HILLSIDER 82 / NEDİR BU MERKÜR’DEN ÇEKTİĞİMİZ!

Hillsider_Page_35

Bir Merkür geri gitmesidir konuşulup duruyor. Herkesin ağzında: “Aman Merkür geri gidiyor, yeni anlaşma imzalama!” “Yok yok sakın taşınayım deme!” “Gördün mü bak bilgisayarım yine bozuldu!” “Şu aralar birbirimizi yanlış anlayıp duruyoruz zaten.” lakırdıları.

Peki bunları konuşuyoruz da acaba biliyor muyuz bir gezegen geri gider mi gerçekten?  Ayrıca nasıl oluyor da oluyor, bu bahsi geçen gezegen yılda 3-4 kere ortalama 3’er haftadan hareket seyrini değiştirdiğinde bizi etkisi altına alabiliyor. O kadar ki; astrolojiyi umursamayanlar bile Merkür’ün geri gidişinin etkilerini bir şekilde hayatlarında fark edip, bunu sağda solda konu eder oluyor. En önemlisi çok sevgili Merkürümüz, son zamanlardaki canımız ciğerimiz, bütün sıkıntılarımızın sebebi, acaba gerçekte bize ne anlatmaya çalışıyor?!!

O halde geri giderken bize yaptıklarına kızmadan önce, Merkür’ü biraz tanımak gerek diyorum. Sonuçta önyargılı olmamak lazım!

Önce bir gezegen olarak Merkür’ün astronomik tarifine bakalım. Güneşe en yakın gezegen. Astronomik olarak güneşten en fazla 28 derece uzakta olabiliyor. Bu yakınlık yüzünden Merkür’ü çıplak gözle güneş doğmadan hemen önce ve battıktan hemen sonra görebiliyoruz. Ayrıca en hızlı gezegen. Hızı saniyede 30 mil. Güneşin çevresini 88 günde dönüyor. Yüzeyinde aşırı ısı farklılıkları var. Çok ince bir atmosfere sahip ve üzerinde su bulunmuyor.

Güneş sistemimizin ilk gezegeni olan Merkür’e mitolojide de birçok isim verilmiş, pek çok anlam yüklenmiş. Astroloji eski Yunan’da ilk şekillenmeye başladığı zamanlarda, Zodyak‘ı yönetenler gezegenler değil, Olimpos’un mitolojik tanrı ve tanrıçalarıymış. Bu yüzden mitoloji ve astroloji birbiriyle çok yakından ilişkili. Her gezegeni açıklayan ya da ona ismini vermiş bir mitolojik kahraman mevcut.

Yunan Mitolojisi’ne göre de Merkür, Tanrıların Habercisi Hermes’tir. En hızlı gezegeni haberci tanrı yapmaları pek tesadüf olmasa gerek! Bütün tanrıların aralarına girebilen yegane tanrıdır. Hem gökyüzünde, hem yer altında dolaşabilir.  Haber ve huzursuzluk getirme özelliği vardır. Derinlemesine bilgi vermeden hemen ortadan kaybolup, yeni bilgilerin peşinden giden yaramaz mı yaramaz, akıllı mı akıllı genç bir tanrıdır Hermes. Aynı zamanda tüccarların, yolcuların ve hırsızların tanrısıdır. Roma Mitolojisi’nde ismi Mercurius’dur. Çok başarılı bir konuşmacı ve öğretmendir. Eski Mısır’da da bilgelik tanrısı Thoth’dur.

merku¦êr

Astrolojik olarak ise Merkür, kişinin zihin yapısını gösterir. İletişim, akıl, rasyonellik, muhakeme, yazma, zeka, analitik ve mantıklı düşünme, konuşma, merak, sürekli bilgi peşinde olmak ve bütün bunlar için de başkalarıyla bağlantı kurmak Merkür’ün özelliklerindendir. İkizler ve Başak burcunun yöneticisidir. Kişisel gezegenler içinde en önemlilerinden kabul edilir. Merak edilen konular, yaşamın algılanması, karar aşaması, düşüncelerin ifade edilişi, anlaşılma ihtiyacı, bilgiyi aktarma ve öğretme, bunların nasıl bir tarzla yapıldığı Merkür ile ilgilidir.

Evet, Merkür’ü biraz tanıdık sanırım. Şimdi gelelim şu meşhur Merkür’ün geri gitme hadisesine ve bize çektirdiklerine… Bazı yerlerde Merkür retrosu diye okuyabileceğiniz bu olayı şimdi açıklıyorum, hazır mısınız:  Gerçek değil!!! Yani Merkür dahil hiçbir gezegen yörüngelerinde belli bir düzen içinde ilerlerken canları sıkılıp geri gitmeye başlamıyorlar. Bu olay dünya üzerinden gökyüzüne bakıldığında gözüken bir algıdan ibaret. Normalde gezegenler batıdan doğuya doğru hareket ediyor. Gezegenlerin dönüş hızları yavaşladığında, yeryüzünden bakan bizler tarafından önce duruyor, sonra da geri gidiyor gibi algılanıyor. Hareketsiz gibi algılanmasına astrolojide “durağanlık”, ters yönde hareket ediyor gibi gözükmesine ise “geri hareket” deniyor.

