HILLSIDER 92 / MELTEM CUMBUL

hillsidermagazine92-meltemcumbul1

Sıcak bir gülümsemesi, oldukça yüksek enerjisi var. Ama onunla tanıştığım andan itibaren beni en çok etkileyen ‘netliği’ oldu. Ne istemediğini çok iyi biliyor, hızlı karar veriyor, tereddüt etmeden açık bir şekilde düşüncesini ifade ediyor ve verdiği karar ne ise onun olması için gerekeni yapıyor. Netliğinin verdiği güç hemen size geçiveriyor. Meltem Cumbul; tiyatro sanatçısı, sinema ve dizi film oyuncusu, yönetmen, solist ve eğitmen. 13 yaşından beri bu yolda gelişiyor, büyüyor, büyütüyor…

İpek Kigan: Tiyatro eğitimine sizi yönlendiren neydi?

Meltem Cumbul:Tiyatro eğitimi almak istemem, çocukluk dönemimden itibaren edindiğim oyun kurma merakımla başladı. Bu merakım, arkadaşlarıma rol dağıtma-oyun türlerini belirleme-metin yazma-kostüm hazırlama, performans olarak da seyirciye hazırlanacak gösterinin dans, şarkı türleri belirlenmesi, eve gelen misafirlere sunumu gibi kendimi mutlu ve güvende geçirerek tanıdığım ortamlar içinde gelişti. 13 yaşımda İzmir’den İstanbul’a geldiğimizde ailemin de beni desteklemesiyle, Belediye Konservatuar’ı mezunu olan teyzemin eşliğinde Belediye Konservatuar’ı kursuna gitmeye başlamıştım. Shakespeare’in ‘Macbeth’ ve ‘Bir Yaz Gecesi Rüyası   eserlerinden Lady Macbeth ve Puck rollerine çalışıyordum. Üniversite’de okuyan yaşı benden büyük kişiler vardı, ders veren şahıs da teyzeme daha beni hiç çalıştırmadan 13 yaşında bir çocuk Lady Macbeth’in ihtirasını nereden bilsin deyince, ağlayarak ‘Benim bu duyguları yaşamam gerekmiyor, bilebilirim.’ dediğimi anımsıyorum. Bu benim tiyatro eğitiminde ısrarcı olmama sebebiyet verdi.  Lise eğitimim sırasında dans ve şan dersleri de aldım. 17 yaşımda da MSGSÜ İstanbul Devlet Konservatuarı Tiyatro Bölümü’ne girdim.

Konservatuar, sizi nasıl bir yolculuğa çıkardı? Yolculuğunuz bittiğinde yola çıkan Meltem ile aranızda ne gibi farklar vardı?

Yolculuk halen devam ediyor. 1987-1991 öğrencilik, 2009-2018 yılları arasında ise eğitmenlik yaptığım MSGSÜ İstanbul Devlet Konservatuarı’nda, bu yıl yüksek lisansa başladım. Şimdi de bir yüksek lisans öğrencisi olarak okulumu deneyimliyorum. Tezime hazırlanıyorum. Konusu ‘Günümüz Sahnelerinde Fütursuz Oyunculuk: Enstrüman, İşçilik ve Olma Hali’. 2013 yılında D22 Tiyatrosu için sahnelenen, yönetmenliğini yaptığım Martin Sherman’a ait ‘Bent’ isimli eserin Eric Morris Sistemi üzerinden oyuncular ve mekanın hazırlanması; metin üzerindense, İçsel Analiz: Formalist ve Aksiyon Analizi, Dışsal Analiz: Beden Politikası(Biopolitik), Faşizm ve Queer üzerinden anlatırken, yaptığım çalışmaları aktarmanın yolculuğumdaki arşivini de böylelikle hazırlamış oluyorum.

Kariyeriniz boyunca tiyatro, sinema ve dizi film oyunculuğu, yönetmenlik, sunuculuk, talk-show, solistlik gibi birçok alanda yer aldınız. Sizi en çok tatmin eden hangisiydi?

Hepsi bir oyuncu olarak deneyimlediğim bedensel, zamansal, mekansal, edimsel, zamansal, maddesel, sessel, estetiksel, anlamsal, etkisel ve dönüşümsel alanlar. Yani gayet insani ve mesleki yani kariyer denir mi adına bilmiyorum. Aralarından, ‘canlılık’ temasını seçtiğim, show ve performans niteliği taşıyanlar 90’larda kültür için daha yeniydi, dolayısıyla bende de heyecan uyandırdığını söyleyebilirim. Yine 90’larda oyun sanatının filme aktarılarak yeniden üretilebilmesiyle ‘gerçek beden’ ‘gerçek mekan’ gibi kavramlar tiyatronun belirleyici seçilmiş kavramları arasında yer alıyordu, elektronik ortamda kaydedilmesi ‘canlı’ sahnelemeler açısından yine heyecan vericiydi. Sinema’daki oyuncu-kamera ilişkisi dolayısıyla bu ilişkiye aracı olan eser, kameraman ve yönetmen ile kurulan dolaylı ilişkide de; bedenselliğimi, sesselliğimi transformasyona uğratarak seyirciyi olduğum karakterler zorunluluğu içerisinde etkileyebilen ve yeni anlamlar üretebilen bir güç olarak kullanma deneyimini yaşadım.

meltemcumBugüne kadar girdiğiniz roller arasında en çok etkilendiğiniz rol hangisiydi? Ve en çok kimi canlandırmak isterdiniz?

