HILLSIDER 28 / MiniMinicik, MiniMinicik,MiniMini, MiniMini MiniMinicik…

İlk Miniler

Otomobilin mucidi Amerikalılar uzun bir süre hep birbirinin benzeri otomobiller ürettiler. Endamlı, içi -dışı geniş, ailelere hitap eden, hem yollarda hem evlerin önünde gösterişli duracak araçlar uzun süre bu yeni kıtaya hakim oldu.

Halbuki Amerika’dan çok uzaklarda, sisli, yağmurlu ve insanları çok farklı düşünen bir adada başka fikirler filizleniyordu. Austin Company’nin kurucusu Herbert Austin, Britanya’nın ilk Mini otomobili Austin Seven’ı 1922 yılında lanse ediyordu. Austin Seven, 4 silindirli, 747cc. motorlu, iki yetişkini ve iki çocuğu içine alabilecek büyüklükte bir otomobildi. 17 sene boyunca ve 300.000 adete yakın üretildi. Aynı sıralarda William Morris’in kurduğu bir başka otomobil fabrikasında Moris Minor isimli radyatöre benzeyen küçük bir otomobil daha üretiliyordu. Takvimler yıllardan 1928’i gösteriyordu… 1952 yılında Austin ve Morris birleşti ve bu birleşmeden ortaya dev bir isim çıktı: British Motor Corporation.

26 Ağustos 1959’da, bundan tam 43 yıl önce, Mini Cooper’ın ilk iki versiyonu otomobilseverlerle tanıştı: “İnanılmaz Austin Seven” ve “Tekerleklerin sihirbazı Morris Mini-Minor”…

Mini’nin unutulmaz tasarımcısı bir İzmir’li… 

Mini’yi Mini yapan ve ona bugünlere uzanan özgün bir çizgi kazandıran isim ise İzmir’den çıktı. Alec Issigonis 1906 yılında İzmir’de doğdu. Annesi Alman, babası ise Rumdu. Türk-Yunan savaşı sonrasında İngiltere’ye göç eden küçük Issigonis, Londra’da kendisine meslek olarak mühendisliği seçti. 1936’da Morris Motors’da çalışmaya başladı. 1950’lerde ise BMC’ye geçti. İssigonis 1959 yılında, 4 yetişkinin sığabileceği, azıcık da bavul alabilen bir otomobil yaratabilmek için çalışmalara başladı.

60’lar…Mini ikonlaşıyor…

İlk senesinde 20.000 adet satan İngiltere’nin bu yeni Mini’si, kısa sürede özgün çizgisiyle rakipleri arasından sıyrıldı. 1962’den itibaren yılda 200.000 adetlik bir üretime geçti. Tasarımın, tarzın ve farklılığın ön plana çıktığı 60’lı yıllarda Mini’ler “trend-setter”ların vazgeçilmezleri arasında yerini almış, ve “Mini” çoktan bu dönemin sembollerinden biri haline gelmişti.

 40 yıllık serüvenden sonra

 Mini 2000’li yıllara kadar süren serüvende neler yaşamadı ki… Önce tüm dünyada üretilmeye başlandı; ünü sınırları aştı; station, 4×4, üstü açık modelleri yollarla buluştu. 1967’de BMC  Leyland ile birleşti. 1986’da ise BL Rover Group oldu. Nihayet 1994 senesinde Alman BMW, Rover Group’u satın aldı. BMW Başkanı Bernd Pischetsrieder’in Mini’nin ünlü tasarımcısı İzmirli Alec İssigonis ile akraba olduğunun ortaya çıkması da bu döneme rastlıyor.             (BMW başkanının büyükannesi, Issigonis’in annesinin kızkardeşi olurlarmış efendim…)

 Bu Türk filmlerini aratmayan büyük tesadüfün duyulmasından sonra Mini markasının güçlü bir dönüş ile otomobil endüstrisini sarsacağı beklenir olmuş.  Veee bugün Türkiye caddelerinde herkesin imrenerek baktığı, renk renk, adeta yerinde duramayan yaramaz bir çocuğu andıran yeni Mini’ler Proje R50 adıyla 1997’de doğdu.