Merkür de yılda 3 veya 4 defa geri harekette bulunuyor. Ve insanları en çok etkileyen konuları temsil ettiği için her geri hareketi olay oluyor. İşte nedenini bir türlü anlamadığımız, ama her ne hikmetse Merkür geri giderken vuku bulan, küçük-büyük olayların müsebbibi namıdiğer Hermes!

Astrolojide geri giden Merkür iki türlü değerlendiriliyor. İlki Merkür geri giderken doğanların bu durumdan nasıl etkilendiği, diğeri ise geri hareket dönemlerinin genel etkisi.

Merkür retro pozisyondayken doğanlar aslında şu anda tam konumuz değil ama ben Merkür’ün geri gittiği bir Nisan gecesinde doğduğum için kısa da olsa değinmek istedim.

Merkür geri hareketteyken doğan kişilerde daha fazla iç dünyaya yönelmiş bir zihin, özeleştiri yapmaya müsait, kendini analiz eden, konuştuklarını düşünerek konuşan, onaylanma ihtiyacı duyan, sıklıkla yanlış anlaşıldığını düşünen bir yapı vardır. Eğitim hayatında sıkıntı yaşama potansiyeli (özellikle ilkokul), konuşmaktan çok yazarak kendini daha rahat ifade edebilme, sindirerek öğrenme ve edebiyata ilgi ya da yetenek de görülür.  Gerçekten de çoğu yazarın doğum haritasında Merkür retro pozisyondadır.  Ama bu çok genel bir açıklama. Konunun kişiye özel açıklanması için, bu gezegenin o kişinin doğum haritasında hangi burçta, hangi evde olduğu, yöneticisinin durumu gibi ancak astroloji bilenlerin anlayabileceği bir sürü detay bilginin de çok büyük önemi var tabi. Merkür retrosunda doğanların bir güzel tarafı da, yıl içinde bu gezegenin geri hareketinin vesile olduğu, aşağıda anlatacağım etkileri, tanıdık bir enerji olduğu için çok hissetmiyor olmaları. Bu dönemde doğmayanlar düşünsün artık:)

Genel etkisine gelirsek; iletişimi ve teknolojiyi simgeleyen gezegen olduğu için geri gittiği dönemlerde en çok bu konularda sıkıntılarla karşılaşılabiliyor. Birbirimizi yanlış anlamak, dolayısıyla tartışmalara daha açık olmak, elektrikli ve mekanik ürünlerde yaşanan arızalar, teknolojiyle bağlantılı her türlü konuda problemler, mesela bilgisayarın bozulması, bütün e-maillerin aniden silinmesi, cep telefonu rehberinizdeki isimlerin birdenbire yok olması, uçak biletini aldığınızı zannederken aslında sisteme geçmemiş olması, seyahat sorunları, o dönemde yapılan sözleşme veya anlaşmalarda yanlışlıklar olması veya daha sonradan bunların bozulması, geçmişte yarım kalmış, bitmemiş durumların tekrar karşınıza çıkması gibi bir çok konuda ilginç, şok edici, saç baş yoldurucu olaylar yaşanabilir.

Aslında bu dönem bize biraz geri çekilme, içe dönme zamanımızın geldiğinin ve bazı noktalara dikkat edersek bu günleri oldukça verimli geçirebileceğimizin sinyallerini veriyor. Derinlemesine düşünme ve kararları, hareketleri, fikirleri gözden geçirme günleri. Yeni bir işe, yeni bir harekete başlanması önerilmez. Ama başlamak istediğiniz her ne ise kurgusunu, planlamasını ve ön hazırlığını yapmak için harika bir dönemdir.

Temizlik yapmak için idealdir. Her konuda temizlik. Dolup taşan e-maillerinizi, gereksiz arkadaşlarla doldurduğunuz sosyal medya listelerini, gardırobunuzda durup yıllardır giymediğiniz eşyalarınızı, binlerce gereksiz düşünceyle doldurduğunuz zihninizi… Aklınıza ne gelirse işte, temizlemenin ve düzenlemenin tam vaktidir.

Eksik veya yarım kalmış işlerinizi bitirmek veya karar verip ertelediğiniz şeyleri de yapmak için de bundan güzel zaman bulamazsınız.

Her ne kadar birbirimizi doğru anlamakta sorun yaşanabilecek gibi gözüküyorsa da, konu geçmişten geliyorsa, anlaşmazlık yaşadığınız, kavga ettiğiniz, sorunlu olduğunuz kişilerle görüşürüp, sorunlarınızı çözebilirsiniz. Uzun süredir görüşmediğiniz dostlarınızla tekrar iletişime geçmek ya da karşılaşmak mümkün olabilir.

