HILLSIDER 41 / LEVENT HATAY

42 yaşında. Vestel Pazarlama’nın Genel Müdürü. İşine, ailesine, spora ve Zekeriyaköy’e aşık. Bulunduğu konumun yüklediği ulaşılmazlığı değil, içtenliğinin ve kim olursa olsun çevresine verdiği değerin getirdiği yakınlığı üzerinde taşıyor…

Amerika’da doğdu. Beş yaşında babasının işi yüzünden döndüğü Türkiye’den 10 yıl sonra yine aynı nedenle Amerika’ya gitmek için ayrıldı. Ondan sonraki 14 sene hep orada yaşadı. Mimar olmak istedi ama yeteneğinin olmadığını düşündüğü için  Elektrik Mühendisliği bölümünde okudu. Doktorasını sadece yüksek lisans yaparken aldığı ve çok hoşuna giden Yön Eylem Araştırması dersini derinlemesine öğrenebilmek için yaptı. Mühendislik eğitiminden de keyif almadığının o zaman farkında vardı.

Levent Hatay: Yön Eylem Araştırması, büyük matematiksel modellerin kullanıldığı, şirketlerin optimal yönetimi ile ilgili bir konu. Ne kadar mecburiyetten olsa da doktora yapmak çok doğru bir kararmış. Mezun olduktan sonra Amerikan Airlines’a başvurdum -ki büyük matematiksel modeller ve verimlilik konusunda dünyadaki en iyi şirkettir-. Her gün üç bin tane uçağın yönetimi yapılıyor. Tam 4-5 sene orada çalıştım. Hem Amerikan Airlines’a hizmet verdim, hem de başka şirketlere yaptıkları danışmanlık hizmeti kapsamında da birçok projeler ürettim. Çok kısa bir sürede farklı deneyimler kazanma fırsatım oldu. Büyük sistemler kurup, şirketleri daha verimli hale getirmek üzerine en az 5-6 tane proje yapmışımdır. Sonra evlendim ve ilk oğlumuz oldu. Eşim Amerikalı ama Türkiye’ye dönmeyi hep düşünüyorduk. Ve oğlumuz olduktan hemen sonra 1992 yılında Türkiye’ye döndük.

İpek Kigan: Dönmek istemenizde özel bir neden var mıydı?

Evet, eşim Amerikalı olduğu için onun Türk kültürünü tanımasını istedim.

Bütün düzeninizi bozup, belki de daha zor bir hayata gelmek istemenizdeki neden sadece bu mu ?

Aslında benim gibi analizi, mantığı önemseyen birisinin böyle duygusal bir şekilde işini gücünü bırakıp Türkiye’ye dönmesi ilginç geliyor tabii. Üstelik önce evimi kurmalıyım, sonra iş bulurum bir şekilde diye düşünerek hiçbir şey ayarlamadan geldim. Tabii hiç kimse “Aman Levent gelsin!” diye beklemediği için de 4-5 ay işsiz kaldım. Sonra Koç Grubu’nda işe başladım.

 Koç Grubun’dan sonra hangi şirketlerde çalıştınız?

Aygaz’da 3 sene kadar çalıştıktan sonra Hotiç’ten gelen teklifi hiç düşünmeden kabul ettim. Hotiç’te çalıştığım sürede çok şey öğrendim. Profesyonellikle iş adamlığı arasında çok önemli tecrübeler kazandığım bir dönem oldu. 99’un sonunda Vestel’in pazarlama şirketine genel müdür olarak başladım. O günden bugüne benim için aynı şevkle devam ediyor Vestel.

6 senedir Vestel’de çalışıyorsunuz o zaman. Bu zamanda neler değişti Vestel’de?

Vestel’e  girdiğimde cirosu yaklaşık 150 milyon dolardı. Çok karışık bir bayi sistemi vardı. Bu sene ise ciromuz 850 milyon dolar olacak. 1200 adet exclusive satış noktamız var. Vestel Pazarlama bugün çok daha büyük bir şirket. Marka olarak ise Vestel Türkiye’de en çok tanınan beş markadan bir tanesi. Capital Dergisine göre ise Türkiye’nin en çok beğenilen ikinci şirketi.

Gerçekten Vestel benim de takip edebildiğim kadarıyla güçlü bir atak yaptı ve artık tüketici gözüyle de daha farklı algılanıyor diye düşünüyorum.

Mağazalarımızın son halini görün mutlaka. Konsept mağazalar açtık. Şu an da 25 tane var. Mart ayına kadar 100’e yakın yeni mağazamız açılacak. 2000 yılından beri uyguladığımız yeni pazarlama politikamıza göre Vestel mağazalarının içinde hedeflediğimiz müşterilerimizin özelliklerine göre farklı marka ve ürün gamının yer almasını da sağlıyoruz. Bunun için Vestel’den başka Samsung, Tefal, Motorola, Rowenta gibi markaları da satıyoruz. Bu markalar yönetim sistemimizi  ve şeffaflığımızı beğendikleri için ürünlerini bize emanet ettiler. Amacımız onları da en az Vestel kadar başarılı yapmak. Sadece kendi markamı satmalıyım düşüncesini biz yanlış buluyoruz.

