HILLSIDER 34 / HAYALLERİNİN PEŞİNDE BİR HILLSIDER… ASLI DURUKAN PASİNLİ

Aslı Durukan Pasinli:Ve ben bir kez daha şunu çok iyi anladım. Bir şeyi gerçekten çok istiyorsanız olur. Eğer olmuyorsa yeterince istememişsinizdir demektir. Önce bir hayal kurmak, bir resim çizmek lazım. Sonra da ona uzanmak. Bütün hayaller böyle gerçekleşiyor zaten.

İpek Kigan: Buna çok inanıyorsunuz o zaman.

Aslı Durukan Pasinli: Tabii. Ben hayatımda hep bunun örneklerini yaşadım. Mesela master yapmak için Amerika’ya gitmek istiyordum. Ama gidebilmem için mutlaka burs almam gerekiyordu. Herkes “boşuna uğraşma, o okuldan burs alamazsın” derken, ben inanç ve ısrarla olayın öyle bir üstüne gittim ki; sonunda %100 burs alan ilk yabancı öğrenci oldum. Yirmili yaşlarıma yeni girdiğimde ise en çok yapmak istediğim şey Coca Cola’da çalışmaktı. Çünkü Coca Cola dünyanın en büyük şirketlerinden biriydi ve benim için bir ideal olmuştu. Amerika’ya gittiğimde sürekli arkadaşlarıma bir gün Coca Cola’nın merkezinde çalışacağımı söylüyordum. Coca Cola’ya günde yüzlerce CV gittiği için herkes benimle dalga geçiyordu. Ama ben öyle bir hedef koymuştum kendime. Ve yüksek lisans boyunca çevremdeki insanları bıktırdım artık. Bu arada notlarım gerçekten çok ama çok  iyiydi.

Hangi konuda master yapıyordunuz?

İşletme masterı (MBA) yapıyordum. Finans dersim çok iyiydi. Finans hocamın da eski öğrencilerinden biri Cola’da çalıyormuş. Benim orada çalışma tutkumu o da biliyordu. Ve eski öğrencisine telefon açarak benden bahsetmiş. O sırada da tesadüfen Cola da Türkiye ile ilgili önemli bir proje hazırlıyormuş. Ve bir sabah bana telefon geldi. “Uçak biletinizi gönderiyoruz. Görüşmeye gelebilir misiniz? “diye. Bu haber bütün okula yayıldı. Herkes beni yolcu etmeye geldi. Türk bayrakları sallanıyor falan. Nerdeyse törenle beni uçağa bindirdiler. Üstelik sadece görüşmeye gidiyorum. Yani kabul edilip, edilmeyeceğim bile belli değil. Ona rağmen büyük olay oldu. Görüşmeden 10 gün sonra beklediğim haber geldi. Ben mutluluktan o kadar çok ağladım ki; kendime gelmem 2 gün sürdü. İşte ben o zaman da bir hayali resimlemiş ve peşinden gitmiştim. Çok istedim, inandım ve oldu. Gerçekten isteyince hem şans, hem kozmik enerji, yani bütün evren isteklerin olsun diye çalışıyor diye düşünüyorum.

Coca Cola’da çalışmak hayal ettiklerinizi size verebildi mi?

Hayal ettiklerimden fazlasını verdi. Bir kere eşimle orada tanıştım! Ayrıca benim için çok pozitif bir tecrübeydi. Hem çalıştığım insanlar, hem öğrendiklerim çok değerliydi. Gerçekten kişiliğimin bir parçası orada oluştu diyebilirim.

Bir restoran sahibi olmak da rüyalarınızdan biri miydi peki?