Is it love?

Minilere karşı duyulan bu sıcacık duygular belki plakalarında da yazdığı gibi bir çeşit aşk olsa gerek diye düşünüyorum. Gerçekten de konuştuğum Mini sahipleri arabalarını anlatırken gözlerindeki ışıltılara engel olamadılar. Sanki sevgililerinden söz ediyorlardı. Bu rengarenk, sevimli arabalar sahiplerini öylesine etkilemişlerdi ki, konuşurken kimisi sürekli arabasına baktı, kimisi ona dokunmadan yapamadı.

Öncelikle temkinle uzaktan baktığım, yaklaştıkça albenisi ile beni içine çeken bu arabaya bindiğimde ise, röportaj yaptığım 4 kişinin gözlerinde yakaladığım sevginin nasıl bir duygu olduğunu anlamaya başladım…

Bu bir araba değil, bu bir dışa vurum…

Simin (32)

“Eskiden beri en sevdiğim arabaydı. Son iki senedir arabamı değiştirmek istiyordum. Yeni tarz arabaları çok sevmiyorum, antika bir araba ile uğraşacak bilgiye de sahip değilim. Bu yüzden acaba Mini Cooper alsam mı diye düşünmeye başlamışken, bir gün  beni test drive için aradılar. İki gün kullandıktan sonra sanırım arabaya aşık oldum. Ve ertesi gün almaya karar verdim. Kendime yakıştırıyorum. Mini Cooper kullanmak bana cidden keyif veriyor. Garip bir his ama 2 gün kullanmadığım zaman gerçekten özlüyorum.  Bence bu Mini Cooper’larda gelecekte bir klasik olacak. Hiçbir zaman satmayı düşünmüyorum, başka bir araba alacak da olsam…”

Nalan (32)

“Son zamanlarda her yerde Mini Cooper’a rastlıyor ve gördüğüm yerde yüzümde kocaman bir gülümseme ile  donup kalıyordum.  Hatta kendi kendime kahkaha attığım bile oldu. Bir gün grisini gördüm ve vuruldum. Mini yanlızca bir araba değil, aynı zamanda bir kendini ifade etme biçimi. Bence çok sempatik hatta komik bir araba. Beni şaşırtıyor. Gördüğüm en duyarlı araba. Her bindiğimde çok mutluyum. Benim için gün içerisindeki herhalde en büyük motivasyon kaynağı. Sesini çok seviyorum. Bazen sırf arabanın sesini dinlemek için, müziği kapadığım oluyor. Ve en hoşuma giden de jeep gibi büyük arabaların bana yol vermesi. “

Cem (19)

“Görüntüsü çok tatlı, şirin bir araba. Bir yenilik,  yeni bir heyecan. Rengarenk olması çok hoşuma gidiyor. Aslında ben arabada sarıyı hiç beğenmezdim. Ama yakından görünce büyülendim diyebilirim. Onu kullanmak çok keyifli. Trafikte sıkılmıyor insan. İçinde saatlerinizi geçirebiliyorsunuz. Eskiden kullanılmış ve  sevilmiş bir model olması beni etkiliyor aslında. Sonuçta bir tecrübenin üzerine yapılmış. Tecrübeye dayanıyor. Dış görünümüne bayılıyorum.”

Maral (23)

“Bana uyduğunu düşünüyorum. Arkadaşlarım “en çok sana yakışıyor” diyor. Orijinal olması hoşuma gitti. Herkeste olmaması benim için önemli. Şekli, yuvarlak hatlı olması ve iç dizaynı en beğendiğim özellikleri.  Artık bindiğim diğer bütün arabalar bana sıradan geliyor. Kullanımı çok rahat. Küçük olmasına rağmen çok çabuk hızlanıyor. Mini Cooper kullanmak çok hoşuma gidiyor. Sadece dikkat çekmesi beni biraz rahatsız ediyor. Ama onu   seviyorum. “