Ama bu markaların bazı ürünleri Vestel ile bire bir rekabet eden ürünler. Rakibinizin, Vestel’in ismini, müşterisini, mekanını kullanmasına izin vermiş oluyorsunuz. Bu pek alışılmadık bir tarz.

Evet, rekabet eden ürünler var ama özellikleri, konumlandırmaları, estetikleri ve  fiyatlandırmaları farklı. Dolayısıyla hem orijinal bir sistem, hem de alternatif bir kimlikle farklı insanlara hitap etmeyi amaçlıyoruz.

Vestel yurt dışında nasıl karşılanıyor  ?

Vestel olarak Avrupa’da çok ciddi bir pazar payımız var. Dünya markası olmak çok maliyetli bir iş. Eğer siz bunu yapmaya soyunuyorsanız, bu farklı bir kulvar. Gururla şunu söylüyorum ki; yurt dışından gelenler fabrikalarımızı gezip oradaki teknolojiyi gördüğü zaman gözlerine inanamıyorlar. Avrupa’da çok ciddi bir üreticiyiz biz. Belli bölgelerde markalaşıyoruz. Mesela Rusya’da. Markalaşmak çok yüksek maliyet, onun için nerede olduğuna iyi bakmanız lazım. Şu anda Rusya ve Türki Cumhuriyetler’de markalaşmaya yoğunluk vermekteyiz.

Vestel’in reklam çalışmalarında son karar sizden mi geçiyor?

Hayır, o konuda karar mercii tek başıma ben değilim. Ama reklam filmlerini kesinlikle görürüm. Muhakkak bir fikrim ve bir oyum vardır. Ama nadiren, belki bu kadar zamanda 1 kere veto etmişimdir.

Son reklam kampanyanızı  beğeniyor musunuz?

Tüketiciye biraz uzak duruyordu Vestel. Bu son Veysel kampanyası insanların Vestel markasına daha sıcak bakmasına, daha yakın hissetmesine neden oldu. Biraz komedi var işin içinde.  Bu reklam kampanyasından sonra ciddi miktarda satışlarımız arttı.

İşinizde sizin için en önemli konular hangisidir?

Esas önemli olan iki konu vardır benim için. Biri insan kaynakları, diğeri de marka. Bu konuları hiç bir zaman delege etmem. Bizzat ben ilgilenirim. Çünkü bir pazarlama şirketi varsa genel müdür markalardan ve insan kaynaklarından bire bir sorumlu olmalıdır diye düşünüyorum. Bizim tek sermayemiz insan. 1.350 tane çalışanımız var. Bayilerde çalışan 10.000 kişi, servislerimizde çalışan da 4.100 kişi var. O yüzden her şirkete giren arkadaşla mutlaka oryantasyon sırasında, kritik noktadakilerle ise iş görüşmeleri sırasında bizzat ben de görüşürüm. Ama burada samimi bir ortam var. Herkes fikrini söyleyebilir, benimle tartışabilir. Kapılar hep açıktır bizde. Herkesin fikrine değer veririm. Öyle çok ciddi bir hiyerarşi yoktur. Bana gelen bir e-maile -kimden olursa olsun- mutlaka 24 saat içerisinde cevap vermeye çalışırım. Bunu her bayii toplantısında söylüyorum. “Bakın arkadaşlar, unutmayın problem olduğu zaman telefonla ulaşmanız zor olduğu için bana e-mail atın, gece saat 1 bile olsa size cevap yazarım.” diyorum. Çünkü piyasayı dinlemezseniz hata yapma şansınız oldukça yüksek.

Peki bu kadar yoğunluk içerisinde özel hayatınızı yaşamaya ne kadar fırsat buluyorsunuz?

Üst düzey yöneticilerin dengelemesi gereken üç tane konu var. Aile yaşamı, işi ve sosyal hayatı. Gördüğüm ve yaşadığım kadarıyla insanlar bu 3 konudan birinde genellikle başarılı oluyor, ikisinde iyi olan çok şanslı, üçünü birden dengeli bir şekilde yürütebilen ise görmedim.  Ben de bu üçünün içinden sosyal hayat dediğim gezmekten, tozmaktan feragat ettim. İş ve aile yaşantımı dengede tutabiliyorum. Pazar günlerimi mutlaka iki oğluma ve eşime adıyorum. Pazar günlerim benim için aile zamanı. Bir de spora çok önem veriyorum. Her sabah saat altıya çeyrek kala kalkıyorum, altı buçuk gibi evden çıkıp saat yediyi beş geçe şirkete varıyorum. Şirketteki spor merkezinde sekiz buçuğa kadar spor yapıyorum. Kışın en az iki veya üç defa kayağa gidiyorum. Aslında bunlar da benim için aile ile birlikte yapılan aktiviteler. Mesela çocuklarıma kayağı ben öğrettim. Çünkü dedem babama, babam da bana kayağı öğretti. Bizde bir gelenek bu. Ben de oğullarıma öğretmek istedim. Ve çok emek harcadım. Bu benim için önemliydi. Oğluma tenis oynamayı da öğrettim. Bazen bisikletleri alıp, bütün aile Belgrad Ormanı’na gidiyoruz. Sporcu bir aileyiz biz.