Yaşamınızda doğru gitmediğini düşündüğünüz konular üzerinde düşünebilir, çok yoğun bir temponuz varsa biraz yalnız kalıp, gerçekte ne istediğinizi anlamak için iç sesinizi dinleyebilirsiniz. Sevgili Merkür’ümüzün bir hediyesi olarak kendinize yaptığınız yolculuklarda çok yaratıcı, farklı, orijinal fikirlerle karşılaşmanız da mümkün.

Merkür retro iken, elbette tarihini değiştiremediğiniz; imzalamanız gereken anlaşmalar, sözleşmeler, olunması gereken ameliyatlar, taşınmalar, başlanması gereken yeni işler, gidilmesi gereken seyahatler, alınması gereken biletler, yapılması gereken rezervasyonlar olacaktır. Hiç sorun yok, her ne oluyorsa ‘hayır’ tarafını görmek lazım. Belki de iyiliğiniz için, o anlaşmanın bozulması gerekiyordur. Kim bilir! Yani kısaca ve bu konunun çok üzerinde bir kapsamayla şöyle bitirmek istiyorum: Önce tedbir, sonra tevekkül…

Bilmek ve hazırlıklı olmak isteyebilirsiniz diye, bu sene Merkür’ün geri gitme dönemleri:  

Başlangıç                                                           Bitiş

3 Aralık 2017                                                    23 Aralık 2017

23 Mart 2018                                                    15 Nisan 2018

26 Temmuz 2018                                             19 Ağustos 2018

17 Kasım 2018                                                 19 Aralık 2018

 

HILLSIDER 70 / HEPİMİZ BİRİMİZ, BİRİMİZ HEPİMİZ İÇİN… Astronomi –Astroloji- Mitoloji Kardeşliği

H70-kapak-SONKüçüktüm; uzay her zaman ilgimi çekerdi. En güçlü rüyalarım uzayın içinde geçirdiklerimdi. Dakikalarca Ay’a baktığımı hatırlıyorum.  Yıldızlarla sırdaş olduğumu da! Güneş, Ay ve gezegenler… Birlikte döndüğümüz, yakınlaşıp, uzaklaştığımız, birlikte anlam kazandığımız, var olduğumuz sistem. En büyük gerçeği bilen ve ona ulaşmak isteyen her çocuk gibi astronot olmak isterdim.

Büyüdüm; uzayla aramızdaki aşk devam ediyordu. O kusursuz düzen, sonsuzluk duygusu, bitmek tükenmek bilmeyen döngüler, yukarıdan aşağıya, soldan sağa birbirini etkileyen enerjiler… Bir yerlerde bir kelebeğin kanat çırpışı, dünyayı oynatabiliyorsa yerinden, bu sistemin başka bir anlamı daha var dedim içimden. Bizimle onlar arasında başka bir bağ daha olmalı. Astroloji öğrenmeye karar verdim.

Zodyak’ın kapısına geldim. Kapıyı çaldım, açıldı. Sonra bir kapı daha açıldı ve sonra bir kapı daha… İlerledikçe, derinleşti. Derinleştikçe anlam kazandı. Anlam kazandıkça gizemli hale geldi. Baktım daha çok kapı var açılacak. Tam o sırada da Hillsider’a bir yazı yazılacak. En azından öğrendiklerimi yazarsam daha iyi sindiririm dedim ve bazılarını sizinle paylaşmak istedim. Bir taşla iki kuş yani…

Önce Şöyle Bir Geriye Gideyim Dedim, M.Ö 15.000’lere Kadar Gittim…

İnsanoğlu işte. Bugün de, binlerce yıl önce de benzer şeyleri merak ediyormuş demek ki! Bakıyormuş gökyüzüne ve düşünüyormuş. Tabii yapılacak çok fazla şey de yok! Güneş’e, Ay’a, gezegenlere bakıp onların hareketlerini incelemişler. Gezegenlerin özelliklerini ve hareketlerini anlamaya ve anlamlandırmaya çalışmak da astrolojinin temelini oluşturmuş. Ve bu hareketlerin insanlara, doğaya, ülkelere etkilerini… Uzay, gökyüzü, sistemler, bilinmezlik her zaman ilgi çekici tabii. Kaçıncı yüzyıl olursa olsun. Bu konuyla ilgili ilk çalışmalar M.Ö 15.000’li yıllara kadar uzanıyor. M.Ö 3000’li yıllarda Sümerler döneminde çivi yazısıyla yazılmış belgeler mevcut. Aynı dönemlerde Mezopotamya bölgesi başta olmak üzere Mısır, Çin, Meksika, Orta Amerika ve Indus Vadisi astroloji çalışmalarının yapıldığı medeniyetlerin bazıları.