Evet. Aklımın bir köşesinde hep kendi işimi kurmak vardı. Yemekle ilgili bir şeyler yapmak istiyordum. Coca Cola Atlanta’da 6 sene çalıştıktan sonra Türkiye Cola’ya kendi isteğimle transfer oldum. Çünkü her zaman buraya geri dönmek istiyordum. Bir yere yerleşmek, kök salmak benim için çok önemli. Türkiye Coca Cola’da çalışırken eşim Cem’le tanıştım. Onunla çok fazla ortak hayalimiz olduğunu keşfettik. Cem’in de yemekle ilgili tutkuları vardı. Enerjimiz birleşince neden olmasın demeye başladık. Evlendik ve balayına Tayland’a gittik. 9 günlük balayımızın, 9 gününde de “bir restoranımız olsa nasıl bir yer olur, adı ne olur” falan diye sadece hayaller kurduk. Ve bir gün Banyan ağacı ile karşılaştık. Müthiş kudretli bir ağaç.  Dalları yere sarkıyor. Yere değdiği anda ise köklenip, tekrar yeni gövdeler oluşturuyor. Dakikalarca şaşkınlık içinde ağacı seyrettik. O anda bir gün restoran sahibi olursak, adını ne koyacağımızı biliyorduk. Dönünce ciddi ciddi bu işi nasıl yaparız diye düşünmeye başladık.

Bu arada siz işinize devam ediyor muydunuz?

Hayır. Coca Cola’dan sonra, yine Cola ortaklığında bir Internet firmasında pazarlama müdürü olarak çalışmaya başlamıştım. Ama şirket kapanınca, bir süre çalışmak istemedim. Çünkü hayatımda “gerçekten ne yapmak istiyorum” safhasına gelmiştim ki; bu restoranı nasıl açarız diye düşünmeye başladık. Tabii finans sorunu en önemli sorundu. Sonra değişik bir sistem düşündük. Minik hisseler oluşturup bunları satmaya karar verdik.  Bunun üzerine önümüzdeki 3 seneyi kapsayan bir iş planı yaptık. Ve ilk önce çevremizdeki eşe, dosta gönderdik. Ve  10 gün sonra iş planını gönderdiğimiz kişilerin çoğu “tamam” dediler. Fikrimizi o kadar beğenmişler ki, bize ve hayallerimize güven oyu verdiler. Tabii biz inanamadık. İki hafta içinde aradığımız parayı toplamıştık. Bize destek verenlere, hayallerimizin ucundan tuttukları için Dream Holder dedik.

Banyan ağacını restoranınıza isim olarak seçerken gerçekten etkili olan neydi?

Biz markamızı oluştururken farklı kültürlerin Asya etkileşimli karışımı olsun demiştik. Banyan ağacı da farklı gövdelerin öyle güzel birleşimi ki; o birleşimdeki her bir kök bizim için farklı bir kültürü temsil etti. Bir Asya ağacı olması da bizim konseptimiz ile çok güzel bağdaşıyordu.

Banyan Restoran’ı farklı kılan nedir?

Banyan’ı en farklı yapan özelliği yemekleri. Her zaman yemeği ile öne çıksın istedik.  Gerçekten de buraya gelen insanlar değişik lezzetler tatmaya geldiklerini söylüyorlar. Banyan dünyanın farklı lezzetlerini, Asya’nın etkileşimi ile birleştiren bir mutfak. Yani Asya füzyon mutfağı. Füzyonun kelime anlamı zaten kimyada birleşimdir. Farklı kültürlerin birleşmesi anlamına geliyor.

Yoğun bir profesyonel hayattan sonra kendi işinize sahip olmak, üstelik farklı bir sektörde bulunmaktan dolayı zorluk yaşadınız mı?

Doğrusunu söylemek gerekirse sudan çıkmış balığa döndüm. Tabii pazarlama, markalaştırma boyutunda sorun yoktu. Ama bazı konulara çok yabancıydım. Mesela iş hayatımda nakit görmemiştim ben. Şimdi para sayıyorum. Ödemeler, çekler, senetler var artık. Çok çalışan kazanır prensibi bu dünyada yok. Çok çalışan kazanamayabilir mesela. Vergiler, maliye bu konularda hiç bir şey bilmiyordum. Perişan oldum anlayacağın. Farklı ama çok zevkli bir tecrübe. Allahtan Cem mutfak bölümüyle ilgileniyor. Çünkü yemek konusunda  doğal bir yeteneği var.