Çocuklarınız kaç yaşında ?

13,5  ve 11.

Eşiniz Amerika’lı olduğu için soruyorum, tekrar Amerika’ya dönmek gibi bir plan var mı ?

Hayır, Herkes Sera’nın buraya adapte olduğunu söylüyor. Türkçe’yi çok iyi biliyor zaten. Her hafta pazara gider, alışverişini yapar. Bizim güzel bir evliliğimiz var ve kendisi Türkiye’de olmaktan memnun. O “ekmek neredeyse, ev oradadır” mantığıyla hareket eden birisidir. Yarın, öbür gün, örneğin Vestel’de sorumlu olduğum ülkelerden biri olan Rusya’da çalışmam gerekse, kalkar Rusya’ya gelir hiç düşünmeden. Sonuç olarak biz hayatımızdan çok memnunuz. Karı-koca olarak çok şanslı olduğumuza inanıyoruz. Babamın dediği gibi her gün en az 2-3 kere şükrederim ben. İşimde, evimde mutluyum. Amerika’ya gitme gibi bir ihtiyacımız yok.

Çalışıyor mu peki eşiniz?

O Finans mezunu. Çocuğu oluncaya kadar da çalıştı. Ama çocuk olduktan sonra evde çocuklarına emek harcamayı daha doğru buldu. Bence annelik çok zor bir meslek, eğer gerçekten hakkını verirseniz. Adanmışlık istiyor. Ben bugün başarılıysam anneme ve babama çok şey borculuyum. Üniversitede 4 yıl boyunca bulaşık yıkadım, et kestim, her işte çalıştım ve kendi paramı kazandım. Her zaman manevi olarak anne-babamın desteğini hissettim. Bir anne-babanın vereceği en önemli şey değerler. Bende eşimin Hatay Ailesi’nin değerlerini çocuklarımıza çok iyi verdiğini düşünüyorum.

Hillside-Trio ile bir sponsorluk çalışmanız var. Neden Hillside markası ile çalışmayı tercih ettiniz?

Hillside çok değerli bir marka. Daha proje aşamasında sponsor olmuştuk. Çünkü ben Edip Bey’e ve ekibine inandım. O dönemde getirdiğimiz markalar, Hillside’ı bir yaşam tarzı olarak benimseyen insanlarla çok fazla örtüşüyordu. Dolayısıyla böyle bir işbirliğine gittik ve 3 yıldan beri bu çalışmamız devam ediyor.

Peki sizin televizyon ve bilgisayarınızın markası ne?

Vestel tabii!

Vestel markasını kullanmakta bir mecburiyet hissediyor musunuz?

O markaya inanıyorsanız, kullanırsınız. Ben Vestel’e inanıyorum. Etrafımdaki insanlara da Vestel’i öneririm. Denesinler. Her markanın bir çekim gücü var.

İş yeriniz Avcılar’da, oturduğunuz yer ise Zekeriyaköy. Bu kadar uzak ve şehirden kopuk bir yerde yaşamayı neden tercih ediyorsunuz?

Biz Zekeriyaköy’e taşınan üçüncü veya dördüncü aileyiz. Düşünün. İlk taşındığımızda elektrik, su yoktu. Yollar asfalt değildi. Ama eşim Amerikalı. Orada doğa ile iç içe olmak çok hoşumuza gitti. Bir de sonradan oluşan arkadaşlık ortamını çok sevdik. Artık ben bir Zekeriyaköy aşığıyım. Temiz hava, tabiata yakın, şehirden kopuk… Bunların verdiği bir sukünet var. Yoğun çalışmanın yüklediği elektriği boşaltabildiğim bir yer.

Emekliliğinizde kendinizi ne yaparken hayal ediyorsunuz?

Eşimle beraber 30-40 kişilik kaliteli bir butik otel işlettiğimizi hayal ediyorum. Detaycı ve insan ilişkilerimin de kuvvetli olduğuna inandığım için bunu yapmayı çok istiyorum ileride. Zevk alacağıma inanıyorum. Hem yeni insanlarla tanışmak çok cazip, hem de 2-3 ayrı dinlenme periyotlarının olması çok güzel. Ben yaz-kış çalışan bir otel istemiyorum. Bir dağ oteli veya bir yaz oteli istiyorum. Kendi özel hobilerimi de yürütebilmeliyim.

Sizin yapınıza ve çalışma hayatına bakış açınıza bakarsak, bunun bir emeklilik oteli olmayacağından eminim.

Ama bu benim özel hayatım olacak o zaman. Ve özel hayatımda da “şükür” demesini bilen biriyim. Kendi yönetebileceğim, bire bir müşterilerimle ilgilenebileceğim, samimi bir otel olacak. Çok para kazanmak değil, keyif almam benim için önemli olacak.