M.S 250 yıllarında ise Kildanili astrologlar ve bilgin Berossus, Yunanistan’da Kos adasında ilk astroloji okulunu kurmuşlar. Bugün Zodyak olarak bildiğimiz çembere o zamanlar Hayvanlar Çarkı deniliyormuş. Günümüzde ise Hayat Döngüsü deniyor. Yunan ve Roma Uygarlıkları’nın çalışmalarıyla astroloji şimdiki formuna kavuşmuş, yayılmış ve daha çok bilinir hale gelmiş. Tabii astroloji Yunanistan’da ilk şekillenmeye başladığı zamanlarda Zodyak‘ı yönetenler gezegenler değil, Olimpos’un mitolojik tanrı ve tanrıçalarıymış. Bu yüzden mitoloji ve astroloji birbiriyle çok yakından ilişkili. Her gezegeni açıklayan ya da ona ismini vermiş bir mitolojik kahraman mevcut. Mitolojiyi incelediğinizde bu kahramanın, o gezegenle aynı özellikleri taşıdığını ve o gezegenin yöneticisi olduğu burcun özelliklerinin de buradan ileri geldiği görülüyor. Aslında gezegenlerin astronomik bilgileriyle astrolojik özellikleri de son derece paralel gidiyor. Kısaca astrolojiyi daha yakından anlamak için mitolojiyi de, astronomiyi de biraz bilmek gerekiyor. İşte benim de en ilgimi çeken nokta bu. Astronomi, astroloji ve mitoloji kardeşliği. Hal böyle olunca ben de bu konuyu biraz ve hatta bayağı açmaya karar verdim.

Güneş ve Zeus’un oğlu Apollo

Çok tanıdık bir Tanrı değil mi Apollo? Ya da bana öyle geliyor. Apollo Güneş’i yönetirmiş. Güneşi doğuran, aktif, ışık ve yaşam enerjisi taşıyan, sanat yeteneği olan, koruyucu, iyileştirici, hayat veren ve aynı zamanda yıkıcı ve öldürücü olabilen bir tanrı. Zeus ile Karanlıklar Tanrıçasının oğlu. Yani güçlü olduğu kadar, yakıcı özellikleri olduğu genlerinden belli!

Sistemimizin merkezi, eşsiz bir öneme ve büyüklüğe sahip Güneş aslında bir yıldız olmasına rağmen astrolojide Ay ile birlikte gezegen olarak geçiyor. Yaşamsal öneminden olsa gerek burç kavramı onunla özdeşleştirilmiş. Yani kişinin haritasında güneşinin nerede olduğu, burcunu gösteriyor. Bu yüzden sanırım Güneş kişiliğimizin özünü ve ‘ben’ dediğimiz noktayı açıklıyor. Var olmak, canlılık, olma ve yaratma dürtüsü, kendini ifade etme ve tanınma ihtiyacı hepsi onunla ilgili. En bize özel, en temel özelliklerimiz, yaşam enerjimiz, olmazsa olmazımız Güneş!

 *Aslan burcunun yönetici gezegeni.

Ay ve Koruyucu Artemis

Elinde gümüş oklarıyla bir kadın tanrıça Artemis. Belki heykeli gözünüzün önüne gelmiştir. Bilinen diğer ismi Diana. Hayvanların, doğanın, çocukların koruyucusu. Ormanların kraliçesi.  Bazı kaynaklarda bakire diye geçerken, bazılarında bereket ve doğurganlık sembolü olarak geçiyor. Güçlü duyguları ve kendine has bir gizemi var.

Ay’da öyle değil mi? Ay bir uydu ama bizim için diğer bütün gezegenlerden daha önemli. Kendi ekseni ve Dünya çevresini dolaşma süresi aynı olduğundan hep aynı yüzünü gördüğümüzü biliyor muydunuz mesela? Yani bir yüzünü bize hiç göstermiyor. Hep gizemli bir tarafı var. Her gün ve her an farklı yerden farklı şekilde ortaya çıkabilen Ay, astrolojide dişi bir sembolizm içeriyor. Kadınlığın her dönenimi anlatıyor. Ay bizim gizemli, karanlık ve içsel yönümüzü, en temel duygularımızı ve duygusal ihtiyaçlarımızı temsil ediyor. Dolunay da kurt adama dönüşme efsanesi de Ay’ın bizim üzerimizdeki etkilerini, en karanlık tarafımızla kurduğu bağlantının bir ifadesi olarak çıkmış sanırım.

*Yengeç burcunun yönetici gezegeni.

Merkür  ve Yaramaz Oğlan Çocuğu Hermes

Güneş’e en yakın ve en hızlı dönen gezegeni, tanrıların en hızlısı, en hareketlisi Hermes yönetirmiş. O da Zeus’un oğlu. Topuklarında kanatlarla uçan yetenekli, kurnaz, genç bir erkek olarak tasvir edilmiş. Roma Mitolojisinde ismi Mercurius. Tanrılarla tanrılar ve tanrılarla insanlar arasında haber ve bilgi taşırmış. Ani gidiş gelişleriyle huzursuz eden, keyif kaçıran bir tarafı da olan Hermes, genellikle kendini sevdirecek zekaya, konuşkanlığa ve sevimliliğe sahipmiş.

Kişinin zihin yapısını anlamak için de astrolojide Merkür’e bakmak gerekiyor. İletişim, akıl, rasyonellik, konuşmak, merak, sürekli bilgi peşinde olmak ve bütün bunlar için de başkalarıyla bağlantı kurmak Merkür’ün özelliklerinden. Mitolojik Tanrısı Hermes’in o tat kaçıran hızlılığı tam da insan zihnini, düşünce akışını tasvir ediyor bence.