Dünyada yiyecek-içecek sektöründe neler oluyor görmek için çokça seyahat ediyor musunuz?

Tabii. Hem takip etmek, hem de ilham almak için gezmemiz, görmemiz gerekiyor. Büyük metropolitan şehirlere de gidiyoruz. Füzyon restoranın envayi çeşidini buralarda bulabiliyoruz çünkü. Mesela bir tanesi Paris. Hatta önümüzdeki günlerde bir hafta sonluğuna kaçacağız Cem’le beraber. Planlarımızda ise Güney Amerika ve Hindistan var.

Haftanın 6 günü, gece geç vakitlere kadar çalışmak özel hayatınızı nasıl etkiliyor?

İşim çok yoğun bir tempoda çalışmayı gerektiriyor gerçekten. Hele Cem için daha zor. O Coca Cola’da çalışmaya devam ettiği için işinden çıkıp, buraya geliyor. İki işte çalışıyor gibi. Bir de burada olmadığımız zamanlarda da Banyan’ı konuşmak zorunda kalıyoruz. Ama şu anda bir çok şey bizim için tecrübe. İşin başında olup da, ellerinizin bu kadar içinde olması biraz amatörlük aslında. Benim hedefim zaman içinde bunu biraz daha profesyonel bir seviyeye taşıyıp, delege edebilmek. Şu anda hayalimizi yapılandırma aşamasındayız. Bu yüzden ikimiz de dört elle sarılmış durumdayız. Yoksa çok zor bu kadar düzensiz bir hayat.

Spora düşkün müsünüz?

Spor hayatımın çok büyük bir parçası. Senelerce binicilik yaptım. Ata bindim. Hayatımda arzu ettiğim düzeni kurabilirsem ona geri dönebilmek istiyorum. Tenis oynuyor, kayak ve yoga yapıyorum. Yazın da rüzgar sörfü yapmaya bayılıyorum. Tabii artık bütün bunları fırsat bulduğumda yapabiliyorum. Son birkaç aydır Hillside’a bile gidemez oldum.

Şöyle 10 yıl kadar bir gerilere gitseniz, Hillside’ı ilk olarak neden tercih ettiğinizi hatırlıyor musunuz?

Önce ablam üye olmuştu ve bana çok ısrar ediyordu. Bense salon sporlarına çok karşıydım. 2 sene direndim. Sonra es kaza bir gideyim dedim. Gidiş o gidiş. Hillside sayesinde salon sporunu sevdim. Orada gerçekten spor yapmaya gelen insanlar var. Kendimi çok rahat hissedebiliyorum. Yani ablamın zoruyla geldim ama o gün, bugündür ayrılmaz bir parçam oldu.

Hillside’da yapmayı en sevdiğiniz spor hangisi?

YogaFit.

Biniciliğe ne zaman başlamıştınız?

Aslında 8 yaşından beri atlarla haşır neşirim. Üniversite yıllarımda ise yarışmalara girmeye başlamıştım. Bir seviyeden sonra kendi atınızı almanız gerekiyor. O da tabii apayrı sorumluluklar getiriyor. Bugün spora gidemedim diye bir şey olmuyor. Çünkü orada sizi bir canlı bekliyor. Ertesi gün gittiğinizde ise size çok kızmış oluyor.

Atlar çok duygusal hayvanlar değil mi?

