi kültür ve sanat alanlarında da sponsorluklarımız bulunuyor ve toplumumuzun bu anlamda da zenginleşmesine katkıda bulunmaktan gurur duyuyoruz.

Vodafone Türkiye olarak, daha iyi bir gelecek için iletişim teknolojileri ile Türkiye’de herkese ilham vermeyi sürdüreceğiz. Türkiye için değer yaratma vizyonumuz çerçevesinde bugüne kadar olduğu gibi gelecekte de yatırımlarımızı artırarak sürdürme kararlılığındayız. Bu kapsamda, Vodafone değerleriyle örtüşen ve Vodafone markasına değer katacağına inandığımız sponsorluk fırsatlarını değerlendirmeye devam edeceğiz.

Sadece size kalan sınırlı anlarda neler yapmaktan keyif alırsınız?

Eşim ve kızlarımla farklı ülkelere seyahat etmek bana büyük keyif veriyor. Son dönemlerde ailemle yaptığım Japonya seyahati benim için unutulmaz bir deneyim oldu örneğin. Dünyanın önemli şeflerinin yemeklerini tatmak, ailemle birlikte bizim için büyük bir keyif ve tutku. Seyahatlerimizde farklı kültürlerin yemeklerini tatmaya özen gösteririz. Son olarak, İspanya’nın mutfak başkenti San Sebastian’a bir gurme turu yaptık.

En önemli motivasyon kaynağınız nedir?

Ben çok uzun yıllar spor yaptım ve hâlâ yapıyorum. Takım sporlarının, liderliği pekiştirdiğini, disiplini geliştirdiğini ve belirlediği hedeflere ulaşacağına dair insanın kendine duyduğu inancı sağlamlaştırdığını düşünüyorum. Şirketlerarası turnuvalara Vodafone içinde kurduğumuz şirket voleybol takımımızla katılıyoruz. Ben de takımımızla sahaya çıkıyorum. Bu da benim için önemli bir motivasyon kaynağı oluyor.