*İkizler ve Başak burcunun yönetici gezegeni.

Venüs ve Güzeller Güzeli Afrodit

Bu en parlak, en güzel gezegeni kim yönetebilir? Tabii ki Işık, Aşk, Güzellik ve Cinsellik Tanrıçası Afrodit. Kıbrıs’ta sedefin içinde doğmuş bir inci tanesi. Karaya çıktığında çok güzel bir kadına dönüşmüş. Tüm doğayı güzelleştirir, diriltir, bereketlendirirmiş. Güzelliği ve tatlı dili ile tanrıların ziyafetlerinin baş köşesine konuk edilir, kendisini sevenlere aşk, neşe, mutluluk verirmiş. Ama ona hayranlık duymayan zavallılara ise sadece acı ve ıstırap…

Venüs, güneşe en yakın 2. gezegen. Yavaş ve diğer gezegenlerin tersine dönüyor. Güneşin çevresini 224, kendi çevresini ise 243 günde dönüyor ki; bu Venüs’te bir yıl bir günden daha kısa demek! Bu güzel, inci tanesi gibi parlak ve şaşırtıcı gezegen astrolojide ilişki kurma ihtiyacını, tarzını, paylaşma eğilimini sembolize ediyor. Her türlü konuda genel olarak hoşumuza giden, bize keyif veren şeyleri açıklıyor. Beğeniler, değerler, para, keyifler, ilişkiler, aşk ve güzellik onunla ilgili.

*Boğa ve Terazi burcunun yönetici gezegeni.

Mars ve Savaş Tanrısı Ares

Kızıl gezegen Mars, Kanlı Savaşların Tanrısı Ares’in gezegeni. Zaten gezegenin rengi bile savaşı çağrıştırıyor. Halbuki kızıl renkte olmasının nedeni gezegendeki demir-çelik yoğunluğu ve üzerinde yer alan büyük sönmüş yanardağlar. Ares, körü körüne savaşın temsilcisiymiş ve her zaman akla yenilirmiş. Afrodit’le ilişkisinden oğulları Phobos (bozgun), Deimos (korku) ve kızı Harmonia doğmuş.

Savaş gezegeni Mars, astrolojide kendimizi savunma ve savaşma gücümüzü gösteriyor. En temel güdülerimizle ilgili. Hayatta kalma ihtiyacımızı, fiziksel, cinsel ve ruhsal gücümüzü, dayanıklılığımızı gösteriyor. Hareket isteği, inisiyatif kullanabilme, liderlik yapabilmek, iddialı olabilmek, kararlı hareket etmek, ileri atılmak Mars’la mümkün oluyor. Hepimizin içindeki aktif taraf.

Bu arada bilim adamlarının Mars’ın uydularına Ares’in oğullarının ismini vermesi ilginç, değil mi?

*Koç ve Akrep burcunun yönetici gezegeni.

Jüpiter  ve Tanrıların Kralı Zeus

Ve tanrıların en büyüğü, Tanrıların Tanrısı Zeus. Güneş sistemindeki en büyük gezegenin tanrısı. İyiliksever, konuksever, cömert, zordakilere ve gariplere sevgi ve saygı gösteren, böylece adalete dayanan insanca bir düzenin kurucusu ve koruyucusuymuş. Göktekilerin uyumu, yeryüzündekilerin düzeni, onun bilgeliğinden sorumluymuş.

Jüpiter gezegeni o kadar büyük ki, çekim gücü sayesinde Dünya’ya doğru gelmekte olan pek çok gökcismini kendine çekerek Dünya’yı felaketlerden koruyor. Bu özelliğiyle dünyanın şansı.  Astrolojide de Jüpiter ‘Büyük Şans’ olarak adlandırılıyor. Şans, bolluk, bereket ve servet göstergesi. Haritada nasıl ve hangi alanda şansı yakalayabileceğimizi, rahat, güvenli ve korunaklı olabileceğimizi, hayatımızda nelerin garanti altında olduğunu gösteriyor. Felsefe, din, inançlar, adalet ve kanun onunla ilgili. Tanrıların Kralı Zeus da başka bir gezegeni yönetemezmiş hani! Her açıdan birbirlerine uyumları tam.

*Yay ve Balık burcunun yönetici gezegeni.

Satürn ve Zeus’un Babası Kronos

Evet, Tanrıların Kralı Zeus’un da bir babası varmış. İsmi Yunan mitolojisinde Zaman Tanrısı Kronos… Kronos, Uranüs’ün oğlu ve Zeus’un babasıymış. Ama Kronos hırslı, hakimiyet gücünü elinde tutmak isteyen ve bunun için babasını hadım eden bir evlat. Ayrıca egemenliği sadece kendi elinde tutabilmek için bütün çocuklarını yutan bir baba. Bu saldırıdan bir tek Zeus kurtulmuş ve babasını sürgüne göndermiş. Kronos zamanla yumuşamış. Daha merhametli olmuş. İnsanlara ödül verir ama hak etmediğini düşündüklerinden geri alırmış.