Oynadığım roller arasında en çok etkilendiğim rol, Labirent Filmi –Reyhan karakteri. Füreya Koral, Semiha Berksoy, canlandırmak isteyeceğim kişiler arasında. Şu sıralar Kafka-Milena’ya Mektuplar üzerine de çalışıyorum.

Oynayacağınız role girmek için ne gibi çalışmalar yaparsınız?

Ön bilgi edinmemi sağlayacak eserle alakalı çalışma yaparım: Bireysel teması, toplumsal teması, toplumsal karşı teması, evrensel teması, yan temaları, çatışma eksenleri, kişileştirme ve ilişki düzlemi, sembolleri, zaman-mekan ve alt metinleri üzerine… Sonra da oynadığım karakterin, karakter zorunlulukları, tarihsel, toplumsal zorunlulukları, ilişki zorunluluğu, sorumluluğu, duygusal zorunluluklar üzerine masa başı çalışması yaptıktan sonra hangi seçim yolları kullanarak bu zorunlulukları yerine getireceğime bakarım. Yönetmenle yapacağım çalışmaya ön işçilik çalışmasını kendim yaparak katılmak isterim.

Uzun süre aynı rolü oynamak insanın kişiliğinde kalıcı bir etki bırakabilir mi?

Evet. Sıkıntı:)

Yaşamda kamera önünü mü yoksa arkasını mı tercih edersiniz?  

Modern çağ yaşamında kameraların önü ya da arkasında olma tercihinin bize ait olduğunu sanmıyorum. Artık her yer kamera. Ama tabii performans alanları ya da tiyatro salonları, sinema salonları, setler, stadyumlar, müzeler, bu alanların kuralları var. Kültürümüzde seyirci özne olmaya zaten çok teşne (çok istekli). Hatta bazen sanırsın nesneler özne… Grotowski oyuncuyu ve seyirciyi o kadar dar bir alana sıkıştırmış ki, yaşamda bu durumun kamera önü ya da arkası aktarımında olabilmesi için duyuların kameradan algılanabilir olması gerekirdi. Ama değil. Bu sebeple, kamera önü.

Bir süredir düzenlediğiniz Eric Morris Sistemi ile Mega Seçim Yolu: Alt Kişilikler Oyunculuk Atölyesi’nin diğer oyunculuk eğitimlerinden en temel farkı nedir?

Bir oyuncunun, metnin gerekliliklerini yerine getirmesi amacıyla hem seçimlere hem de o seçimlere ulaşabilmek için seçim yollarına ihtiyacı vardır. Eric Morris Sistem’de adına işçilik dediğimiz metnin zorunluluklarına, kişi, mekan, objeyle ulaşabiliriz. Bu seçimlere de erişme aracı 32 yolla mevcuttur. Terminolojik olarak kafanızı karıştırmadan anlatacak olursam, alt kişilikler bu 32 seçim yolundan sadece bir tanesidir. Mega seçim yolu diye adlandırma sebebi, bir eserin tamamını mesela Skakespeare’e ait ‘Hamlet’ eserindeki tüm karakterleri çağdaş sanat alanından bakılarak kolaj yapılsa sadece alt kişilikler üzerinden bir aktör canlandırabilir (cinsiyet gözetmeksizin). Alt kişilik arketipleri üzerinde kuramsal çalışmalar yapmış olan Carl Gustav Jung (1875-1961) ‘Bir kişi birçok yüzü olan birçok parçanın karmaşık bir koleksiyonudur ki buna kişilik denir.’ der. Eric Morris kuramı içindeyse bu kişiliklerin eserde kullanılabilir hale gelmesi oyunculuktur. Bu çalışmayı da kendisinden terapi aldığı bir psikolog olan Dr. Hal Stone aracılığıyla keşfetmiştir. Teknik, ses diyaloğu üzerinden ilerler. Atölye çalışması üç gün sürüyor. Yine Eric Morris Sistem’e ait bir başka mega seçim yolu olan dışsal çalışmalar da üç gün süren atölye çalışması kapsamında.

La Boucherie Dinner Theatre’de solist olarak programa çıkıyorsunuz. Nasıl gelişti bu olay? Repertuarınızda ne tarz parçalar var?