Çok. Ama işin fiziksel bir boyutu da var. Düşünürseniz, kendi boyutundan biraz büyük bir kutuya kapatıyorsunuz hayvanı. Günün 23 saati orada duruyor. 1 saati dışarı çıkıyor. Aslında çok güçlü hayvanlar ve enerjilerini  harcamaları gerekiyor. Mesela Cola’da çalışırken bir gün “çıkarmayın geliyorum” diye haber verdim. Ama toplantım çıktı ve gidemedim. O saatten sonra da kimse çıkaramamış atımı. Benim açımdan bakarsanız sadece 1 gün spora gitmemiştim ama o tam 48 saat dışarı çıkmamıştı. Kızgınlığından beni üzerinden attı. O zaman dedim ki; “bu bana da, ona da haksızlık.” Benim bu işi yapmam için düzenimin farklı olması lazım. Her gün gidebiliyor olmam lazım.

O zaman bir çiftlik eviniz olsun istersiniz siz?

Şehir hayatını çok sevdiğim için, öyle sessiz köşelere, uzaklara gidemem. Ama şehirde yaşayıp, her gün atlı spora gidebileyim istiyorum.

Gerçekleşmesi için resmini şu sıralar çizmeye başladığınız hayalleriniz?

Önce Banyan’ı yani bebeğimizi besleyip, büyütmek.

Ne kadar büyüteceksiniz Banyan’ı, kaç yaşına kadar!?

Bu işe çok fazla ticari bakmadığımız için çok büyümek, zincir olmak gibi hedefimiz yok şimdilik. Ama Banyan markalı ürünler oluşturmak istiyorum. Çünkü buraya gelen insanlar bir parça götürmek istiyorlar yanlarında. Bozai’lerimiz satılıyor, onları alabiliyorlar. Çayımızı, soslarımızı ve müziğimizi çok beğeniyorlar. Onları paketleyerek Banyan markalı ürünler haline getirmek istiyorum.

Başka resimler peki?

Aile olmak.Yani çoluk çocuğa karışmak. Bir atımın olması ve ona da vakit ayırabileceğim bir düzen kurmak var. Cem de, ben de hırslıyız ama hayalimiz öyle bir hayat düzenimiz olsun ki; hem sporumuza, hem seyahatlerimize, hem çocuğumuza, hem de atımıza, hobilerimize ve işimize vakit ayırabilelim.

Gerçekten bir hayal oldu bu şimdi!

Öyle oldu galiba:)

Hayatta size en çok tatmin eden şey nedir?

İnsanların yaşamında bir fark yaratabilmek. Müşterilerimin, çalışanlarımın, eşimin, köpeğimin, karşıma bir şekilde çıkan insanların hayatlarında söylediğim bir sözle,  yaptığım bir hareketle kalıcı olarak bir fark yaratabilmek.

Başka neler keyif verir size?

Mesela yazmayı seviyorum. Kalemim kuvvetlidir her zaman. Hatta bir kitap yazmaya  başladım bile. 93 yaşında bir arkadaşım var. İsmi Nedret Ekşigil. Türkiye’nin ilk terzisi. O zamanın kalburüstü insanlarıyla dost olmuş. Eski İstanbul’u anlatan o müthiş yaşam hikayesini teybe aldım ve yazmaya başladım.

Kaç kaset bitti?

20 kaset falan bitmiştir. Ve hepsini deşifre edip, kağıda da döktüm.

Nedret Hanım hayatta mı peki hala?

Evet, bazen beni arayıp, “Aslı şu kitabı bitirelim artık, çok az vaktimiz kaldı. Öleceğim ya!” der. Çok tatlı, çok esprili bir insandır. Hatta bende kitabın ismini -Çok Az Vaktimiz Kaldı-koymayı düşünüyorum. İnanılmaz bir hikaye yaşadıkları. Eninde sonunda onu bitirip, basmayı istiyorum. Babamı kaybetmiştim 3 sene evvel. Ona bir mektup yazıp, Ayşe Arman’a yollamıştım. O da gazetede yayımlamıştı. Ondan sonra o kadar çok telefon ve mail  aldım ki; bu bana cesaret verdi. Aslında bu yeteneğimi de geliştirip, bir yerlere getirmek isterim. Ama  resmimin içerisinde nereye sığar bilmiyorum…