Pek iç açıcı bir tanrıdan bahsetmiyoruz yani. Sistemimizin en yavaş, çekim gücü en az ve oldukça soğuk gezegenlerinden biri Satürn. Tabii tanrısı da böyle olacak! Zaten eski astrologlar Satürn gezegenini Büyük Kötülük diye tanımlar ve ölümü sembolize ettiğini düşünürlermiş.  Şimdi de benzer bir düşünce hakim Satürn ile ilgili. Ama ölümden dışında çok önemli başka noktaları da anlattığını düşünüyorlar. Aslında haritadaki ana sütun olarak kabul ediliyor. Çünkü Satürn hayatımızdaki ana sınavları, ne yoluyla olgunlaşacağımızı gösteriyor. Yaşamı ciddiye aldığımız nokta. Sorumluluk, sınırları bilmek, başkalarının sınırlarına saygı göstermekle ilgili. Hayatımızdaki döngüleri de anlatıyor.

Mitolojik olarak zamanın hükümdarı olması ve çocuklarını yemesi, zamanın bir yerinde var olan her şeyin yok olacağını da gösteriyor olabilir. Kronos’un egemenlik arzusu, zorlu hikayesi, hediyelerini hak etme zorunluluğu, hak etmediğini düşündüğüne ceza vermesi Satürn’ün astrolojik anlamını ile bire bir örtüşüyor.

*Kova ve Oğlak burcunun yönetici gezegeni.

Uranüs ve Gök Tanrısı Uranos

Kronos tarafından hadım edilen baba. Sonu hüzünlü olsa bile aslında çok güçlü bir tanrıymış. Var olan her şeyi yöneten ve ölümsüz bir tanrı. Astroloji ve Astronomi Tanrısıymış aynı zamanda.  En ilginç özelliklerinden biri diğer tanrılar gibi bir bedene sahip olmamasıymış. İnatçı, asi, huysuz. Çocuklarını kıskanarak yeraltına hapsetmiş ama Kronos onu hadım edip, diğerlerini çıkarmış.

Uranüs, binlerce yıl 7 gezegen diye kabul edilmiş güneş sistemimizin öyle olmadığını gösteren, bulunuşuyla insanlar üzerinde şok etkisi yaratan bir gezegen. En enteresan yanı da 1781 yılında William Hershel tarafından bulunduktan sadece 8 sene sonra Fransız Devrimi’nin gerçekleşmesi. Aynı ve hatta daha büyük şok etkisini yaratmaya devam etmiş olması. Uranüs astrolojide işte bu şok duygusunu anlatıyor. Sistem yıkmayı temsil ediyor. Karanlıktan aydınlığa geçişi ifade ediyor.  Uranüs’ün bulunması ile birlikte bilim çağı başladı, büyük devrimler oldu, aydınlanma ve özgürlük rüzgarları dünyayı sardı. Özgürleştiren, kalıpları kırdıran, olmaz denileni olduran gezegen. Bireyin gücünü gösteriyor.

*Yöneticisi olduğu bir gezegen yok ama Kova burcu ile ilişkili.

Neptün ve Suların Sahibi Poseidon

Denizlerin, deniz canlılarının, akarsuların dünyadaki bütün suların tanrısı Poseidon. Elinde üç çatallı yabası. O yabayla, fırtınalar, korkunç dalgalar oluşturur, dünyadaki her şeyi parçalayabilirmiş. Gücünü sudan alan bu tanrı tabii ki okyanusun derinliklerinde yaşar, yunus ve deniz atlarının çektiği arabasıyla gezermiş. Okyanusun dibinde hem bütün gücüyle var, hem de suların içinde yok gibi. İşte Neptün de zor bulunan bir gezegen. Belki Poseidon yüzündendir!

Çıplak gözle kesinlikle görülemeyen Neptün, önce 1795 yılında Lanlande tarafından bulunmuş, ancak yıldız olduğu düşünülmüş. Sonra 1846 yılında tekrar bulunuyor. Astrolojide Neptün aşkınlığı anlatıyor. Dünyevi konularda dağınıklık, konsantre bozukluğu getiriyor. Aşırıya kaçtığın yeri gösteriyor. Kendimizden kaçmak istediğimiz nokta. Bütün bağımlılıklar Neptün ile alakalı. Neptün’ün bulunduğu dönemde sanatta romantik akım başlıyor, psikanalizde önemli gelişmeler, tıpta narkoz kullanımı oluyor. Spiritüalizm, hipnotizma, mistik organizasyonlar ve sosyal bilinçlenmede radikal artış oluyor.

*Yöneticisi olduğu bir burç yok ama Balık burcu ile ilişkili.