2018 Ekim ayında başladığımız programın repertuarını Melis Sökmen ve Evren Karakul’la beraber oluşturduk. Mekana güven duyabileceğimi uzun bir zaman gözleminden sonra hissedip, kendimi orada görebildim. Klasik Caz parçaları yanı sıra eğlenceli bir repertuar.

hillsidermagazine92-meltemcumbul3


Şarkı söylemek ile oyunculuk sizin için hangi noktada birbirinden ayrılıyor?

Bir çok müzikal ve filmde şarkı söyledim. Bu söylediğim şarkılar oynadığım karakterlerin şarkıları söyleme biçimine göre bedenimden ses olarak çıktı. Sadece şarkı söylediğimdeyse; ses parçalarının bana çağrıştırdığı, hissettirdiği ve üslubunun ne olduğunu karşılayarak seslendirdiğim yeniden üretimler gibi. Bazen taklit bazen öykünme, bazen de ben.      

Yorucu, yıpratıcı, iniş-çıkışları bol olan, mücadelenin hiç bitmediği bir meslek seçmişsiniz. Bu seçim karakterinizi de yansıtıyor mu?

Aslında nasıl bir bakış açısı geliştirdiğinizle ilintili, sizin bakışınızdan, tecrübe etmediğiniz için, yorucu, yıpratıcı, iniş-çıkışları bol olan, mücadelenin hiç bitmediği bir meslek gibi görünmesi normal. Oysa ki beyin cerrahı olsaydım dediklerinize katılabilirdim. Kendi mesleğimle ilgili söyleyeceğim şey ise, sadece aracılık ettiğime dair. Yani öznesel ya da nesnesel her türlü harekete aracılık ettiğimi söyleyebilirim. Zevkli bir transformasyon çalışması kısacası. Oyunculuk yapan arkadaşımız Rüzgar Erkoçlar’ın, bedensel çalışması çok başarılı mesela. Mesleğimin dışındaki yaşamsal sürecim tamamıyla kendi biyolojik, sanatsal, duyu ve duygusal ihtiyaçlarıma yönelik.

Hayatta tutkuyla bağlı olduklarınız nelerdir?

Tutkulu bir kişiyim. Varlığımı temsil eden her şey.

Biriktirdiğiniz bütün tecrübeleri kalbinizin derinlikleri ile harmanladığınızda ortaya çıkanı bir cümle veya bir kelime ile nasıl ifade edersiniz?

Zeki Müren’in dediği gibi, kalbimin derinliklerinde en nefret ettiğim üç şey: Riya, yalan ve nankörlükJBi de tecrübelerim sonucu yine Zeki Müren’e katılmadan edemeyeceğim; ‘Yıldırımlar yüksek tepelere düşer.’ ‘Meyve veren ağaç taşlanır.’ ‘Taklitler asıllarını yaşatırlar.’ … Zeki Bey’e çok hayranım da…

meltemcum3kopyaKaçıp, sığınmayı sevdiğiniz ülke veya şehir neresidir?

Evim.

Birçok insan Kasım ayını sevmez. Zorlayıcıdır çünkü. Bir mevsimin bitişidir, Akrep Burcu zamanıdır, dönüşüme zorlar, kışa hazırlar, yüzleştirir, derinleştirir. Kasım ayında doğan bir Akrep burcu insanı olarak siz nasıl hissedersiniz yılın bu zamanında?

Astroloji ve burçları hatta bütün o ön yargı oluşturan pin kodları ya da numaralojileri bir kenara bırakırsak, Kasım ayının bende yarattığı etki şöyle; kış soğunu evimde, tenimde hissetmeye başladığım, kışlıkları ve yorganları çıkarttığım, kombiyle uğraşmaya başladığım bir ay. Soğuklar bastırınca sokakta yaşayan insan, hayvan tüm canlılar, hapishaneler, set ortamlarında sokakta çalışmak zorunda olanlar, inşaat işçileri, çöp taşıyan küçük ve büyük insanlar… Kışa hiç bir zaman hazır olmayan hayat şartları, Zincirlikuyu Mezarlığı üzerinde yazan ‘Her canlı bir gün ölümü tadacaktır’ yerine ‘Her ölümlü bir gün hayatı tadacaktır.’ cümlesiyle değiştirilebilir düşüncesi beni bir sarar. Sonra, başımı sokacak bir evim olduğu için mutlu olurum.  

Size sihirli bir uçan halı getirseydim ve deseydim ki: “Bu halı sizi istediğiniz zamana, mekana götürebilir. Ama sadece götürür, geri getiremez. Yanınıza da tek bir şey alabilirsiniz.” Binip gider miydiniz? Hangi zamana, dünyanın neresine gitmek isterdiniz? Ve tabii yanınıza alacağınız ‘ o tek bir şey ‘ ne olurdu?

“One way ticket” Eruption 70’lere dair bir anlayış sorusu sanırım 🙂 Tek yön bana göre değil!