Pluto ve Sevilmeyen Tanrı Hades

Sistemin en uzak, en küçük ve en soğuk gezegenin tanrısı, insanların ve tanrıların hiç sevmediği, sert, zalim, açgözlü Yeraltı Tanrısı Hades. Ölülere hükmeder, şölenlere katılmaz ve yer altındaki ülkesindeki sarayında karısıyla yaşarmış. İnsanlar ölünce ihtiyar kayıkçı Kharon ruhları yer altının en derin yerine götürürmüş. Hades’e gelmek kolay, dönmek zormuş!

Tek uydusu olan Pluto İkinci Dünya Savaşı yıllarında, atom bombası öncesinde bulunuyor. Uydusunun ismi Kharon.(İhtiyar Kayıkçı!) Kharon çok büyük bir uydu, Pluto ile sanki çift gezegenden oluşan bir sistem oluşturuyorlar. Pluto, astrolojide de atom bombasıyla simgeleniyor. Beni öldürmeyen güçlendirir diyor Pluto. Transformasyonu anlatıyor. Kendini arıtma, acı çekerek eskiyi bırakma ihtiyacını temsil ediyor. Ölüm, yeniden doğuş, yeraltı, cinsellik, atom bombası, mafya, terör, karanlık gibi temaları var. Hayatımın gerçek anlamını nerede bulabilirim, beni değiştirebilecek savaş ve baskı alanı neresi, hayatımı nasıl transforme edebilir, gücümü koruyabilirim sorularına bu gezegenin haritada bulunduğu alan cevap veriyor.

*Yöneticisi olduğu bir burç yok ama Akrep burcu ile ilişkili.

Bu kadar anlattıktan sonra biraz da 2013 yılında bu gezegenlerin bizim üzerimizde ne gibi etkileri olacak acaba diye merak edip, küçük bir araştırma yaptım. Sanırım gökyüzünün 2013 için en önemli mesajı önemli bir değişim döneminin başlangıcında olduğumuz. İşte böyle! Aslında bu yıl ile ilgili söylenecek çok söz var ama onu ne siz sorun, ne ben söyleyeyim. Daha da detaya girmeyip, tadında bırakıvereyim.

ps: Bu uzun ve zor yazıyı hazırlarken bilgisini ve ilgisini benim üzerimden eksik etmediği için sevgili hocam Astrolog Zeynep Süzmen Şen’e çok teşekkür ederim.

HILLSIDER 65 / 22 ARALIK 2012 SABAHI… Kıyamet mi yoksa gerçek bir Altın Çağ’ın başlangıcı mı ?

H65-Kapak-son2011’in sonbaharındayız. Tabiat her sonbaharda yaptığı gibi uyumaya hazırlanıyor. Şaşma yok. Doğanın saati milyarlarca yıldır kurulduğu gibi işliyor. Sonsuz aklın mucizelerini bizlere yaşatmaya devam ediyor.  Bazılarını yeni yeni anlıyoruz. Belki de birçoğunun hala farkında değiliz. Ama bugün onca teknolojiyle ancak yeni anlayabildiğimiz bilimsel bazı gerçeklerin binlerce yıl önce farkına varan, hesaplayan, yaşamına geçiren toplumlar var. Maya Uygarlığı da bunlardan biri. Hatta 2000’li yıllara girdiğimizden beri en popüler olanı diyebiliriz. Çünkü asırlar önce hazırladıkları takvimin 21 Aralık 2012 tarihinde bitiyor olması ve ‘ Zamanın Sonu’ dedikleri bu tarihin her gün daha da yaklaşır olması bu popülerliğin nedenlerinden.

Bu konu hakkında onlarca kitap yazıldı, olabilecek senaryolar ağızdan ağıza, web sayfasından, forumlara dolaştı durdu, Hollywood’a konu oldu. Kimi senaryolar korku, kimi senaryolar sevgi ve aydınlık içeriyordu. Kimilerine göre Mayalar asırlar öncesinden asırlar sonrasını uyarmak, kimilerine göre de yepyeni, taptaze bir başlangıcı müjdelemek, kendi gelecek zamanlarına bir umut olmak istiyorlardı.

Çok eskide yaşamış olan birilerinin kayalara, taş tabletlere yazdığı bir tarih niye bu kadar ciddiye alındı peki? Kimdi bu Mayalar?ipekkigan 7

Binlerce yıl boyunca dünya üzerinde var olan bir toplum Maya Uygarlığı. M.Ö 3000’li yıllarda kurulduğu tahmin ediliyor. Orta Amerika’da Meksika’nın güneydoğusundan, Honduras, El Salvador ve Guatemala’ya kadar uzanan çok geniş bir bölgede hüküm sürdüler, görkemli şehirler kurdular. Metal araç ve tekerlek kullanmadan yaptıkları bu şehirlerin bazılarında 40.000 kişi yaşıyordu. M.S 9.yüzyılda şehirlerini tamamen terk ettiler. Birçok uzman Mayalar’ın çöküşünü, tropikal enlemlerde baş gösteren iklimsel nemliliğin değişimine bağladı. İlginç olan ise daha bu olaylar baş göstermeden böyle bir tabiat olayı ile karşılaşacaklarını bilmeleri ve bu bilgilerini takvimlerine işlemiş olmalarıydı! Şehirlerini tamamen terk eden Mayalar göçebe olarak yaşamaya başladılar. Ve zaman içinde yok oldular. Aslında kimilerine göre hala bir yerlerde dillerini ve kültürlerini sürdürüyorlar.

Matematik ve astronomide çok ileriydiler. Mayalar sıfır kavramını geliştiren 4 uygarlıktan biri. Güneş yılını yalnızca 2-3 saniyelik bir sapma ile, Venüs’ün döngüsünü ise sadece 1 günlük bir yanılmayla hesaplamışlardı. Mars, Jüpiter ve Satürn döngüsünü de biliyorlardı. Bazı yapıları ekinoks ve gün dönümlerini gösterecek şekilde inşa etmişlerdi. 33 yıl içinde gerçekleşecek güneş ve ay tutulmalarını hesaplayabiliyorlardı. Bütün bunları hem ağaç kabuklarından yaptıkları kitaplara,  hem de taş tabletlere kayıt etmişlerdi.

Günümüze kalabilmiş en eski kitapları olan Dresden Kitabesi’nde Mayalar’ın 260 günlük döngü üzerinde yoğunlaştıkları görüldü. İlk başta kimi uzmanlar belirli bir periyotta kendini tekrar eden günler zincirinin, herhangi bir göksel ritimle alakasının olmadığı yorumunu yaptı. Ancak daha sonra bu döngünün güneşin değişen kutup ve ekvatoral manyetik alanlarıyla yakından ilişkili olduğu tespit edildi. Güneşin manyetik değişimlerini ortaya çıkaran bu döngünün kesin bilimsel temellere oturtulabilmesi, ancak son yıllarda yapılan modern astronomik çalışmalar sayesinde mümkün oldu.

ipekkigan 8İşte bütün bunlar Mayalar’ın M.Ö 12 Ağustos 3114 tarihinde başlattıkları ‘Uzun Dönem Takvimi’nin ciddiye alınmasının nedenleri. Mayalar’ın takvimine göre dünya 1 milyon 872 bin günde bir çağ değiştiriyordu ve bugüne kadar da tam 4 çağ geçirmişti. Oldukça karışık olan bu takvim bilim adamlarınca ancak yüz yılda çözülebildi. Takvime göre şu anda içinde bulunduğumuz Beşinci Çağ ise 21 Aralık 2012 tarihinde sona erecekti. Ama bazı uzmanlar burada 2 yıllık bir hata payı bulunabileceğini de düşünüyorlar. Çünkü Maya Takvimi’nin, bizim kullandığımız Gregoryen Takvim’e çevrilişi sırasında MÖ 1.yüzyıldan MS 1.yüzyıla geçilmiş ve aradaki 0 atlanmıştı!

Mayalara göre her çağ sonu gibi bu dönemde de güneşin manyetik alanında meydana gelen değişimlerin etkisiyle, yine kutuplarda manyetik alan değişimleri olacak ve bununla birlikte bazı büyük doğa olayları da yaşanacak.  Dünyanın, bundan önce tam 4 kez kutupsal kayma yaşadığı bilimsel verilerle kanıtlanmış durumda. Şu dönemde dünyanın manyetik alanındaki güçlü değişimi ve bunun esas nedeninin de güneşte meydana gelen değişimler olduğunu düşünecek olursak 2012’de Beşinci Kutupsal Kayma’nın yaşanabilmesi hayli olası.

Ama Mayalara göre esas önemli olan yeni çağın başlamasıyla insanlığın yükselişinin de başlayacak olması. Çünkü onlar her büyük fiziksel değişim ile birlikte, ruhsal değişimin de gerçekleştiğine inanıyorlardı. Ezoterik (gizli öğreticilik) bilgilere sahip olan Maya toplumu bunun bir başlangıç olduğunu biliyor, yeni çağ ile beraber insanlığın yukarı çıkışının başlayacağına inanıyorlardı. Hatta çeşitli dinler bu dönemden Altın Çağ, vaat edilen cennet veya Nirvana gibi kelimelerle bahseder. 2012’nin önemi burada. Mayalar’a göre, her çağ değişiminde biraz daha kabalaşan, gittikçe kendini kaybeden, aşağıya inen insanlık tekrar yükselişe geçecek. 21 Aralık 2012 ise bu değişimin ilk adımı olacak.

Mayalar’a inanıyorum. Dünyada bir doğum sancısı var sanki. Farklı şeylerden konuşmaya, farklı yerlerden bakabilmeye başladık ufak ufak. Döngüler üzerine yaratılmış bu evrenin, bir döngüyü bitirip yeni bir döngüye başlaması, yeni döngüyle beraber gördüklerimizin, duyduklarımızın, anladıklarımızın, anlam verdiklerimizin değişebilir olması çok mümkün… 22 Aralık 2012 yine bugün gibi olacak bence. Parlak ve aydınlık bir kış sabahına uyanacağız. Her şey aynı olacak bir gün öncesiyle. Ama insanlık adına değişim başlamış olacak…